Hadislerle İslam

Kadın ve Eğitim: İlim Her Müslümana Farzdır

Hz. Peygamber (sas), ashâbının sadece iman ya da ahlâk eğitimine ağırlık vermekle yetinmemiş, okuma yazma ve ilimle meşgul olma noktasında da onları teşvik etmiştir.

Abone Ol

عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ: جَاءَتِ امْرَأَةٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! ذَهَبَ الرِّجَالُ بِحَدِيثِكَ، فَاجْعَلْ لَنَا مِنْ نَفْسِكَ يَوْمًا نَأْتِيكَ فِيهِ، تُعَلِّمُنَا مِمَّا عَلَّمَكَ اللَّهُ، قَالَ: “اجْتَمِعْنَ يَوْمَ كَذَا وَكَذَا.” فَاجْتَمَعْنَ، فَأَتَاهُنَّ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) فَعَلَّمَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَهُ اللَّهُ…

Ebû Saîd el-Hudrî (ra) anlatıyor:

“Bir kadın Resûlullah'a (sas) gelerek, "Yâ Resûlallah! Senin sohbetinden hep erkekler faydalanıyor. Bize bir gününü ayırsan da o gün sana gelsek, bize Allah'ın (cc) sana öğrettiğinden öğretsen." dedi. Hz. Peygamber (sas), "O hâlde şu şu günlerde toplanın." buyurdu. Bunun üzerine kadınlar toplandılar. Resûlullah (sas) onların yanına gelerek Allah'ın (cc) kendisine öğrettiklerinden onlara bir şeyler öğretti…”

(M6699 Müslim, Birr, 152)

***

عَنْ عَائِشَةَ...فَقَالَتْ عَائِشَةُ: نِعْمَ النِّسَاءُ نِسَاءُ الأَنْصَارِ! لَمْ يَكُنْ يَمْنَعُهُنَّ الْحَيَاءُ أَنْ يَتَفَقَّهْنَ فِى الدِّينِ.

Hz. Âişe (ra) şöyle demiştir: “Şu ensar kadınları ne iyi kadınlardır! Utanma duyguları, onların dinlerini öğrenmelerine engel olmuyor.”

(M750 Müslim, Hayız, 61)

***

عَنِ ابْنِ عُمَرَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “لاَ تَمْنَعُوا إِمَاءَ اللَّهِ مَسَاجِدَ اللَّهِ.”

İbn Ömer'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:

“Allah'ın (cc) kadın kullarının Allah'ın (cc) mescitlerine gelmelerine engel olmayın.”

(M990 Müslim, Salât, 136)

***

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ) قَالَ: خَرَجَ النَّبِيُّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) يَوْمَ عِيدٍ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ لَمْ يُصَلِّ قَبْلُ وَلاَ بَعْدُ، ثُمَّ مَالَ عَلَى النِّسَاءِ، وَمَعَهُ بِلاَلٌ، فَوَعَظَهُنَّ وَأَمَرَهُنَّ أَنْ يَتَصَدَّقْنَ، فَجَعَلَتِ الْمَرْأَةُ تُلْقِى الْقُلْبَ وَالْخُرْصَ.

İbn Abbâs (ra) anlatıyor: “Hz. Peygamber (sas) bir bayram günü (namazgâha) çıktı. İki rekât namaz kıl(dır)dı ve (bu namazın) öncesinde ya da sonrasında başka namaz kılmadı. Sonra yanında Bilâl (ra) olduğu hâlde kadınların olduğu saflara doğru gitti, onlara vaaz ve nasihatte bulunarak sadaka vermelerini istedi. Bunun üzerine hanımlar (Bilâl'in (ra) sadakaları toplamak üzere açtığı eteğine) bilezik ve küpelerini atmaya başladılar.”

(B1431 Buhârî, Zekât, 21)

***

عَنْ أَبِى مُوسَى الْأَشْعَرِيِّ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ) قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “إِذَا أَدَّبَ الرَّجُلُ أَمَتَهُ فَأَحْسَنَ تَأْدِيبَهَا، وَعَلَّمَهَا فَأَحْسَنَ تَعْلِيمَهَا ثُمَّ أَعْتَقَهَا فَتَزَوَّجَهَا كَانَ لَهُ أَجْرَانِ…”

Ebû Musa el-Eş'arî'nin (ra) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:“Bir adam cariyesini güzelce terbiye eder ve ona iyi bir eğitim verir, sonra da azat edip onunla evlenirse, kendisine iki kat ecir vardır…”

(B3446 Buhârî, Enbiyâ, 48)

***

İnsanı kadın ve erkek olarak yaratan Allah (cc), onları ilâhî emirlere eşit düzeyde muhatap kılmıştır. Hz. Peygamber (sas) de kadın erkek ayırt etmeksizin bütün muhataplarına eşit davranmıştır. Nitekim bir sahâbî hanımın Resûlullah’a (sas) gelip, "Yâ Resûlallah! Senin sohbetinden hep erkekler faydalanıyor." şeklindeki serzenişi hanımlara özgü bir eğitim programına vesile olmuştur. Hanımlar erkekler gibi her an Resûlullah’la (sas) beraber olamadıkları için arzu ettikleri derecede onun anlattıklarından yararlanamıyorlardı. Hanımların ortak arzusunu dile getiren bu hanım sahâbî, Resûlullah’ın (sas) kendilerine özel olarak zaman ayırmasını rica etmiş ve "Bize bir gününü ayırsan da o gün sana gelsek ve bize Allah’ın (cc) sana öğrettiğinden öğretsen." demişti. Hanımların bu öğrenme istek ve talebine hak veren Hz. Peygamber (sas), önceden gününü ve yerini belirlemek suretiyle toplanmalarını söylemiş ve bu kararlaştırılan zamanlarda onlarla bir araya gelmişti.

İlk Müslümanlar Mekke’deki varoluş mücadelesinden sonra Medine’de toplumun inşası sürecine girmişti. Bu inşa sürecinin, başka bir ifadeyle nebevî eğitimin, kadın-erkek, hür-köle, genç-yaşlı, çoluk-çocuk toplumun her kesimini kucaklaması gerekiyordu. Zira her bir kesim, toplumun İslâm’a göre yeniden yapılanması açısından ihmal edilemez bir değerdeydi. Allah Resûlü (sas), yirmi üç yıllık risâlet döneminde insanların kalbine sağlam bir tevhid inancı yerleştirmek ve bu inanç doğrultusunda onları eğitmek için çaba harcamıştı. Resûlullah’ın (sas) uyguladığı bu eğitimin çerçevesini ilâhî vahiy belirliyordu. Hz. Peygamber (sas), hem Allah’tan (cc) aldığı vahyi insanlara anlatarak hem de bizzat anlattıklarını kendisi de yaşayıp örnek olarak veriyordu bu eğitimi. Toplumun topyekûn ıslahını hedefleyen bu eğitimden erkekler kadar kadınlar da payını almalıydı. Çünkü Kur’an’da buyrulduğuna göre, kadınlar da erkekler ile birlikte Allah’ın (cc) ve Elçisi’nin (sas) hükümlerinin muhatabı idiler ve kendilerinden ne istenip ne istenmediğini bilmek zorundaydılar. Zira sonuçta öğrendiklerini uygulayacaklar ve bu sayede, "Erkek olsun kadın olsun her kim mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar."  müjdesine nail olacaklardı. O hâlde eğitimlerinin ihmal edilmesi söz konusu bile olamazdı. Ayrıca gelecek nesillerin eğitimi için bu nesilleri yetiştirecek olan kadınların eğitimi özel bir önem taşıyordu. Böylece hayata annesinin kucağında gözlerini açan bebek, attığı her adımda onun Peygamber eğitimi ile şekillenen terbiyesinde büyüyecekti.

Allah Resûlü (sas), ilk günden itibaren kadınların eğitimine özel bir önem vermiştir. Öyle ki kendisine nâzil olan Kur’an’ı en yakınlarına anlatmaya başladığında, Safâ tepesindeki Erkam’ın (ra) evinde yapılan gizli toplantılara bile hanımları kabul etmiştir. Hicretten önce Akabe’de Medineli Müslümanlarla buluştuğunda, bu tarihî biatlaşmaya hanımları da dâhil etmiştir. Hicretten sonra akın akın kendisini ziyarete gelen Medineli hanımlar, ahlâk eğitimlerinde temel teşkil edecek sözlerini şöyle sıralamışlardır: "Ey Allah’ın Resûlü, Allah’a (cc) hiçbir ortak koşmayacağımıza, hırsızlık yapmayacağımıza, zina etmeyeceğimize, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendi kendimize uydurduğumuz bir iftirada bulunmayacağımıza, iyiliklerde sana karşı gelmeyeceğimize dair sana söz veriyoruz."

Kadınlar bilmediklerini öğrenme ve Resûlullah’a (sas) danışma noktasında son derece istekliydiler. İnanç ve ibadetle ilgili hemen her konudaki sorularını Allah Resûlü’ne (sas) rahatlıkla sorabiliyorlardı. Veda Haccı esnasında Has’am kabilesinden bir hanım, haccedemeyecek kadar yaşlı olan babasının yerine kendisinin haccedip edemeyeceğini Hz. Peygamber’e (sas) sormuş, o da "Evet (babanın yerine) haccedebilirsin." demişti.

Diğer yandan hanımlar, özel hayatlarına dair problemleri de bizzat Hz. Peygamber’e (sas) danışabiliyorlardı. Bir defasında Allah Resûlü’nün (sas) yanına gelen bir kadın, "Birimiz elbisesinin üzerinde âdet kanından dolayı oluşan bir leke görürse ne yapsın?" diye sormuştu. Resûlullah (sas), "Elbisesini eliyle ovalasın, sonra su ile ovuşturup sıksın, sonra üzerine su serpsin, sonra onunla namaz kılsın." cevabını vermişti. Devamlı kanaması olan ve temizlenememekten şikâyetçi olan Fâtıma bnt. Ebû Hubeyş de Resûlullah’a (sas) bu durumunu arz etmiş, Peygamberimiz (sas) ona böyle bir durumda neler yapması gerektiğini anlatmıştı. Esmâ’nın Hz. Peygamber’e (sas) âdet ve cünüplük sonrasında nasıl temizlenileceğini sormasına şahit olan Hz. Âişe (ra), utanma duygularının öğrenme azimlerini engellemesine izin vermeyen Medineli hanımlara karşı hayranlığını şu sözleriyle dile getirmişti: "Şu ensar kadınları ne iyi kadınlardır! Utanma duyguları, onların dinlerini öğrenmelerine engel olmuyor." Bazı kadınlar ise bizzat Peygamberimize (sas) sormaya çekindikleri mahrem konuları, Hz. Peygamber’in (sas) hanımları aracılığı ile öğreniyorlardı. Meselâ kanaması hiç kesilmeyen bir hanım özür durumunda ne yapacağını Ümmü Seleme aracılığı ile Peygamberimize (sas) danışmış, bir başka hanım âdet döneminde kadının ibadetindeki değişikliği Hz. Âişe’nin (ra) yardımıyla öğrenmişti. Hatta bazen öğrenim zinciri değişiyor, Hz. Âişe (ra) erkeklerin bilmesi gereken özel konuları kadınlara öğretmek suretiyle onlar aracılığıyla eşlerinin öğrenmesini sağlıyordu. Bir defasında yanına gelen Basralı kadınlara tuvalette su kullanmalarını söyleyen Âişe (ra) annemiz, onlar aracılığı ile eşlerine de haber göndererek, "Kocalarınıza su ile temizlenmelerini söyleyin. Ben onlara bunu söylemekten hayâ ediyorum ama bilmeliler ki Allah Resûlü (sas) su ile temizlenirdi." demiştir.

Resûlullah (sas) hangi şart ve ortamda olursa olsun kadınların öğrenme çabalarını geri çevirmiyor, sorularını cevapsız bırakmıyordu. Peygamberimiz (sas) kadınların sorunlarını rahatça anlatabilmeleri için uygun ortamı hazırlayacak kadar anlayışlı ve nazik idi. Bir defasında sıkıntısını paylaşmak ve kendisine yardım etmesini istemek üzere gelen bir kadına ismi ile hitap ettikten sonra, nereye gelmemi istiyorsan oraya geleyim demiş ve onun ihtiyacı ile yakından ilgileneceğini ifade etmişti.

Aslî vazifesi tebliğ olan bir Peygamber için öğretmenin yeri ve zamanı olmadığı gibi, dinini öğrenip yaşayarak sonsuz mutluluğa erenlerden olmayı dileyen yürekler için de öğrenmenin vakti ve süresi yoktu. Toplumun tamamını kapsayan bu nebevî eğitimi herhangi bir zaman ve mekânla sınırlamayan Hz. Peygamber (sas), uygun bulduğu her ortamda bir şekilde mesajını onlara iletiyordu. Kimi zaman beraber oturdukları bir sohbet esnasında, kimi zaman mescitte, kimi zaman da cuma ve bayram hutbelerinde... Bu ortamlardan hanımların mahrum kalmamasını isteyen Hz. Peygamber (sas), hem kadınlara mescide gelmeleri noktasında teşvikte bulunmuş hem de erkekleri kadınlara engel olmamaları için uyarmıştır. Zira eğitimin kalbi ve o günün mektebi olan mescitten her iki cinsin de eşit derecede faydalanmasını istemiştir. Hz. Peygamber’in (sas) erkeklere yönelik, "Hanımlarınız mescitlere gitmek için sizden izin isterlerse onlara izin verin."  şeklindeki uyarıları hanımların eğitimlerine engel olacak durumları ortadan kaldırmayı, "Allah’ın (cc) kadın kullarının Allah’ın (cc) mescitlerine gelmelerine engel olmayın."  "Ancak onlar koku sürünmemiş olarak camiye gelsinler."  buyruğu da hanımlara cemaatle ibadete katılırken dikkat etmeleri gerekenleri öğretmeyi amaçlamaktadır.

Resûlullah (sas) döneminde hanımlar cuma günleri müminleri topluca eğitmeyi hedefleyen cuma hutbelerinden de mahrum kalmıyorlardı. Kadınlar hem cuma namazı kılmanın verdiği huzuru buluyor hem de Hz. Peygamber’den (sas) alacakları eğitimi aksatmıyorlardı. Meselâ Ümmü Hişâm bnt. Hârise b. Nu’mân gibi, "Kâf sûresini, her cuma hutbede okurken, bizzat Resûlullah’ın (sas) ağzından ezberledim." diyebiliyorlardı.

Diğer yandan Hz. Peygamber’in (sas) özel isteği üzerine yaşlısıyla genciyle bütün hanımların bayram namazlarında namazgâha çıktıklarını söyleyen Ümmü Atıyye, âdetli hanımların da namaz kılmasalar bile cemaatin arkasında durmak suretiyle eğitim ve ibadet birlikteliğine dâhil olduklarını söylemiştir. Böylelikle erkeklerin ‘Allâhü ekber’ nidalarına ortak olup onlarla birlikte dualar ederek hem hutbeden hem de bayram gününün bereketinden nasiplerini aldıklarını anlatmıştır. Allah Resûlü (sas), kadınların en önemli eğitim mekânı olan mescide gelmelerini o kadar önemsiyordu ki mescide gelecek elbisesi olmadığını söyleyen bir hanıma, arkadaşından ödünç almasını tavsiye etmiştir.

Bayram münasebetiyle ashâbına hitap ettiği zamanlarda kadınları da ihmal etmeyip yanlarına gelerek onlarla özel sohbet eden ve onlara has birtakım uyarı ve tavsiyelerde bulunan Hz. Peygamber’in (sas) bu çabaları karşılıksız kalmıyordu. Onun eğitimine kulak veren hanımlar, duyup öğrendiklerini derhâl uygulamaktan geri durmuyorlardı. Nitekim bir bayram namazı sonrasında Allah Resûlü (sas), hanımların hutbeyi işitememiş olduklarını düşünerek yanlarına kadar gidip nasihatlerde bulunmuş ve onları sadaka vermeye teşvik etmişti. Hanımlar da hiç tereddüt etmeksizin yanlarında bulunan ziynet eşyalarından ne varsa sadaka olarak infakta bulunmuşlardı. O kadar ki entarisini kaldırarak takıları toplayan Bilâl’in (ra) etekleri ziynetle dolup taşmıştı.

Abdullah b. Mes’ûd’un (ra) hanımı Zeyneb, Resûlullah’ın (sas) infakta bulunma konusundaki ısrarlı tavsiyelerini duyduktan sonra sadakasını fakir olan kocasına ve yeğenlerine vermeyi düşünmüş, bunu kocasına söylediğinde o da Resûlullah’a sormasını istemişti. Bunun üzerine Zeyneb, Peygamberimizin (sas) yanına gelmiş ancak kapının önünde ensardan Zeyneb isimli bir başka hanımın daha beklediğini ve onun da aynı şeyi sormaya geldiğini görmüştü. Konuyu Bilâl-i Habeşî (ra) aracılığı ile Hz. Peygamber’e (sas) danıştıklarında, Allah’ın Resûlü (sas) bu fikri onaylayarak çifte ödül vaad etmişti: "Evet olur, hem de iki yönlü sevap olur: Yakın akrabayı gözetme sevabı ve sadaka sevabı."

Peygamberimiz (sas) kadınların eğitilmesini ve eski hatalı alışkanlıklarından arınmasını o kadar çok önemsiyordu ki hanımlar arasında yaygın olan yanlışları onları bizzat uyararak engellemeye çalışmıştı. Nitekim ölünün ardından yas tutarken bağıra çağıra ağlayıp isyan etme, câhiliye kadınları arasında yaygın bir âdetti. Kadınların bu geleneği terk etmede zorlandıklarını bilen Allah Resûlü (sas), onları özel olarak ikaz etmiş ve böylesine yanlış bir alışkanlıktan vazgeçmeleri için kendilerinden ayrıca söz almıştı.

Hz. Peygamber (sas), ashâbının sadece iman ya da ahlâk eğitimine ağırlık vermekle yetinmemiş, okuma yazma ve ilimle meşgul olma noktasında da onları teşvik etmiştir. Kendisinden öğrenilenlerin, başkalarına da öğretilmesini emir ve tavsiye ederken ya da âlimleri peygamberlerin vârisleri kabul ederken cinsiyet ayrımına gitmeksizin bütün inananları muhatap almıştır. Aynı şekilde Peygamberimizin (sas), öğrenenin de öğretenin de ecir ve mükâfatta eşit paylara sahip olacağını ve insanların en hayırlıları sayılacağını belirtirken de kadını erkekten ayırmayan kuşatıcı bir dil kullanması son derece dikkat çekicidir. Dahası toplumun her tabakasına mensup kadınların eğitimine önem veren Allah Resûlü (sas) sadece varlıklı ve hür kadınların değil cariyelerin de güzel bir eğitimden geçmesini isteyerek şöyle buyurmuştur: "Bir adam cariyesini güzelce terbiye eder ve ona iyi bir eğitim verir, sonra da azat edip onunla evlenirse, kendisine iki kat ecir vardır..."

Hz. Peygamber (sas) döneminde kadınların nebevî öğretiye olan teveccühlerinin yanı sıra öğrenmeye ve öğretmeye de büyük ilgi gösterdiklerini görüyoruz. İslâmiyet’ten önce okuma yazma bilmekte olan Şifâ bnt. Abdullah, Peygamberimizin (sas) hanımı Hz. Hafsa’ya (ra) okuma yazma öğretmişti. Yine Hz. Âişe (ra), Ümmü Seleme, Kerîme bnt. Mikdâd, Ümmü Gülsüm bnt. Ukbe ve Âişe bnt. Sa’d, okuma yazma bilen kadınlar arasındaydı.

Diğer taraftan pek çok sahâbî hanım, Resûlullah’tan (sas) hadis rivayet edenler arasında yer almıştır. Resûlullah’ın (sas) hanımları arasında kendisinden en çok hadis rivayet etmiş olan Hz. Âişe’nin (ra) ilmî yönü ise ayrıca zikretmeye değerdir. Zira o, sadece kadınlar arasında değil, sahâbî âlimler arasında da sahip olduğu ilim, irfan ve muhakeme gücüyle öne çıkmıştır. Pek çok sahâbî, dinî meselelerde onun bilgisine müracaat etme ihtiyacı hissetmiştir. Hz. Âişe’nin (ra) bilgisi, dinî konularla da sınırlı değildir. Kendisi edebiyat, şiir, tarih ve tıp alanında da donanıma sahip bir hanımdır.

Allah Resûlü (sas), kadınıyla erkeğiyle yaratılış amacından sapmış, imanî ve ahlâkî anlamda yozlaşmış bir toplumun ıslahı için gönderilmişti. Tebliğ görevini ifa ederken kadın erkek ayırımı gözetmemiş, bütün muhataplarının eğitimine ayrı ayrı itina göstermişti. İslâm’dan önce toplumun yanlış yaşantısından dolayı câhiliye dönemi olarak anılan günlerin, Hz. Peygamber’den (sas) sonrasının saadet asrı olarak adlandırılması, elbette Resûlullah’ın (sas) uyguladığı nebevî eğitimin bir meyvesiydi. Saadet asrından bugüne köklü bir İslâm geleneğini oluşturan nesillerin yetişmesinde de Peygamber (sas) terbiyesinden geçen kadınların rolü azımsanmayacak kadar büyük olmuştu.

Her çağda olduğu gibi günümüzde de toplumun yarıdan fazlasını oluşturan kadınların eğitimi öncelenmelidir ki kültürlü ve eğitimli bir toplum meydana gelsin. Kadının cahil bırakılması, yetenek ve tecrübelerini toplumun hizmetine sunmaktan alıkonulması demek, toplumun en az yarısının cahil kalması demektir. Kadının gerek maddî gerekse mânevî anlamda eğitilmesi ise gelecek nesillerin yetişmesi için yapılacak en doğru yatırım olacaktır. Zira evlâtlarını yetiştiren hanımlar eğitimli ve kültürlü olduğu sürece sağlam yetişmiş, doğru bilgi ile beslenmiş, imanlı ve ahlâklı nesillere sahip olma imkânı artacak, dolayısıyla sağlıklı ve huzurlu toplumlar oluşabilecektir.

Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam