عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “أَوَّلُ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ صَلاَتُهُ فَإِنْ كَانَ أَكْمَلَهَا وَإِلاَّ قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ: انْظُرُوا لِعَبْدِى مِنْ تَطَوُّعٍ فَإِنْ وُجِدَ لَهُ تَطَوُّعٌ قَالَ: أَكْمِلُوا بِهِ الْفَرِيضَةَ.”
Ebû Hüreyre'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“(Kıyamet günü) kulun ilk hesaba çekileceği şey namazıdır. Eğer bunu tam olarak yapmışsa (ne âlâ!) Ama (farz namazları tamam) değilse Yüce Allah (cc), "Kulumun nafilelerine bakın." buyurur. Eğer nafile namazı bulunursa, "Onunla farzları tamamlayın." buyurur.”
(N468 Nesâî, Salât, 9)
***
Ebû Hüreyre'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Allah (cc) şöyle buyurdu: "Kim benim bir velî kuluma (dostuma) düşmanlık ederse, ben de ona harp ilân ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona (istediğini) veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım..."
(B6502 Buhârî, Rikâk, 38)
***
Abdullah b. Şakîk (ra) anlatıyor: “Hz. Âişe'ye (ra), Resûlullah'ın (sas) nafile namazlarını sordum. Şöyle dedi:
"Resûlullah (sas) benim evimde öğleden evvel dört rekât (nafile namaz) kılar, sonra (mescide) çıkarak insanlara namaz kıldırır, ardından gelir ve iki rekât (nafile daha) kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırır, sonra (benim evime) gelir, iki rekât nafile kılardı. Cemaate yatsıyı kıldırır ve yine benim evime gelir, iki rekât (nafile) kılardı. Geceleyin vitirle beraber olmak üzere dokuz rekât namaz kılardı..."”
(M1699 Müslim, Müsâfirîn, 105; D1251 Ebû Dâvûd, Tatavvu', 1)
***
Ebû Saîd (ra) ve Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse geceleyin hanımını uyandırır da ikisi de namaz kılarsa veya birlikte iki rekât namaz kılarlarsa zâkirîn ve zâkirâtın (Allah'ı (cc) çokça anan erkekler ve hanımların) arasına yazılırlar.”
(D1309 Ebû Dâvûd, Tatavvu', 18)
***
Ebû Seleme b. Abdurrahman (ra), Hz. Âişe'ye (ra), “Resûlullah'ın (sas) Ramazan'da kıldığı namazlar nasıldı?” diye sordu. O da şöyle cevap verdi: “Resûlullah (sas) Ramazan'da da Ramazan dışındaki gecelerde de on bir rekâttan fazla namaz kılmazdı. Önce dört rekât kılardı ki o rekâtların güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra dört rekât daha kılardı. Bunların da güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra da üç rekât (vitir namazı) kılardı…”
(B2013 Buhârî, Salâtü"t-terâvîh, 1; M1723 Müslim, Müsâfirîn, 125)
***
Asrının ileri gelenlerinden Atâ b. Ebû Rebâh (ra) ile Ubeyd b. Umeyr (ra), bir gün Resûl-i Ekrem'i (sas) en yakından tanıyan sevgili eşi Hz. Âişe'ye (ra) gelirler. Ubeyd b. Umeyr (ra), “Anneciğim! Resûl-i Ekrem'de (sas) gördüğün en hayretâmiz davranışı bize anlatır mısın?” diye sorar. Hz. Âişe (ra) bir müddet sessiz kaldıktan sonra şöyle anlatır: Bir gece bana,“Ey Âişe! İzin verirsen, kalkıp bu gece Rabbime ibadet edeyim.” dedi. Ben de, “Vallahi sana yakın olmayı severim ve senin hoşuna giden şeyleri de severim.” diyerek ona müsaade ettim. Kalkıp abdest aldı. Sonra namaza başladı. Namazda o denli ağladı ki gözyaşları göğsünü, sakalını ve secde ettiği yeri ıslattı. Daha sonra Bilâl-i Habeşî sabah namazı için ezan okumaya geldi. Allah Resûlü'nün (sas) ağladığını görünce, “Yâ Resûlallah! Yüce Allah (cc) geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği hâlde niçin ağlıyorsun?” dedi. Allah Resûlü (sas) ona şu cevabı verdi: “Allah'a (cc) çok şükreden bir kul olmayayım mı? Bu gece bana bir âyet indirildi. Onu okuyup da tefekkür etmeyene ne yazık: "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın (cc) gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre âmâde bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır."
Hz. Peygamber'in (sas) mübarek ayakları şişinceye kadar, yaşlı gözlerle sabahlara kadar namaz kılması, günahlarını affettirmek için değil, Rabbine yakınlaşmak, O'na (cc) karşı şükrünü en güzel şekilde yerine getirmek içindi. Nitekim Cenâb-ı Allah (cc), Kur'ân-ı Kerîm'de Resûlü'ne (sas) geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığını söylüyordu. “Rabbinin nimetini an.” emrine muhatap olan Hz. Peygamber (sas), farzların dışında da namaz kılmak suretiyle Rabbinin bu emrini yerine getiriyor ve şükrünü ifade ediyordu.
Peygamber Efendimiz (sas), nafile namazı yalnızca Rabbine karşı bir şükür olarak değil, aynı zamanda ümmeti için Allah'ın (cc) sevgisini kazanmanın, ona yakınlaşmanın bir aracı olarak da görüyordu. Nitekim Efendimiz (sas) kudsî bir hadisinde şöyle buyurmaktaydı: “Allah (cc) şöyle buyurdu: "Kim benim bir velî kuluma (dostuma) düşmanlık ederse, ben de ona harp ilân ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona (istediğini) veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım..."
Bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber (sas) yalnızca kendisi nafile namaz kılmakla kalmıyor, ashâbına da bol bol namaz kılmayı tavsiye ediyordu: “(Kıyamet günü) kulun ilk hesaba çekileceği şey namazıdır. Eğer bunu tam olarak yapmışsa (ne âlâ!) Ama (farz namazları tamam) değilse Yüce Allah (cc), "Kulumun nafilelerine bakın." buyurur. Eğer nafile namazı bulunursa, "Onunla farzları tamamlayın." buyurur.”
Kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu “farz namazlar”ın dışında kalan namazlar nafile ibadetlerdir. Nitekim farz namazların dışında başka namaz kılması gerekip gerekmediğini soran bir kimseye Peygamber Efendimizin (sas) cevabı, “Hayır, ancak istersen nafile namaz da kılabilirsin.” olmuştur.Fakat Peygamber Efendimizin (sas) hadislerinden anlaşıldığına göre nafile namazlar, farz namazların eksiklerini tamamlar, dahası kulu Rabbine yakınlaştırarak O'nun (cc) sevgisinin kazanılmasına, hatta günahların bağışlanmasına vesile olur. Bu sebepledir ki Efendimiz (sas) her fırsatta ashâbına nafile namazı tavsiye etmiş, kendisi de günün muhtelif vakitlerinde bu namazları kılarak ümmetine örnek olmuştur.
Peygamberimizin (sas) nafile olarak kılmaya devam ettiği namazlar arasında farz namazların öncesi ve sonrasında kılınan namazlar büyük önem taşımaktadır. Her ezan ile kâmet arasında kılmak isteyen kimse için bir nafile namaz olduğunu ifade eden Peygamberimiz (sas), Allah Teâlâ'nın (cc) günlük on iki rekât nafile namaz kılan kimse için cennette bir ev bina edeceğini müjdelemektedir. Efendimiz (sas) beş vakit farz namazın sünnetleri olarak kılınan bu on iki rekât namazın vakitlerini şöyle açıklamıştır: “...Dört rekât öğle namazı(nın farzı)ndan önce, iki rekât da (farzından) sonra, iki rekât akşam namazı(nın farzı)ndan sonra, iki rekât yatsı namazı(nın farzı)ndan sonra ve iki rekât sabah namazı(nın farzı)ndan önce.”
Resûl-i Ekrem'in (sas) farz namazlarla birlikte kıldığı namazlar bunlarla sınırlı değildir. Namaz kılınacak andaki hâl ve şartlara göre bu namazların uzunluğu, rekât sayıları değişebilmektedir. Hz. Âişe (ra), Hz. Peygamber'in (sas) kendisi ile beraber iken farz namazlarla birlikte kıldığı nafile namazları şöyle anlatmaktadır: “Resûlullah (sas) benim evimde öğleden evvel dört rekât (nafile namaz) kılar, sonra (mescide) çıkarak insanlara namaz kıldırır, ardından gelir ve iki rekât (nafile daha) kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırır, sonra gelir, iki rekât nafile kılardı. Cemaate yatsıyı kıldırır ve yine benim evime gelir, iki rekât (nafile) kılardı. Geceleyin vitirle beraber olmak üzere dokuz rekât namaz kılardı. Bazı geceler namazı ayakta, uzun kılar, bazı geceler de oturarak uzun kılardı. Ayakta kılarken okursa, ayakta olduğu hâlde rükû ve secde ederdi; otururken okursa, oturduğu hâlde rükû ve secde ederdi. Sabah namazı vakti girince, iki rekât (nafile namaz) kılardı.” Hadisin başka bir rivayetinde ise, “İkindi namazından önce iki rekât namaz kılardı.” ilâvesi yer almaktadır.
Peygamber Efendimizin (sas) farz namazlar ile birlikte kıldığı nafile namazlar içerisinde en çok önem verdiği, sabah namazının farzından önceki iki rekât namazdı. Peygamberimiz sabah namazının sünneti olarak kılınan bu iki rekât hakkında, “Bunlar gerçekten benim için bütün dünyadan daha sevimlidir.” buyurmuş ve ashâbına şu tavsiyede bulunmuştu: “Sizi atlılar kovalasa dahi bu iki rekâtı bırakmayın!” Efendimiz (sas), bu iki rekâta o kadar önem vermişti ki uyuyakalıp kaçırdığında bile güneş doğduktan sonra kaza etmişti. Resûlullah (sas) sabahın sünnetini fazla uzatmadan kılar ve çoğunlukla Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu. Namazdan sonra kâmet getirinceye kadar mescidin bitişiğinde bulunan evinde sağ yanı üzerine uzanıp istirahat eder, bazen uyur bazen de eşiyle sohbet ederek kâmet getirilmesini beklerdi.
Hz. Peygamber'in (sas) sabah namazından sonra kıldığı diğer bir namaz ise güneşin doğmasından yaklaşık kırk beş dakika sonra kılınabilecek olan “duhâ” diğer bir ifadeyle “kuşluk” veya “işrak namazı” idi. Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar mescitten ayrılmayan Efendimiz (sas), namaz kılmanın yasak olduğu bu vakitlerde dostlarıyla sohbet eder, güneş yükseldiğinde ise duhâ namazı kılardı. Duhâ namazını dört rekât kılar, dilerse uzatırdı. Nitekim Mekke'nin fethi günü sekiz rekât namaz kılmış, her iki rekâtta bir selâm vermişti.
Allah Resûlü (sas) ashâbına da duhâ namazı kılmayı tavsiye ediyor ve bu namazın fazileti hakkında onlara müjdeler veriyordu: “Duhâ namazının iki rekâtını düzenli olarak kılan kimsenin günahları denizin köpüğü kadar olsa dahi bağışlanır.” , “On iki rekât duhâ namazı kılan kimse için Allah Teâlâ cennette altından bir köşk bina eder.” , “Sizden birinizin vücudundaki bütün eklemler için her gün sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illâllâh demek) bir sadaka, her tekbir bir sadaka, iyiliği emretmek bir sadaka, kötülükten sakındırmak bir sadakadır. Fakat duhâ vakti kılınan iki rekât namaz bunların yerini tutar.” Peygamber Efendimiz (sas) bu namazı devamlı kılmaya gayret etse de farz gibi algılanmaması için zaman zaman kasıtlı olarak terk etmiştir. Duhâ namazı güneş tepeye yükselinceye kadar kılınabilir. Güneş tepede iken ise namaz kılmak mekruh görülmüştür.
Peygamber Efendimiz (sas) öğle vakti girince öğle namazının farzının öncesinde dört, sonrasında iki rekât nafile namaz kılmaktaydı. Öğle namazının farzından önceki dört rekâtlık nafile namazı terk etmeyen Hz. Peygamber (sas), bu dört rekâtı çoğu zaman mescidin bitişiğinde bulunan evinde kılardı. Daha sonra mescide gelip farzı kıldırdıktan sonra tekrar evine döner son iki rekâtı orada kılardı. Bu dört rekâtı bir sebeple kılamazsa farzdan sonraki iki rekâtın arkasından kılardı. Ashâbına da bu namazları kılmalarını öğütleyen Hz. Peygamber (sas) bu namazı kılma sebebini ise şöyle açıklamaktaydı: “O vakit gök kapılarının açıldığı bir saattir. Ben de salih amelimin o saatte Allah'a (cc) yükselmesini arzu ederim.”
Cuma günleri ise Allah Resûlü (sas) cuma namazının farzından önce dört rekât nafile namaz kılardı. Farzı kıldıktan sonra evine döner ve orada iki rekât nafile namaz kılardı. Cumadan sonra nafile namaz kılmak isteyenlere ise dört rekât kılmalarını tavsiye ederdi.
İkindi vakti girince de aynı şekilde farzdan önce dört rekât kılar ve “İkindi namazının farzından önce dört rekât (namaz) kılan kimseye Allah rahmet etsin.” buyururdu. Hz. Peygamber'in (sas), ikindinin farzından önce kıldığı bu namazı bazen iki rekât kıldığı da olurdu. İkindiden sonra güneş batımına yani akşam namazının vakti girinceye kadar namaz kılmayı ise yasaklamıştı.
Akşam namazının vakti girdiğinde Peygamber Efendimizin (sas) akşam namazının öncesinde ve sonrasında nafile namaz kıldığına dair hadisler bulunmaktadır. Bu hadisler arasında, akşam namazının farzından önce Peygamber Efendimizin iki rekât nafile namaz kılmayı tavsiye ettiğine ve bazı sahâbîlerin ezan ile kâmet arasındaki kısa sürede iki rekâtlık namaz kıldıklarına dair rivayetler olmakla birlikte daha çok akşam namazının farzından sonra kıldığı iki rekâtlık namaza vurgu yapılmaktadır. Resûlullah (sas) akşam namazının farzından sonraki bu iki rekât nafileyi evinde kılar ve namazdaki kıraatini cemaat mescitten dağılıncaya kadar da uzatır, genellikle de Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu.
Allah Resûlü'nün (sas) yatsı namazından önce nafile namaz kıldığına dair muteber hadis kaynaklarında bir rivayet olmasa da, onun her ezan ile kâmet arasında kılmak isteyen kimse için bir nafile namaz olduğuna dair hadisi yatsı namazının farzından önce de nafile namaz kılınabileceğini göstermektedir. Yatsının farzından sonra ise Peygamberimizin (sas) evine dönerek iki rekât nafile namaz kıldığı bilinmektedir.
Hz. Peygamber (sas) yatsı namazını kıldıktan sonra, bazı zamanlar yatmadan önce dört rekât veya daha fazla namaz kılardı. Daha sonra yatıp uyur ve gecenin bir vaktinde Rabbinin emri gereği kalkıp teheccüd namazı kılardı. Allah Teâlâ (cc), Habîbi'ne (cc) şöyle buyurmuştu: “Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi, yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt.” “Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makâm-ı Mahmûd'a ulaştırsın.” Âyette Hz. Peygamber'e (sas) mahsus bir yükümlülük olduğu belirtilmekle birlikte, Peygamberimiz (sas) teheccüd namazının feyzinden ve bereketinden ümmetinin de istifade etmesini istemiş ve ashâbına bu namazı nafile olarak kılmalarını tavsiye etmiştir: “Ey insanlar, aranızda selâmı yayın, yemek yedirin, herkes uyurken gece namaz kılın. Böylece selâmetle cennete girin!” Efendimiz (sas), farz namazlardan sonra en faziletli namazın gece namazı olduğunu da bildirerek ashâbını bu namazı kılmaya teşvik etmiştir.
Allah'ın Elçisi (sas) kendi ailesine de gece namazına devam etmelerini öğütlüyordu. Hatta gece yarısı Hz. Ali (ra) ile Hz. Fâtıma'nın (ra) evine gidip, “Namaz kılmıyor musunuz?” diyerek gece namazı kılmaya davet ederdi. Aynı şekilde ashâbını da eşlerini gece namazına kaldırmaları konusunda teşvik etmekteydi: “Gecenin bir kısmında kalkıp namaz kılan ve hanımını da uyandıran, kalkmak istemediği zaman yüzüne su serpen kimseye Allah (cc) rahmetini ihsan etsin! Gece kalkıp namaz kılan ve beyini de uyandıran, kalkmak istemediği zaman yüzüne su serpen hanıma Allah (cc) rahmetini ihsan etsin!” Başka bir rivayette ise, Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurmuştu: “Bir kimse geceleyin hanımını uyandırır da ikisi de namaz kılarsa veya birlikte iki rekât namaz kılarlarsa zâkirîn ve zâkirâtın (Allah'ı (cc) çokça anan erkekler ve hanımların) arasına yazılırlar.” Yüce Rabbimiz (cc) de gecenin bir yarısında kalkıp namaz kılan, ibadet eden müminleri övmekteydi: “Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, âhiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkârcı gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.”
Gece namazına kalkmak sevap olduğu kadar, zor bir ibadettir. İnsanın uykusunu bölüp uyanması o kadar zordur ki Efendimiz (sas) uyuyan kimse ile şeytanın mücadelesini şöyle anlatır: “Sizden biriniz (gece) uyuyunca şeytan, onun ensesine üç düğüm atar ve her düğümde de, "Uzun bir gece var, dinlen!" der. O kimse uyanıp da Allah'ı (cc) zikrettiğinde bir düğüm, abdest aldığında bir düğüm, namaz kıldığında bir düğüm çözülür ve artık sevinçle ve gönlü hoş olarak sabaha çıkar. Aksi takdirde huzursuz ve uyuşuk olarak sabahlar.” Fakat Efendimiz (sas) gece namazının insana bir işkence hâline gelmesini de istemez, uykulu kılınan namazın da tam olarak kılınamayacağını ifade ederdi: “Namazda uykusu gelen kimse uykusu geçinceye kadar uyusun. Çünkü uykulu hâlde namaz kılarsa, istiğfar edeyim derken belki de (bilmeden) kendisine hakaret ediverir.” “Sizden biri ibadet etmek için gece kalkar da uyku sebebiyle dili dolaşır, Kur'an'dan ne okuduğunu bilemezse yatıp uyusun.”
Hz. Peygamber (sas) gecenin tamamında uyanık durup ibadetle geçirmek isteyenleri ise zaman zaman uyarır ve onlara Hz. Dâvûd'un (as) namazını tavsiye ederdi: “Allah (cc) katında en sevimli namaz, Dâvûd'un (as) namazıdır. Allah (cc) katında en sevimli oruç da Dâvûd'un (as) orucudur. O (as), gecenin yarısına kadar uyur, üçte birini ibadetle, altıda birinde ise tekrar uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.” Hz. Peygamber (sas) kendisi de gecenin tamamını namaz kılarak geçirmek yerine bir kısmında uyur bir kısmında da namaz kılardı. Genellikle gecenin ilk kısmını uyuyarak, son kısmını ise ibadet ile geçirirdi.
Peygamber Efendimiz (sas) gece teheccüd için kalktığında öncelikle dişlerini misvaklar ve abdestini alırdı. Namaza durmadan önce çeşitli dualar ve zikirler yapardı. Kimi zaman on defa tekbir getirir, on defa hamdeder, on defa tesbih eder, on defa tevbe eder ve şu duayı okuyarak kıyamet gününün sıkıntılarından Allah'a (cc) sığınırdı: “Allah'ım! Bana mağfiret eyle. Beni daima hidayet üzere eyle. Beni rızıklandır ve bana afiyet ihsan eyle.” Kimi zaman ise başka dualar yapardı.
Allah Resûlü (sas) gece namazını ikişer rekât hâlinde kılmayı tavsiye etmiş, ilk iki rekâtın kısa tutulmasını öğütlemişti: “Biriniz geceleyin kalktığında, namaz kılmaya önce kısa iki rekâtla başlasın.” O (sas), gece namazını bazen evinde bazen de mescitte kılardı. Namaza durduğunda kıraati bazen gizli bazen açıktan yapardı. Peygamber Efendimiz (sas) kıyamı uzun olan namazın daha faziletli olduğunu söyler ve özellikle nafile namazlarda kıraati uzatırdı.
Hz. Peygamber'in (sas) arkadaşlarından Huzeyfe b. Yemân (sas), onun arkasında kıldığı bir gece namazını şöyle anlatmıştı: “Bir gece Peygamber (sas) ile namaza durdum. Bakara sûresini okumaya başladı. Yüz âyet okuyunca rükûa varır dedim, ama devam etti. Bir rekâtını Bakara sûresi ile kılar dedim, fakat devam etti. Sûreyi bitirince rükûa varır dedim, Nisâ sûresine başladı. Onu okuduktan sonra Âl-i İmrân'a başladı, onu da okudu. Hem de ağır ağır okuyor, tesbih âyetleri gelince tesbih ediyor, dua âyetleri gelince Allah'a (cc) dua ediyor, Allah'a (cc) sığınma âyetleri geldiğinde ise Allah'a (cc) sığınıyordu. Sonra rükûa vardı, "Sübhâne rabbiye'l-azîm." demeye başladı. Rükûu da kıyamı kadar uzundu. Sonra, "Semiallâhu li men hamideh." dedi doğruldu ve rükûda kaldığına yakın uzunca bir süre ayakta kaldı. Sonra secde etti ve "Sübhâne rabbiye'l-a'lâ." dedi. Secdeleri de kıyamına yakın uzunluktaydı.”
Peygamber Efendimiz (sas), namaz esnasında uzun uzun secdeler yapar, secdeler arasında da bazı zamanlar dilinden şu dua dökülürdü: “Rabbim bana mağfiret et, bana rahmet et, beni yücelt, bana rızık ver ve beni hidayet üzere eyle.” Gözleri uykudan kapanır ya da rahatsız olursa namaz kılmazdı. Hasta veya yorgun olduğu zamanlar namazı oturarak kıldığı olurdu. Gece namazını bazen dört, bazen altı, bazen de sekiz rekât kılardı.
Resûl-i Ekrem (sas) gece namazının sonunda ise vitir namazı kılmayı tavsiye etmişti. Kendisi vitri bazen üç, bazen de bir rekât kılardı. Ashâbına da, “Vitir (namazı) haktır. Dileyen yedi, dileyen beş, dileyen üç, dileyen de bir rekât olarak kılsın.” buyurmakta, böylece nafile bir ibadet olmasından dolayı kişinin kendi durumuna göre farklı şekillerde kılabileceğini bildirmekteydi. Vitir namazının, gece namazının ardından kılınması tavsiye edilmesine rağmen uyanamama ihtimaline karşı yatmadan önce veya yatsının ardından kılınması Efendimiz tarafından uygun görülmüştü: “Gecenin sonunda kalkamayacağından korkan kimse, vitir namazını gecenin evvelinde kılsın. Gecenin sonunda uyanacağını ümit eden ise gecenin sonunda kılsın. Zira gecenin sonunda kılınan namaz şahitlidir (onda melekler hazır bulunur). İşte bu, daha faziletlidir.” Vitir namazı, diğer farzlar gibi kesin olarak emredilmiş değildi. Fakat Resûlullah (sas) onu kılmayı sünnet edinmiş ve “Ey Kur'an ehli, (tek rekâtlı) vitir namazını kılın. Çünkü Allah tektir ve teki sever.” buyurmuştu.
Hz. Peygamber'in (sas) günlük, düzenli olarak kılmaya gayret ettiği bu nafile namazlardan başka her gün olmasa da bazı özel gün ve zamanlarda kıldığı namazlar da bulunmaktaydı. Nitekim Ramazan'da yatsı namazının ardından uzun uzun çoğunlukla sekiz rekât namaz kılardı.
Hz. Peygamber'in (sas) Ramazan'da kıldığı gece namazı sorulduğunda Hz. Âişe (ra) şöyle demişti: “Resûlullah (sas) Ramazan'da da Ramazan dışındaki gecelerde de on bir rekâttan fazla namaz kılmazdı. Önce dört rekât kılardı ki o rekâtların güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra dört rekât daha kılardı. Bunların da güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra da üç rekât (vitir namazı) kılardı...”
Peygamber Efendimizin (sas), Ramazan'da gece namazını cemaatle kıldığı da olurdu. Fakat vahyin henüz inmeye devam ettiği bir ortamda insanların nafile namaz kılmaya arzulu olmalarının bu nafile namazların farz kılınmasına yol açacağı ve sonunda ümmetinin kaldıramayacakları bir yük altına gireceğine dair endişeleri onu bu namazı devamlı olarak mescitte cemaatle kılmaktan alıkoymuştu.
Nitekim Peygamber Efendimiz (sas) birkaç gece üst üste mescitte cemaatle kıldığı teravih namazını eda etmek için bir gece mescide gitmemişti. Bu durum karşısında meraklanan, uyuyakaldığını zannederek onu uyandırmaya çalışan ashâbına ise şu açıklamayı yapmıştı: “Sizin bu namaz konusundaki ısrarlı hâlinizi gördüm ve onun size farz kılınacağını zannedip korktum. Şayet size farz kılınırsa bunu yerine getiremezdiniz. Ey insanlar! Siz bu namazı evlerinizde kılınız. Çünkü kişinin farz namazın dışında kıldığı namazların en hayırlısı, evinde kıldığı namazdır.” Allah Resûlü (sas) bu açıklamasıyla bir yandan teravih namazının nafile bir namaz olduğunu vurgulamış, diğer yandan da nafile namazların evde kılınmasının daha uygun olacağını belirtmişti. Nafilelerin evde kılınması, ibadete riyanın karışmaması açısından önemliydi. Evde, kimsenin görmediği bir ortamda kulun Allah (cc) ile baş başa kıldığı namazın huşû ve huzuru elbette bir başkaydı. Bu sebeple Efendimiz (sas), “Sizin farz namaz dışında en faziletli namazınız evinizde kıldığınız namazdır.” buyurmuştu.
Efendimiz (sas) bir mescide girdiği zaman, mescidi selâmlama anlamında iki rekât “tahiyyetü'l-mescid” namazı kılardı. “Sizden birisi mescide girdiğinde, oturmadan önce iki rekât namaz kılsın.” buyurarak ashâbını da buna teşvik eder, cuma namazından önce mescide gelip de bu iki rekâtlık namazı kılmadan oturanları bizzat uyarırdı. Efendimiz (sas) bir yolculuktan döndüğünde öncelikle mescide gelir ve iki rekât namaz kılar, yolculuktan dönen kimselere de iki rekât namaz kılmalarını tavsiye ederdi.
Rahmet Elçisi (sas), “Benim aldığım gibi abdest alan, sonra da aklından kötü bir şey geçirmeden iki rekât namaz kılan kimsenin geçmiş günahları affolunur.” buyurarak abdest aldıktan sonra iki rekât nafile namaz kılmayı ashâbına tavsiye ederdi. O'nun (sas) bu tavsiyesini her abdest aldığında yerine getiren Bilâl-i Habeşî'ye (ra), “Ey Bilâl! Bana Müslüman olduğun dönemde işlediğin ve çok faydasını umduğun bir amelini söyle! Zira ben bu gece cennette önümde senin nalınlarının sesini işittim!” buyurmuş, Bilâl (ra) ise, “Yâ Resûlallah! Gece olsun gündüz olsun, her abdest aldığımda kılabildiğim kadar namaz kılarım. İşte en fazla ümit bağladığım amel budur.” cevabını vermişti.
Hz. Peygamber (sas), bir ihtiyacı olan kimsenin Rabbine dua edeceği zaman güzelce abdest alıp iki rekât namaz kılmasını, ondan sonra dua etmesini, aynı şekilde bir konuda kararsız kalan kimsenin iki rekât namaz kılıp ardından istihare (hayırlı olanı isteme) duası yapmasını tavsiye etmiştir. Günahtan tevbe hususunda da Efendimiz (sas) nafile namazı tavsiye ederek, “Günah işleyen bir Müslüman abdest alıp iki rekât namaz kılarak Allah'tan (cc) bağışlanma dilerse Allah (cc) onu mutlaka affeder.” buyurmuş ve arkasından şu âyetleri okumuştur: “Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı (cc) hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe/istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan (cc) başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.” “Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan (cc) mağfiret dilerse, Allah'ı (cc) çok bağışlayıcı ve merhamet edici bulacaktır.” Peygamber Efendimiz (sas) sevinçli bir haber aldığında veya bir nimet elde ettiğinde Rabbine şükür için iki rekât namaz kılar yahut şükür secdesi yapardı. Kuraklık gibi sıkıntı zamanlarında da yağmur duası için namazgâha gidip cübbesini ters çevirerek dua ettikten sonra iki rekât namaz kılardı. Yine küsûf (güneş tutulması) ve husûf (ay tutulması) esnasında namaz kılarak Allah'a sığınırdı.
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Hz. Peygamber'in (sas) Rabbinin rızası ve kendisine verdiği nimetler karşısında şükreden bir kul olmak için her fırsatta nafile namaz kıldığı görülmektedir. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sas), kıldığı nafile namazların kimisini mübarek ayakları şişecek ve çatlayacak kadar uzun, kimisini ise insanı yormayacak kadar hafif tutuyor; bazı namazları iki rekât, bazı namazları ise sekiz hatta daha fazla rekât hâlinde kılıyordu. Kimi namazları aksatmadan devamlı olarak, kimi namazları ise ara sıra veya nadiren kılıyordu. Efendimizin (sas) bu çeşitli uygulamaları nafile namazlarda farzlardaki kadar kesin kurallar olmadığını, bu namazların kişinin o andaki durumuna göre uygun miktarda ve uzunlukta kılınabileceğini göstermektedir.
Hz. Peygamber'in (sas) kıldığı nafile namazlarda titizlikle üzerinde durduğu husus ise, ailesi ile olan ilişkilerinden uzak kalmamak, onların ve diğer insanların haklarını çiğnememekti. Ayrıca Allah Resûlü (sas), ibadet eden kimsenin kendini harap etmesini de hoş karşılamamış, nafile ibadetlerin çok olmasını değil kişinin gücü ölçüsünde olmasını arzu etmişti.
Biz Müslümanlara düşen ise Hz. Peygamber'i (sas) örnek alarak onun kıldığı nafile namazları gücümüz yettiğince kılmaktır. Hz. Peygamber'in (sas) sünnetine uymak Allah'ın (cc) sevgisini kazanmaya vesile olduğu gibi, O'nun (sas) yaptığı üzere nafile ibadetlere özen göstermek de Rabbimize yaklaşmanın ve O'nun (cc) rızasına ermenin bir vesilesidir. Peygamber Efendimizin (sas) nafile ibadetler hususunda ümmetine tavsiyesi ise diğer amellerde olduğu gibi nafile namazların da az da olsa ihlâslı ve devamlı olmasıdır: Zira, “Allah katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır.”