“Kişinin girdiği ortamlarda yumuşak ve uysal olursa ezileceğini, sert ve dik kafalı olursa da” herkesi karşısına alacağını anlatmak için “Pek yaş olma sıkılırsın; pek de kuru olma kırılırsın.” deriz. Çoğunlukla bu atasözünü, söz ve davranışların yerine göre yumuşak, yerine göre de sert olması gerektiğini belirtmek için kullanırız. “Yerine göre” davranmak ise nerede, nasıl hareket edeceğini ve ne diyeceğini bilmekten geçer. O sebeple denir ki:
“Ne söyleyeceğini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz.”
Yine bir mecliste nasıl konuşacağını bilen kimsenin de ağzından çıkan sözler insanların gönlüne değer. Örneğin, çok bilgili olmasına rağmen insanların bilgi ve anlayış seviyesine göre konuşmayan bir hatip, maksadına ulaşamaz. Onun kadar bilgili olmadığı hâlde insanların bilgi ve anlayış seviyesine göre konuşan başka bir hatip ise kalplere inmeyi başarabilir. Böylelikle maksadına da ulaşmış olur.
Unutmayalım ki insanlar kısım kısımdır. Bazıları fıtri olarak yumuşak huyludur, bazılarının anlayışı kıttır, bazıları çokbilmiştir, bazıları da alabildiğine sert mizaçlıdır. En iyisi orta yolu tutturmaktır. Bunun için de insanın zayıf yönlerini güçlendirmesi gerekir. İyi de zayıf yönlerimizi güçlendirmek nasıl olur? Biraz da bunun hakkında konuşalım…
Herkes şu hayatta nereden yara alacağını gayet iyi bilir. Özellikle yumuşak huylu insanların genel derdi, iyi niyetlerinin başkaları tarafından sömürülmesidir. Belki de onların önündeki en büyük bariyer budur. Bu arada sert mizaçlılar da dostlarının sayısını azaltmakla meşguldür. Sizin anlayacağınız, zayıf yönlerimizi güçlendirip orta yolu tutturmak için iyi bir eğitim almalıyız.
Peki, bu eğitimin bir merkezi var mıdır?
Elbette vardır. Hatta o merkezin adı, yaşadığımız hayattır. Nasıl ki düşe kalka yürümeyi şu hayatın içindeyken öğrendiysek, zayıf yönlerimizi güçlendirmeyi de orta yolu tutturmanın usulünü de aynı merkezin kalbinden öğreneceğiz.
Bu merkezin kalbinde ise tecrübe vardır. “Tecrübenin” de “en büyük gayesi, bize vazifelerimizi öğretmektir.”
Peki, bizim en temel vazifemiz neydi?
Kesinlikle haram ve şüpheli şeylerden kaçınıp ölüme hazırlanmaktı. “Konu, hangi ara ölüme geldi?” diye şaşırmış olabilirsiz. Sahi, ölümün açmadığı kapı var mı ki, girmediği konu olsun! Nihayetinde her canlı ölümü tadacak (tır).”
İşte bizi asıl vazifemizi yapmaktan alıkoyan her yumuşak ve uysallık ya da sert ve dik başlılık, orta yoldan uzaklaşmamıza sebep olmaktadır. Bundan kurtulmanın yolu da gerektiğinde “hayır” veya “evet!” demesini bilmekten geçer. Dikkat ettiyseniz “gerektiğinde” diyoruz, yoksa aklımız estiğinde bir şeyi onaylayıp “evet” ya da “hayır” demek, görgü kurallarına da ters düşen bir durumdur.
Her durumda orta yolu tutanlardan olasınız.
Yolun sonuna geldiğinizde, asla pişmanlık duymayasınız…