Yüce Allah her varlıktan mukaddemdir. Varlık yok olduktan sonra da O’nun var oluşu devam eder. Varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. Her şeyin yaratıcısı olması hasebiyle Evvel; bütün işlerin önünde sonunda O’na dönecek olması hasebiyle de Âhir’dir. Başlangıç ve son, yaratılmışlar için söz konusudur ve kendisi de bir mahluk olan “zaman”a ait kavramlardır. Evvel ve Âhir isimleri Cenab-ı Hakk’ın zamanın dışında olduğunu ifade eder.
Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz. Onun için O’na Evvel demek, “ikincisi var” demek değildir. “Sâbık’ı, yani kendisinden evvel bir varlık sahibi yok.” demektir. Allah’ın ismi olarak Âhir; her şeyin sonunun, bitiminin Allah’a nispetle önce olacağını, hiçbir varlığın O’nun ötesine geçme imkânına sahip olamayacağını ifade eder. Başta Mâtürîdî olmak üzere Halîmî, Abdülkahir el-Bağdadî, Zemahşerî, Beyzavî ve Muhyiddin İbn Arabî gibi âlimler bu iki ismin Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi beraberce kullanılmasının gerektiğini söyler. Çünkü Rabbimizin evveliyet ve ahiriyeti, zamanın başlangıç ve sonuç sınırlarının üstünde oluşu, başka bir deyişle zamandan münezzeh bulunuşu demektir. Bu mananın da ancak iki ismin beraber kullanılmasıyla elde edilebileceği kabul edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de Evvel ve Âhir
Hadîd suresinde yer alan (Hadîd, 57/3) birbiriyle bağlantılı Evvel, Âhir, Zahîr ve Bâtın isimleri üzerinde ilk dönemlerden itibaren durulmuş ve ilgi çekici yorumlar yapılmıştır. Buna göre Allah Teâlâ, her şeyin yaratıcısı ve ilk illeti olması itibarıyla Evvel, her şeyi yaşatan ve yok eden olması bakımından Âhir’dir. İlk bilinmesi itibarıyla Evvel, en son varılan olması bakımından Âhir’dir. Zamanın dışında olması itibarıyla hem Evvel hem de Âhir’dir.
Elmalılı merhum, bütün yaratılmışların kendilerini var eden ilk sebep olmasa, özünde helake ve yok oluşa mecbur olduğunu belirttikten sonra Yüce Allah’ın Evvel ve Âhir oluşunu her şeyden evvel olduğu gibi hepsinin gayesi ve varlığın dönüp dolaşıp varacağı son nokta olduğunu ifade ederek açıklar. Kur’an-ı Kerim’de Hadîd suresinde yer alan Evvel isminden başka birçok ayette yaratmayı başlatma, devam ettirme ve yenileme fiilleri, ayrıca göklerle yerin ve aralarındaki her şeyin yani kâinatın icat edilişi de Allah’a izafe edilir. “...O’nun zatından başka her şey helak olacaktır...” (Kasas, 28/88), “...Yeryüzünde bulunan her şey yok olacaktır. Yalnız celal ve ikram sahibi Rabb’inin zatı baki kalacaktır.” (Rahmân, 55/26- 27) ayetleri Allah’ın Âhir olduğunu; “Allah, her şeyin yaratıcısıdır...” (Zümer, 39/62), “Allah’tan başka yaratıcı mı var?” (Fâtır, 35/3) ayetleri de Allah’ın Evvel olduğunu ifade eder. Peygamberimizin şu hadisi Evvel ve Âhir isimlerini açıklamaktadır: “Allah’ım! Sen Evvel’sin. Senden önce hiçbir şey yoktur. Sen Âhir’sin. Senden sonra da hiçbir şey olmayacaktır...” (Müslim, Zikir, 60; İbn Mâce, Dua, 2; Ahmed, I, 404)
Bu İsimler İnsana Tecelli Ederse
Yüce Allah’ın “Evvel” olduğunu bilmek, sadece sebeplere bakmaktan ve sebep sonuç ilişkisine bağımlı kalıp sınırlı düşünmekten kurtulmamızı sağlar. Bütün bu varlık âlemini mutlak yokluktan yaratan Allah, müsebbib-i evveldir. Yani tüm sebepler zincirini de O yaratmıştır. Bu nedenle bir işin olmasını istediğimizde, O’nun koyduğu düzen çerçevesinde tüm esbaba riayet ederiz ama her işin nihai noktada O’nun onayına bağlı olduğunu da bilir, esbaba değil onları yaratana güvenir ve tevekkül ederiz. Mutlak manada her şeyden evvel ve sonra olmak Yüce Allah’a mahsus olsa da Evvel isminin tecellisi ile insanlar, hayırlarda ve insanların hayatlarını kolaylaştıracak buluş ve icatlarda öncülük ederler. (Tevbe, 9/100) Bunlardan bazılarının ise isimleri kıyamete kadar anılır. İşte onlar da Âhir isminin tecellisi ile kendileri gitse dahi bu cihanda adı kalmış kişiler olurlar.
Bu iki ismin kendisinde tecelli ettiği bir insan önceliklerini ve nihai gayelerini doğru tespit eder. Doğru neticelere ulaşabilmek için yapması gerekenleri doğru bir sıra ile yapmak, hayatı ziyan etmemenin en önemli koşuludur. Aksi durumda insan, hayatını nefsinin ve tesadüflerin insafına bırakmış olur ki bu da en baştan kaybetmek demektir. Aslında insan, sonuçlardan değil süreçten sorumludur. Sonuçları yaratacak olan Allah’tır. Bizim hesabımız süreci doğru yaşayıp yaşamadığımızla ilgili olacaktır. Süreci doğru yürütmek de amaçları ve bu amaçlar yolunda öncelikleri doğru tespit etmek ve süreç boyunca bunları hatırdan çıkarmadan irademizi doğru kullanmakla mümkün olacaktır. Eğer sonuçlar süreçten daha önemli olsa idi o zaman “Sonuca ulaşmak için her yol mübahtır.” anlayışı doğru olurdu ki bu aslında şeytanın izlediği bir yoldur.
Sufiler insanların çoğunun bu dünyada elde etmek istedikleri amaçlar doğrultusunda, Allah’a Evvel ismiyle kulluk ettiğini, oysa asıl ihlaslı kulluğun Âhir adıyla olması gerektiğini söylerler. Âhir isminin en büyük tecellisi ahiret hayatıdır. Ahiret, bir bakıma Evvel isminin tecellisi ile her an yeniden verilen başlangıç fırsatlarının kullar tarafından nasıl kullanıldığının iz düşümü olarak inşa edilen sonlar demektir. Allah’ın Âhir olduğunu bilmek, bütün sebeplerin sonuçta mutlaka yok olacağını ve sadece Âhir olan Allah’ın baki kalacağını bilmemizi sağlar. Geçici varlıklara bağlanmak, yokluğa bağlanmaktır. Hâlbuki Âhir olan Allah’a bağlanmak kesinlikle yok olmayacak ve ebediyen var olacak olana bağlanmaktır.