Aile Dergisi

Şeyh Galib

Abone Ol

Hilal Ceyhan Köksal

Dilimize dolanan bazı mısralar vardır, duygularımıza öylesine tercüman olur ki zamanla sözün sahibiyle aramızda yabancılık kalmaz…

Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim

Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim.

Beytin sahibi, divan edebiyatının son büyük şairi sayılan, kısacık ömrüne çok şey sığdırmış bir deha: Şeyh Galib.

1757 yılında İstanbul'da doğan, asıl adı Mehmed Esad olan Şeyh Galib’in annesi Emine Hatun'dur. Babası Mustafa Reşit Efendi, kavi bir din eğitimi almış, şiire meraklı, kültürlü bir kişidir. Dedesi Mehmed Efendi de Mevlevî ekolü aydınlarındandır.

İlköğrenim eğitimini babasından alan Mehmed Esad, Arapça ve Farsça öğrenir ve iyi bir eğitim alır. Bunların yeteneğiyle birleşmesi, çok genç yaşta güçlü bir şair olarak tanınmasına vesile olur. Şiirlerinde önce Esad sonra Galib mahlasını kullanır. Her iki mahlası birlikte kullandığı da görülür. Henüz 24 yaşındayken muazzam bir divan, 26 yaşlarında mesnevinin en başarılı örneklerinden olan Hüsn ü Aşk’ı kaleme alır. Mesnevî tarzında yazılan Hüsn ü Aşk, derin anlamlar taşımasının yanı sıra yüzyıllar boyunca diğer yazarların kitaplarına konu olan bir başyapıt hâline gelir.

Şeyh Galib, 27 yaşında Konya'da Mevlâna Dergâhı’nda çileye girer fakat hasretine dayanamayan babasının isteği üzerine çilesini tamamlamadan İstanbul'a döner. 1791 yılına kadar ilimle meşgul olur ve genç yaşta Galata Mevlevîhânesi’nin şeyhliğine getirilir. Peygamber Efendimize (s.a.s.) derin bir muhabbetle bağlıdır ve bu beyitlerine yansır:

Efendimsin cihanda itibarım varsa sendendir.

Miyân-ı âşıkanda iştiharım varsa sendendir.

Benim feyz-i hayâtım hâsılı rûh-ı revânımsın.

Eğer sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir.

Şeyh Galib, sarayda itibar gören bir zattı. Bestekâr olan, İlhâmî mahlasıyla şiirler yazan, hat sanatıyla da meşgul hükümdar III. Selim, her fırsatta ona duyduğu muhabbeti aşikâr ederdi. Koca Sultan, tüm protokol kaidelerini bir tarafa bırakarak onu görmek için yanına gelirdi. Şeyh Galib de teklifsizce saraya girer çıkar; padişah, kendisiyle dertleşir, sıkıntılarını paylaşırdı. Galata Mevlevîhânesi’nin tamiri için bir kaside takdim edince padişah onun arzusunu yerine getirerek tekkeyi tamir ettirmiştir.  Bu yakınlık, çevresindekileri rahatsız etse de böyle sürüp gitmiştir.

Divan edebiyatının vedud vasfını kaybettiği bir dönemde, ona yeni bir can getiren Esad, III. Selim’in yenilikçi yönünü de destekler ve bunu şiirlerinde vurgular.

Önce annesi Emine Hatun’un ardından çok yakın dostu Esrar Dede’nin vefatı, Şeyh Galib’i derin bir hüzne boğar; Esrar Dede için bir mersiye kaleme alır. Hassas mizacı, bu üzüntüye dayanamaz. Çok geçmeden üzüntünün tesiriyle hastalanır ve 41 yaşında hayata gözlerini yumar.

Cenazenin tekfininde Mustafa Reşid Efendi’nin, “Ah oğul! Bu beyaz kefene o kara sakal yakıştı mı hiç?” diyerek ağlayışı, şahit olanların asla unutamadıkları bir anı olarak zihinlere kazınır. Oğlunun çileye girmesine, hasretine dayanamayacağı için itiraz eden Mustafa Reşid, biricik evladını toprağa vermenin hüznünü derinden yaşar…

Şeyh Galib, Beyoğlu ilçesinde bugün Divan Edebiyatı Müzesi olarak faaliyet gösteren Galata Mevlevîhânesi bahçesinde, İsmâil Ankaravî Türbesine defnedilir.

Hoşça bak zatına ki zübde-i âlemsin sen

Merdûm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

Mısralarıyla hatıralarımızda kalan Şeyh Galib, hayatımızın ne kadar kıymetli ve kısa olduğunu söylemektedir sanki bizlere... Kısacık ömrünü süsleyen Peygamber (s.a.s.) aşkı, ona eşine az rastlanır şiirler yazdırmış, edebiyatımızın güzide eserlerine imza attırmıştır. O şiirlerinde yenilik arar ve bu kendi ifadelerinden anlaşılır. Klasik tarzda yazdığı gazel ve kasidelerin dışında; soyut ve somut kavramları birbirine yaklaştıran terciibend, terkibend, müseddes ve tardiyyeleri kendisinden sonraki Edebiyât-ı Cedide şairlerine ilham olur. Şiirlerinde özel bir iklim oluşturan Galib’in okuyucularına sunduğu bu renkli imgeler dünyası için Ahmet Hamdi Tanpınar “Avize gibi renk ve ışık dolu.” der.

Âşıka ne serv ne server gerek

Başına buyruklara efser gerek

Devr-i felekden nola pervaneye

Şem’i tavâf etmeğe bir per gerek

Yanması hâzır yolu malûm anın

Haccına ne zâd ü ne reh-ber gerek

Bu sözü ammâ ki kolay sanma sen

Aşk gibi sinede gevher gerek.