عَنْ أَبِى أَيُّوبَ أَنَّ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “إِذَا أَتَيْتُمُ الْغَائِطَ فَلاَ تَسْتَقْبِلُوا الْقِبْلَةَ وَلاَ تَسْتَدْبِرُوهَا بِبَوْلٍ وَلاَ غَائِطٍ وَلَكِنْ شَرِّقُوا أَوْ غَرِّبُوا.”
Ebû Eyyûb (el-Ensârî)’den (ra) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Büyük veya küçük abdest bozarken kıbleyi önünüze ve arkanıza almayın; doğuya yahut batıya dönün.”
(M609 Müslim, Tahâret, 59)
***
عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ: “أَنَّ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) كَانَ إِذَا ذَهَبَ الْمَذْهَبَ أَبْعَدَ.”
Muğîre b. Şu’be’nin (ra) naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sas), tuvalet ihtiyacını gidereceğinde (kimsenin göremeyeceği kadar) uzağa giderdi.
(D1 Ebû Dâvûd, Tahâret, 1)
***
عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “اتَّقُوا الْمَلاَعِنَ الثَّلاَثَ: الْبَرَازَ فِى الْمَوَارِدِ، وَقَارِعَةِ الطَّرِيقِ، وَالظِّلِّ.”
Muâz b. Cebel’den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Lânetlenmeye neden olan üç şeyi yapmaktan sakının; su kaynaklarının çevresine, yol ortasına ve gölgelik yerlere abdest bozmaktan.”
(D26 Ebû Dâvûd, Tahâret, 14)
***
عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ) قَالَ: كَانَ النَّبِيُّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) إِذَا دَخَلَ الْخَلاَءَ قَالَ: “اللَّهُمَّ إِنِّى أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْخُبُثِ وَالْخَبَائِثِ
Enes b. Mâlik (ra) diyor ki, “Hz. Peygamber (sas) tuvalete girerken, "Allâhümme innî eûzü bike mine"l-hubüsi ve"l-habâis" (Allah’ım! Her türlü pislikten ve necasetten sana sığınırım.) derdi.”
(B6322 Buhârî, Deavât, 15)
***
Her fırsatta Müslümanların alay edecek bir açığını arayan müşriklerden biri, Selmân’a (ra) alaycı bir üslûpla, “Peygamberinizin size her şeyi, hatta abdest bozmayı bile öğrettiğini görüyorum.” demişti. Kendince küçümsüyordu bu durumu. Oysa Selmân (ra) rencide olmadı. Aksine bu alaycı tavra büyük bir ciddiyetle karşılık verdi: “Evet, O (sas), büyük ve küçük abdest bozarken kıbleye doğru dönmemizi, sağ el ile taharetlenmemizi, taharetlenmeyi üç taştan daha azıyla yapmamızı, kemik ve tezekle taharetlenmemizi bize yasakladı.”
Selmân (ra) ciddiyetle cevap vermişti. Çünkü tuvalet âdâbı, câhiliye insanının takdir edemeyeceği bir medenîlik düzeyiydi. Eskilerin zarif deyimiyle def-i hacet, yani tuvalet ihtiyacı insanın en doğal ve zorunlu ihtiyacıdır. İslâm Peygamberi bu doğal ihtiyacın giderilmesine bile bir incelik, ölçü ve ahlâk getirmiştir. Sadece getirmekle kalmamış aynı zamanda bunu ilk Müslümanlar için bir öğretim konusu yapmıştır. Tuvalet âdâbı, aynı zamanda temizlik bilincini, ötekine saygı anlayışını, çevre duyarlılığını ve hatta zihnen ve bedenen temizlenme ve temiz kalma iradesini içeren bir öğretiyi yansıtmaktadır. Beden temizliği esasen kendileriyle ruhî temizliğin hedeflendiği ibadetler için de ön şarttır. Bir ön hazırlık safhasıdır. Bundan dolayı Allah Resûlü (sas), “Temizlik imanın yarısıdır.” buyurmuştur.
Din dilinde büyük abdestten sonra taharetlenmeye yani temizlenmeye ‘istincâ’, küçük abdestten sonra temizlenmeye ise ‘istibrâ’ denir. Tuvalet temizliğinde esas olan, arınmanın suyla yapılmasıdır. Temizliği imanla bağdaştırarak ona son derece önem atfeden İslâm medeniyetinde su, benzersiz bir yere sahiptir. Suyun bulunmadığı şart ve ortamlarda muhtelif malzemelerle temizlik yapılabilirse de, suyun mevcut olması hâlinde temizliğin suyla yapılması gerekir. Nitekim Resûlullah (sas), “Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah (cc) da tertemiz olanları sever.” âyetiyle Yüce Yaratıcı"nın övgüsüne mazhar olan Kubâ halkının, suyla taharetlenmeleri sayesinde bu şerefe eriştiklerini söylemiştir.
Peygamberimiz kendisi de su ile taharetlenmiş, hatta bu amaçla Enes b. Mâlik (ra) ve Ebû Hüreyre (ra) gibi bazı sahâbîler kendisine su temin etme konusunda yardımcı olmuşlardır. Sevgili eşi Hz. Âişe (ra) de, suyun bulunduğu zamanlarda Resûlullah’ın (sas) her tuvalet ihtiyacı sonrasında mutlaka su ile taharetlendiğini vurgulu bir dille beyan etmiştir. Dahası, eşleri aracılığı ile erkeklere haber göndererek, “Kocalarınıza su ile temizlenmelerini söyleyin. Ben onlara bunu söylemekten hayâ ediyorum ama bilmeliler ki, Allah Resûlü (sas) su ile temizlenirdi.” der.
Pek tabiî ki, Sevgili Peygamberimiz (sas) bol miktarda su bulunmasına rağmen, temizlenme aracı olarak muhtelif şeylerin kullanılmasından bahsediyor değildi. Bilakis onun su dışında çeşitli malzemeyle taharetlenmeye yönelik tavsiyeleri, suyun bulunmadığı ve bugünkü anlamda temizlik için üretilmiş malzemelerin de olmadığı durumlara has olup, buna mukabil hemen her şartta temini mümkün olan malzemeyle temizlenme ihtiyacı karşısında yapılmış tavsiyelerdir.
Hem maddî hem de mânevî anlamda temizliği hayatına düstur edinen pak ve latîf Peygamberimiz (sas), insan vücudundan atılan necasetin çevreye bulaşmaması ve temiz alanlara taşınmaması konusunda titizlik göstermiştir. Tuvalet ihtiyacının giderilmesi esnasında dikkat edilmesi gerekenleri öğretirken öncelik verdiği husus, kıyafete ve bedene idrarın sıçratılmamasıdır. Nitekim bir defasında ashâbıyla birlikte yürüyen Nebî-i Muhterem (sas), iki kabrin yanından geçerken durur. Beraberindekiler meraklı bakışlarla kendisinin durma sebebini anlamaya çalışırken, o, bu iki kabirde yatan iki kişiye işaret ederek şöyle der: “Bunlar mutlaka azap görüyorlar. Oysa büyük bir günahtan dolayı da azap görüyor değiller. Bunlardan biri idrardan sakınmazdı. Diğeri ise, söz taşırdı.” Sonra yaş bir hurma dalı alır, ikiye bölerek her birini bir mezarın üzerine diker. Bu tavır sahâbe-i kirâmın merakını daha da arttırmıştır. Allah Resûlü’ne (sas) neden böyle yaptığını sorarlar. Hz. Peygamber (sas), “Umulur ki, (bu dallar) kurumadıkça onların azapları hafifletilir.” buyurur.
Erkeklerin ayakta küçük abdest bozmasına gelince, bu mevzuda iki tür rivayetin varlığı dikkat çeker. Hz. Peygamber’in (sas) ayakta küçük abdest bozduğu nakledilmiştir Ancak Peygamberimizin (sas), ayakta abdest bozduğunu gördüğü bazı sahâbîleri uyardığına ilişkin de rivayetler vardır. Efendimizin (sas) genelde oturarak küçük abdest bozması; avret mahallinin görülmesi ve üzerine idrar sıçraması endişesine yönelik olsa gerektir. Nitekim sahâbe-i kirâmdan Ebû Musa el-Eş’arî (ra), Hz. Peygamber’in (sas) tuvalet ihtiyacı belirdiğinde, idrar sıçramasından korunmak amacıyla yumuşak bir zemin aradığına dikkat çeker. Dönemin kıyafet şekli dikkate alındığında, oturarak abdest bozmanın bu tarz endişelerin yaşanmaması açısından daha uygun olduğu fark edilir. Ancak onun bazen ayakta idrar yapması, bu tarz bir uygulamanın da duruma göre caiz olduğunu göstermesi açısından kayda değerdir.
Taharetlenme esnasında sağ eli kullanmamak, tuvalet terbiyesine dair Peygamber Efendimizden (sas) öğrendiğimiz bir diğer husustur. Konuya ilişkin bir ifadesinde Hz. Âişe (ra), Resûlullah’ın (sas), sağ elini temizlik ve yemek için, sol elini de temizlenmek ve benzeri temiz olmayan işler için kullandığını ifade eder. O (sas), söz konusu tavrını sahâbe için bir alışkanlığa dönüştürme istikametinde oldukça hassas davranmış, sağ elle taharetlenmek ve sol elle yemek gibi aksi uygulamaları yasaklamış, bu kurala riayet etmeyenleri de bizzat uyarmıştır.
Tuvalet sonrası elleri yıkamak da, gündelik yaşama ilişkin nebevî sünnetin önemli bir alışkanlığını oluşturur. İbn Abbâs(ra), Resûlullah’ın (sas) tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra ellerini yıkadığına dair gördüklerini şöyle anlatır: “Nebî (sas) gece uykudan kalkıp tuvalet ihtiyacını giderdi. Sonra ellerini ve yüzünü yıkadı. Daha sonra da uyudu.” Burada Allah Resûlü’nün (sas), ellerini yıkadıktan sonra uyumaya gitmesi manidardır. Zira o, yeme-içme ya da gündelik işlerine devam etmek üzere ellerini yıkamamış, bilakis ellerini yıkadıktan sonra gidip uyumuştur. Bu tavır, tuvaletten çıkmış olmayı başlı başına elleri yıkama sebebi olarak gördüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Bir başka defa da tuvalet sonrasında ellerini toprağa sürdüğü, böylece elleri temizlemede toprağı bir temizlik maddesi gibi kullanıp, daha sonra yıkadığı bildirilmektedir. Yaşadığı ortam itibariyle daha başka sebeplerle de toprağı temizlik aracı olarak kullanan Allah Resûlü’nün () bu tavrı, yine tuvalet sonrası ellerin iyice yıkanması konusundaki hassasiyetini desteklemektedir. O (sas), uykudan kalkıldığında da ellerin yıkanmadan bir kabın içine daldırılmasını ve kaptan su alınmasını temizlik açısından sakıncalı bulmuştur.
Tuvalet ihtiyacını giderirken Kâbe yönüne dönmemek ve kıbleyi arkaya almamak da konuya ilişkin nebevî bir uyarıdır. Hz. Peygamber (sas), “Büyük veya küçük abdest bozarken kıbleyi önünüze ve arkanıza almayın; doğuya veya batıya dönün.” buyurmuş, böyle bir durumda kıblenin sağ veya sol yana alınmasını tembihlemiştir. Ancak bu yasak, mesken ve açık alan arasındaki fark dikkate alınarak yorumlanmış ve yasağın daha çok açık arazide ihtiyaç gidermeyle alâkalı olduğu belirtilmiştir. Binalarda ise tuvaletlerin mevcut şekilleriyle kullanılabileceğini, özellikle günümüz itibariyle bunun kaçınılmaz olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte yurdumuzda da genelde görüldüğü üzere, meselenin önemsenerek bina planı aşamasında konunun dikkate alınması, dinî duyarlığın bir gereği olmaktadır.
Peygamber Efendimiz (sas), abdest bozmak için insanların göremeyeceği ve gizlenmeye müsait bir mekân arardı. Muğîre b. Şu’be (ra) ve Câbir b. Abdullah (ra) gibi bazı sahâbîler onun tuvalete giderken halkın gözü önünden uzaklaştığına ve hiçbir kimsenin olmadığı tenha yerleri seçtiğine dikkat çekerler. Yine avret mahallini göstermeme hassasiyetinin bir gereği olarak kendisinin abdest bozacağı zaman yere eğilmedikçe giysisini kaldırmadığı ve ümmetine de gizlenmeleri için telkinde bulunduğu nakledilir. Pek tabiî ki, gizlenmek için uygun yer arama çabası, daha çok mâmur tuvalet ortamından uzak, açık araziler için söz konusu olabilecek bir durumdur. Zira o dönemde evlerde tuvalete özgü bir bölüm bulunmamakta ve gözden uzak tenha bir köşede bu ihtiyaç giderilmektedir. Zaten dilimizde hâlen ‘tuvalet’ anlamında kullanılmakta olan ‘helâ’ sözcüğü de Arapçada ‘tenha ve gözden uzak yer’ demektir.
Elbette Resûlullah’ın (sas) abdest bozarken gizlenmesindeki temel espri, hayâ gereği avret mahallinin görülmesini engellemek olduğu kadar, başkalarından rahatsız olmamak ve hiçbir surette de çevreyi rahatsız etmemektir. Dolayısıyla bu mevzuda esas olan, ortam ayrımına girmeden her hâlükârda bu üç hususun gözetilmesidir. Bunlar, aynı zamanda konuya dair câhiliye anlayışıyla İslâmî anlayış arasındaki önemli farklılık noktalarından birini teşkil etmektedir. Nitekim Resûlullah (sas), “Lânetlenmeye neden olan üç şeyi yapmaktan sakının: su kaynaklarının çevresine, yol ortasına ve gölgelik yerlere abdest bozmaktan.” buyurarak ümmetini uyarmıştır.
Hiç kuşkusuz halkın gelip geçtiği yollara, ağaç altlarına, gölgeliklere, parklara, su kenarlarına ve benzeri uğrak yerlere abdest bozmak, başkalarına zarar vermek ya da onları rahatsız etmek demektir. Oysa bu kabil sorumsuz hareketler, mümin duyarlılığı ile bağdaşması mümkün olmayan küçültücü davranışlardır. Bu noktada Hz. Peygamber’in (sas), mümin için, “İnsanların kendilerine zarar vermeyeceğinden emin oldukları kişidir.” şeklindeki tanımını hatırdan çıkarmamak gerekir.
Bu konunun bir devamı olarak günümüz itibariyle tuvaletlerin kullanımı da üzerinde durulması gereken bir diğer mühim noktayı teşkil eder. Tuvalete giden kimse, girdiği tuvaleti nasıl bulmak istiyorsa, çıkarken de aynı titizlik içerisinde terk etmeli, beden temizliğine gösterdiği dikkati, tuvalet konusunda da devam ettirmelidir. Evinde kendi tuvaletini kullanırken ne derece itinalı davranıyorsa, umuma açık tuvaletlerde de o kadar edepli davranmak Müslüman’ın ahlâkı olmalıdır.
Peygamberimiz (sas), yaratılış gereği son derece tabiî olan tuvalet ihtiyacını rahatlıkla giderebilmenin bir nimet olduğuna dikkat çekmektedir. Her ânını şükür ve dua ile donatan Allah Resûlü (sas), tuvalete girerken, “Allâhümme innî eûzü bike mine"l-hubüsi ve"l-habâis.” (Allah’ım! Her türlü pislikten ve necasetten sana sığınırım.) şeklinde dua etmekte, çıktıktan sonra ise, “Ğufrânek” (Senden bağışlanma dilerim.) ya da “Elhamdülillâhi’llezî ezhebe anni’l-ezâ ve âfânî” (Üzerimden sıkıntıyı kaldıran ve bana afiyet veren Allah’a hamdolsun.) demektedir. Zorunlu olmadıkça tuvalette konuşmamak ve banyo yapılan yere küçük abdest bozmamak da tuvalet kültürüne dair Resûlullah’ın (sas) bize öğrettiği diğer edep kuralları arasında yer almaktadır.