Abdullah b. Ömer'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah'ın (sas) telbiyesi şöyledir:
“Lebbeyk Allâhümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk! İnne"l-hamde ve"n-ni"mete leke ve"l-mülk. Lâ şerîke lek!” (Buyur Allah"ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Allah'ım buyur! Hamd sana mahsustur.
Nimet de senin, mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.)
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ) أَنَّ تَلْبِيَةَ رَسُولِ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ! لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ. إِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ.”
(M2811 Müslim, Hac, 19)
***
عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِى بَكْرَةَ، عَنْ أَبِيهِ: ذَكَرَ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَعَدَ عَلَى بَعِيرِهِ وَأَمْسَكَ إِنْسَانٌ بِخِطَامِهِ... قَالَ: “فَإِنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ وَأَعْرَاضَكُمْ بَيْنَكُمْ حَرَامٌ كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا، فِى شَهْرِكُمْ هَذَا، فِى بَلَدِكُمْ هَذَا...”
Abdurrahman b. Ebû Bekre'nin (ra) naklettiğine göre, babası (Ebû Bekre) şöyle anlatmıştır: “Hz. Peygamber (sas) (Vedâ haccında) devesinin üstüne oturdu, bir adam da devenin yularını tutuyordu... Sonra insanlara şöyle hitap etti:
"(Ey insanlar!) Bu (Zilhicce) ayınızda, bu (Mekke) şehrinizde bu (arefe) gününüz nasıl saygın ise kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız (şeref ve haysiyetiniz) da aynı şekilde saygındır (dokunulmazdır)..." ”
(B67 Buhârî, İlim, 9; M4384 Müslim, Kasâme, 30)
***
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ:قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) غَدَاةَ الْعَقَبَةِ وَهُوَ عَلَى نَاقَتِهِ: “الْقُطْ لِى حَصًى.” فَلَقَطْتُ لَهُ سَبْعَ حَصَيَاتٍ هُنَّ حَصَى الْخَذْفِ. فَجَعَلَ يَنْفُضُهُنَّ فِى كَفِّهِ وَيَقُولُ: “أَمْثَالَ هَؤُلاَءِ فَارْمُوا.” ثُمَّ قَالَ: “يَا أَيُّهَا النَّاسُ! إِيَّاكُمْ وَالْغُلُوَّ فِى الدِّينِ فَإِنَّمَا أَهْلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمُ
الْغُلُوُّ فِى الدِّينِ.”
İbn Abbâs (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sas) Akabe sabahı (Akabe cemresine taş atılacak olan bayramın ilk günü sabahı) devesinin üzerinde iken, "Benim için çakıl taşları topla." buyurdu. Bunun üzerine onun için parmaklarıyla fırlatılacak büyüklükte yedi tane çakıl taşı topladım. Onları avucunda hareket ettirerek şöyle buyurdu: "Bunlar gibi (küçük taşlar) atın." Sonra sözlerine şunları ekledi: "Ey insanlar! Dinde aşırılıktan sakının. Çünkü sizden öncekiler dinde aşırılığa kaçtıkları için helâk oldular." ”
(İM3029 İbn Mâce, Menâsik, 63; N3059 Nesâî, Menâsikü'l-hac, 217)
***
عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ: أَخْبَرَنِى أَبُو الزُّبَيْرِ أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرًا يَقُولُ: رَأَيْتُ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) يَرْمِى عَلَى رَاحِلَتِهِ يَوْمَ النَّحْرِ وَيَقُولُ: “لِتَأْخُذُوا مَنَاسِكَكُمْ فَإِنِّى لاَ أَدْرِى لَعَلِّى لاَ أَحُجُّ بَعْدَ حَجَّتِى هَذِهِ.”
İbn Cüreyc'in (ra) Ebu'z-Zübeyr'den (ra) naklettiğine göre, Câbir (b. Abdullah) (ra) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber'i (sas) Kurban Bayramı'nın birinci günü devesinin üzerinde şeytana taş atarken gördüm, bir yandan da şöyle diyordu: "Hacdaki görevlerinizi (beni izleyerek) öğrenin! Çünkü bilmiyorum, belki de bu haccımdan sonra bir daha haccedemem." ”
(M3137 Müslim, Hac, 310; D1970 Ebû Dâvûd, Menâsik, 77)
***
İlk haccı hicretin dokuzuncu yılında Hz. Ebû Bekir’in (ra) emirliğinde yaptıran Hz. Peygamber (sas), ertesi yıl ashâbıyla birlikte haccetti. Hayatının son senesinde yaptığı ve tahminen yüz bin Müslüman’ın katıldığı bu hac, bazı kaynaklarda ‘Haccetü’l-İslâm’ (İslâm haccı) bazılarında ise ‘Haccetü’l-belâğ’ (Tebliğ haccı) olarak zikredilmektedir. Bu yazıda, birçok hadis ve tarih kitabında dağınık olarak anlatılan Peygamberimizin (sas) haccı, ilgili rivayetlerin derlenmesiyle büyük tarihçi Vâkıdî’nin tespitlerine dayanılarak ‘Hac Günlüğü’ şeklinde verilecektir.
24 Zilkâde Cuma/Medine
Medine’de hicretin onuncu senesiydi. Zilkâde ayı girince Allah Resûlü (sas) hac için hazırlığa başladı. Halka da hacca hazırlanmalarını emretti.
Resûlullah (sas), hac yapacağını insanlara duyurdu. Halka, hac görevlerini, ihram hakkında gerekli bilgileri ve uyulması gereken kuralları, kısaca haccın sünnetlerini öğretti. Bunun üzerine sahâbeden pek çokları, onunla birlikte hac yapabilmek için hazırlandı. Medine havalisinden bunu duyanlar da Hz. Peygamber (sas) ile birlikte olabilmek için Medine’ye geldiler.
25 Zilkâde Cumartesi/Medine-Zülhuleyfe
Öğle namazını dört rekât kıldırdıktan sonra, saçlarını yağlayıp taradı, güzel kokular süründü, ihram olarak altına izârını, üstüne de ridâsını giydi. Öğle ile ikindi arasında Medine’den ayrıldı. Pek çoğu yolda katılan halk, göz alabildiğine kalabalıktı. Onun önünden, arkasından, sağından ve solundan yürüyorlardı.
Medine’den çıkıp, dokuz kilometre mesafedeki Zülhuleyfe’ye varınca ikindi namazını seferî olması sebebiyle iki rekât olarak kıldırdı. Akşam ve yatsıyı da orada kıldı. O gece yanında bulunan eşlerini dolaştı. Hz. Âişe (ra) onun başına tekrar güzel kokular sürdü. Çevreden gelecek ashâbının toparlanması için geceyi orada geçirdi.
26 Zilkâde Pazar/Zülhuleyfe-Seyyâle
Sabah namazını kıldı. İhrama girmek isteyince tekrar gusletti. Öğle namazını Zülhuleyfe’de kıldıktan sonra kurbanlık bir deve getirilmesini istedi. Devenin kurbanlık olduğunun bilinmesi için hörgücünün sağ tarafından bir çizik atarak oradan hafifçe kan çıkarttı, hayvanın boynuna da iki pabuç taktı. Ardından bineceği devesi Kasvâ getirildi. Beydâ denilen düzlüğe varınca, hac niyetiyle telbiye getirdi. Kimilerine göre ise Resûlullah (sas) telbiye getirmeye Zülhuleyfe’de, mescidin yanındaki ağacın bulunduğu yerden itibaren, devesine binişte, tam devesi ayağa kalkarken başlamıştı.
Beydâ düzlüğüne çıktığında onun önünde gözün alabildiği kadar binekli ve yaya insan vardı. Bir o kadar da sağında, solunda ve arkasında vardı. Resûlullah (sas) aralarında bulunuyor, Kur’an ona nâzil oluyor; yorumunu da o biliyordu. O ne yaparsa, ashâbı da öyle yapıyordu. Derken kelime-i tevhid ile telbiye söylemeye başladı. Halk, evvelce söyledikleri telbiyeyi söylüyor, Resûlullah (sas) ise onlara engel olmaksızın kendi telbiyesine devam ediyordu.
Sonra ashâbının da işitmesi için sesini yükselterek şu şekilde telbiye getirdi:
"Lebbeyk Allâhümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk! İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk. Lâ şerîke lek!’ (Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Allah’ım buyur! Hamd sana mahsustur. Nimet de senin, mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.)
Ashâb-ı kirâm, telbiye söylerken, seslerinin son haddine kadar bağırarak telbiye getiriyorlardı. Kimi umreye, kimi hac ile umreye, bazıları da Resûlullah (sas) ile birlikte yalnızca hacca niyet etmişti.
Melel’den (41 km.) sonra, Seyyâle tepesine vardı. Akşam yemeğini yiyip akşam ve yatsı namazlarını burada kıldı.
27 Zilkâde Pazartesi/Irku’z-zubye-Ravhâ
Sabah namazını Irku’z-zubye’de (71 km.) kıldı. Sonra az ilerideki Ravhâ’ya (74 km.) vardı.
Resûlullah (sas) Ravhâ denilen yere gelince bir yolcu grubuyla karşılaştı ve onlara, "Siz kimsiniz?" diye sordu. Onlar, "Biz Müslümanlarız!" cevabını verdiler. Bu sefer onlar, "Sen kimsin?" diye sordular. Efendimiz (sas), "Ben Allah’ın Resûlü’yüm!" buyurdu. Bunun üzerine bir kadın ona devenin hevdecinden aldığı bir çocuğu kaldırarak, "Bunun için de hac var mıdır?" dedi. Resûlullah (sas), "Evet, sana da ecir vardır." buyurdu.
Ravhâ’ya geldiklerinde sahâbeden bazıları, bir avcının yaraladığı anlaşılan ayağı kırılmış bir yaban merkebi gördüler. Durumu gelip Resûlullah’a (sas) haber verdiler. O (sas), "Bırakın onu! Çünkü sahibinin gelme ihtimali var." buyurdu. Biraz sonra Behz kabilesinden bir adam gelip ona sahip çıktı. Adam (yenilmesi helâl olan bu av hayvanını) Resûlullah’a (sas) hediye etti. Bunun üzerine Peygamber (sas), Hz. Ebû Bekir’e (ra) onu arkadaşları arasında taksim etmesini emretti.
Avcı, ihramlı olmadığı ve ihramlılar da yardım etmediği için onların bu avdan yemeleri helâl idi.
Ravhâ’dan Munsaraf’a geçen Resûl-i Ekrem (sas), ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılıp akşam yemeğini burada yedi.
28 Zilkâde Salı/Üsâye-Arc-Lahyey Cemel
Sonra yollarına devam ettiler. Ruveyse (97 km.) ile Arc (113 km.) arasındaki Üsâye’ye (110 km.) geldiler. Sabah namazını burada kıldılar.
Üsâye’ye gelince bir de baktılar ki gölgede yatan ve başını bacakları arasına koymuş, atılan ok vücudunda hâlâ saplı duran bir ceylan inlemekte. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) bir adama, kafilenin arkası kesilinceye kadar yaralı hayvanı kimsenin rahatsız etmemesi ve ürkütmemesi için orada beklemesini emretti.
Böylece Rahmet Elçisi (sas) bir yandan yaralı ceylanı kolluyor, bir yandan da ihramlı biri tarafından yaralanmış olabileceği ihtimali ile ihramlıların ona el uzatmasını engelliyordu.
Biraz daha ilerleyerek Arc mevkiine (113 km.) geldiler ve burada konakladılar. Peygamber Efendimiz (sas), Hz. Âişe (ra) ve ablası Esmâ, birlikte oturdular. Az sonra Hz. Peygamber’in (sas) yükü ile Hz. Ebû Bekir’in (ra) yükünü taşıyan devenin kaybolduğu anlaşıldı. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (ra) tek bir deveye sahip çıkamayıp kaybeden uşağına vurmaya başladı. Onun bu hâlini gören Hz. Peygamber (sas), tebessüm ederek, "Şu ihramlının yaptığına bir bakın!" diyordu.
Lahyey Cemel’e varınca ihramlı olduğu hâlde Hz. Peygamber (sas), başının ortasından hacamat yaptır(arak kan aldır)dı.
29 Zilkâde Çarşamba/Sukyâ
Hedefleri Beytullah, rehberleri Resûlullah (sas) olan bu bahtiyar hac kafilesi, Sukyâ’ya ulaştı. Akşam çölde Zilhicce hilâlini gördüler.
1 Zilhicce Perşembe/Ebvâ
Sabahleyin Ebvâ’ya (190 km.) vardıklarında yahut Veddan’da bulunduğu sırada, Sa’b b. Cessâme Hz. Peygamber’e (sas) bir yaban merkebi eti hediye etti ancak o bunu geri çevirdi. Yüz ifadesinden onun gücendiğini anlayınca da, "Biz bunu, sadece ihramlı olduğumuz (dolayısıyla av eti yiyemeyeceğimiz) için sana iade ediyoruz." buyurdu.
Allah Resûlü’nün (sas) orada bir ağacın altında oturduğunu haber veren İbn Ömer (ra), daha sonraki yolculuklarında o ağaca uğrar ve kurumaması için onu sulamayı ihmal etmezdi.
2 Zilhicce Cuma/Cuhfe
Allah Resûlü (sas), Mekke’ye yüz seksen yedi kilometre mesafedeki Cuhfe’ye ulaştı ve orada ihrama girilen yerde namaz kıldı.
3 Zilhicce Cumartesi/Kudeyd
Kudeyd’e (Mekke’ye 120 km.) vardı, Muşellel Mescidi’nde namaz kıldı. Resûlullah (sas) kurbanlık hayvanlarını ‘Kudeyd’ denilen bu yerden satın aldı.
4 Zilhicce Pazar/Usfân-Gamîm
Sonra Usfân vadisine (Mekke’ye 80 km.) vardılar. Allah Resûlü (sas), Ebû Bekir’e (ra), oranın hangi vadi olduğunu sordu. Ebû Bekir (ra), "Usfân vadisidir." dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sas), "Altlarında aba, üstlerinde alacalı kumaşlara bürünmüş vaziyette Hz. Hud (as) ve Hz. Salih (as), yularları hurma lifinden iki kızıl genç deveyle Beyt-i Atîk’i haccetmek üzere telbiye getirerek buradan geçmişlerdi." buyurdu.
Medine’ye hicret yolculuğu esnasında Hz. Peygamber’i (sas) öldürmek için izini süren ve yetiştiğinde eman dileyen, ancak Mekke’nin fethinden sonra hidayete erişen meşhur Sürâka b. Mâlik el-Müdlicî, Usfân’da Peygamberimize (sas) şöyle dedi: "Ey Allah’ın Resûlü! Bize (hac hakkında) sanki analarından bugün doğmuş kimselere açıklama yapar gibi açıklama yap!" Bunun üzerine Resûlullah (sas), "Allah Teâlâ (cc), umreyi şu haccınıza kattı. Yanında kurbanlık olanlar hariç, Mekke’ye vardığınızda sizden Beyt’i ve Safâ ile Merve arasını tavaf edenler ihramdan çıksınlar." buyurdu.
Usfân’dan sonra da Gamîm’e (Mekke’ye 65 km.) vardılar.
5 Zilhicce Pazartesi/Merruzzahrân-Zîtuvâ-Mekke
Gün batımında Merruzzahrân’a (Mekke’ye 28 km.) geldiler. Ancak Mekke’ye varıncaya kadar akşam namazını kılmadılar.
Daha sonra Serif’e (Mekke’ye 12 km.) ulaştılar. Burada Hz. Âişe (ra) âdet görmüş ve bundan dolayı ağlamıştı. Allah Resûlü (sas) de onu teselli ederek, "Bu, Allah’ın, Âdem’in (as) kızlarına takdir buyurduğu bir yazgıdır. Sen hacıların yaptığını yap. Yalnız temizleninceye kadar Beyt’i tavaf etme!" buyurdu.
Peygamber (sas) geceyi Mekke’deki Zîtuvâ mevkiinde Küda ile Kedâ arasındaki Seniyyeteyn’de geçirdi.
6 Zilhicce Salı/Mekke
Sabah namazını Zîtuvâ’da kılıp guslettikten sonra hareket etti. Mekke’ye Bathâ’daki Kedâ denilen yukarı vadi (bugünkü Ma’lâ) yolundan girdi.
Hz. Peygamber (sas) Mekke’ye girince insanlara şunları ilân etti: "Sizden kurbanlık getirenler (ihramlarını muhafaza etsinler). Bu kimselere haccı eda edinceye kadar ihramlının yapması yasak olan hiçbir şey helâl olmaz. Kurbanlık getiremeyenler ise Beyt’i tavaf, Safâ ile Merve arasında sa’y etsin, saçını kısaltıp ihramından çıksın. Sonra (Arafat’a çıkılacağı sırada) hac için tekrar ihrama girip telbiye etsin. (Minâ’da) kesecek kurban bulamayanlar (hac niyetiyle ihrama girdikten sonra), hac sırasında üç gün, (memleketine) döndüğü zaman da yedi gün olmak üzere toplam on gün oruç tutsun."
Peygamber (sas) Mescid-i Harâm’a geldiğinde ilk önce abdest aldı. Sonra Hacerülesved’i selâmlayarak Kâbe’yi tavaf etmeye başladı. Tavafın ilk üç şavtını (turunu) koşar gibi, dört şavtını ise yürüyerek yaptı. Rükn-i Yemânî ile Hacerülesved arasında şu duayı okudu: "Rabbenâ âtina fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhıreti haseneten ve kınâ azâbe’n-nâr!" (Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!)
Kâbe etrafında yedi şavtlık tavafını tamamladıktan sonra İbrâhim (as) Makamı’na vararak, "İbrâhim’in Makamı’nı namazgâh edinin!" âyetini okudu. Makamı, kendisiyle Beyt-i Şerîf arasına aldı. Orada kıldığı iki rekât namazda İhlâs ile Kâfirûn sûrelerini okudu.
Sonra dönerek Hacerülesved’i tekrar selâmladı ve Safâ kapısından Safâ tepesine çıktı. Safâ’ya yaklaşınca, "Safâ ve Merve, Allah’ın (cc) koyduğu nişanlardandır..." âyetini okudu ve "Allah’ın başladığından başlıyorum." diyerek Safâ’dan başladı.
Safâ tepesinin üzerine çıkıp Beyt-i Şerîf’i görünce kıbleye döndü ve şöyle buyurdu: "Allâhü ekber! Lâ ilâhe illâllâhü vahdehû lâ şerîke leh! Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Lâ ilâhe illâllâhü vahdeh! Enceze va’deh ve nasara abdeh ve hezeme’l-ahzâbe vahdeh!" (Tek bir Allah’tan (cc) başka ilâh yoktur. O’nun ortağı yoktur. Mülk de O’nundur, hamd de O’na mahsustur. O, her şeye kadirdir! Bir tek Allah’tan (cc) başka ilâh yoktur. Vaadini yerine getirdi, kulunu muzaffer kıldı. Tek başına birleşik düşman ordularını bozguna uğrattı.)
Bu kısımda başka dualar da etti ve söylediklerini üç defa tekrarladı. Sonra Merve’ye doğru yürüdü. (Safâ ile Merve arasındaki) vadinin ortasına indiği vakit (bugünkü iki yeşil direk arasında) hızlıca yürüdü. Vadiden çıkınca normal yürüyüşüne devam etti. Nihayet Merve’ye geldi. Merve tepesinde de Safâ’da yaptığı gibi hareket etti. Merve üzerine son çıkışında, "Eğer bu hac işini yeniden yapmış olsaydım, kurban getirmez, hac ile birlikte ben de umre yapardım. Şimdi sizden yanında kurbanı olmayanlar derhâl ihramdan çıksın ve haccını umreye çevirsin!" buyurdu. Bunun üzerine Sürâka b. Mâlik b. Cü’şûm ayağa kalkarak, "Yâ Resûlallah! Bu durum, bizim bu senemize mi mahsus, yoksa ilelebet devam edecek mi?" diye sordu. Resûlullah (sas) parmaklarını birbirine kenetleyerek üç defa, "Umre, hacca dâhil olmuştur. Hayır, ebedî olarak devam edecektir!" buyurdu.
Hz. Peygamber (sas) bu tavaf ve sa’yinden sonra ihramdan çıkmadı. Haccını bitirip bayram günü kurbanını kesinceye kadar ihram yasaklarından olan hiçbir şeyi yapmadı. Kurbanlarını getiren kimseler de Resûlullah’ın (sas) yaptığı gibi yaptılar. Yani hac vazifelerini tamamlayıncaya kadar ihramdan çıkmadılar.
7 Zilhicce Çarşamba/Hacûn-Ebtah-Bathâ-Muhassab
Tavaf ve sa’ydan sonra Hz. Peygamber (sas) hacca niyet ederek Mekke’nin üst tarafındaki Hacûn mevkiinde konakladı. Yaptığı tavaftan sonra, artık ta Arafat’tan dönünceye kadar Kâbe’ye bir daha yaklaşmadı. Ashâbına, Beyt’i tavaf etmelerini, Safâ ile Merve arasında sa’y etmelerini, sonra da saçlarını kısaltmalarını, bundan sonra da ihramdan çıkmalarını emretti. Peygamber’in (sas) bu emri, beraberinde kurbanlığı bulunmayan kimseler içindi.
Mekke civarında ikamet ettiği bu günlerde, Müslümanların konakladıkları yer olan o gün itibariyle Mekke dışındaki Ebtah/Bathâ/Muhassab denilen yerde çadırını kurdurdu ve orada konakladı. Bu süre içinde namazları ikişer rekât kıldı. Ashâbına çok düşkün olan Rahmet Elçisi (sas), onlarla birlikte, açık arazide, basit bir çadırın içinde kalmayı tercih etti. Hemen Kâbe’nin yanı başında evi olan amcasının kızı Ümmü Hânî’nin Mekke’deki evlerde kalması yönündeki davetini dahi kabul etmedi ve halkın arasından ayrılmadı. Arafat’a çıkıncaya kadar orada kaldığı gibi, Mina dönüşünde de burada konakladı. Ne bir evde kaldı, ne bir gölge aradı.
Hadis kaynaklarına göre ise Hz. Peygamber (sas), Mekke’ye Zilhicce’nin dördüncü sabahında geldi. Arafat’a çıkmalarına beş gün vardı. Terviye gününe kadar pazar, pazartesi, salı ve çarşamba günlerinde Müslümanlarla birlikte Mekke dışındaki Ebtah denilen açık alanda konakladı ve namazı ikişer rekât kıldı.
8 Zilhicce Perşembe/Ebtah-Mina-Nemire
Zilhiccenin sekizinci günü olan terviye günü gelince Mina’ya doğru hareket etti ve herkes yeniden hacca niyetlendi. Resûlullah (sas) hayvanına bindi. Mina’da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldı.
9 Zilhicce Cuma/Nemire-Arafat-Müzdelife
Resûlullah (sas) arefe günü sabah namazını kılınca güneş doğuncaya kadar durdu. Ve kendisi için Nemire denilen yere bir çadır kurulmasını emir buyurdu. Mina’dan Arafat’a hareket etti. Ashâbı ile beraber Mina’dan Arafat’a kuşluk vakti geçti. Kimi telbiye, kimi de tekbir getiriyordu. Arafat bölgesine gelince, Nemire denilen yerde kendisi için hazırlanan çadırda konakladı. Güneş batıya doğru kayınca, Kasvâ isimli devesiyle vadinin ortasına geldi ve orada insanlara hitap etti. Öğle namazı vakti olunca Bilâl ezan okudu ve kâmet getirdi. Resûlullah (sas) öğle sıcağında önce öğle namazını kıldırdı. Sonra tekrar kâmet getirdi, ikindi namazını kıldırdı ve ikisi arasında başka namaz kılmadı. Sonra Arafat’ta kızıl bir devenin üzengileri üzerinde ayağa kalkmış olduğu hâlde tekrar halka hitap etti. Hutbesinde şöyle buyurdu: "(Ey insanlar!) Bu (Zilhicce) ayınızda, bu (Mekke) şehrinizde bu (arefe) gününüz nasıl saygın ise kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız (şeref ve haysiyetiniz )da aynı şekilde saygındır (dokunulmazdır)…"
Arafat’ta Necidliler gelip hac hakkında sorular sorduklarında Resûlullah (sas) bir şahsa şöyle ilân ettirdi: "Hac, Arafat’(ta bulunmak)tır. Kim, Müzdelife gecesinde sabah namazından önce Arafat’a gelirse hacca yetişmiş sayılır. Mina’da üç gün kalınır. Kim acele eder iki günde dönerse bir sakınca yoktur. Kim de tehir ederse yine bir sakınca yoktur." Resûlullah (sas) konuştukça bir şahıs da yüksek sesle bunları insanlara aynen aktararak duyuruyordu. Bazı kaynaklara göre Hz. Peygamber’in (sas) emriyle hutbesini aktaran bu şahıs, Rebîa b. Ümeyye b. Halef’ti.
Bundan sonra hayvanına binerek vakfe yaptığı Rahmet dağının eteklerine vardı. Devesi Kasvâ’nın göğsünü kayalara çevirdi. Yayaların toplandığı yeri önüne aldı ve kıbleye döndü. Artık güneş kavuşuncaya kadar Arafat’ta vakfe yaptı. "Duaların en faziletlisi, arefe günü yapılandır." buyuran Allah Resûlü (sas), Arafat akşamı vakfe yerinde şöyle dua etti: "Allah’ım, senin buyurduğun gibi ve bizim söylediğimizden daha hayırlı biçimde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm senin içindir. Dönüşüm de sanadır. Yâ Rabbi, ardımdan bütün varlığım sana kalacaktır. Allah’ım kabir azabından, gönül vesvesesinden ve işlerin dağılıp karmaşık hâle gelmesinden sana sığınırım. Allah’ım rüzgârın getireceği kötülüklerden sana sığınırım.’
Vakfe esnasında şöyle buyurdu: "Burası Arafat’tır, burası vakfe yapılacak yerdir. Arafat bölgesinin tamamı vakfe yeridir." Sonra güneş batıp da tamamen kaybolduğunda oradan ayrılmak için hareket etti. Üsâme b. Zeyd’i devesinin arkasına aldı. Müzdelife’ye doğru hareket ettiği zaman Resûlullah (sas), normal bir şekilde ilerliyor fakat müsait olan geniş meydanlarda ise hafifçe hızlanıyordu. Bir ara Peygamber (sas) arka tarafında develeri hızlı sürmek için şiddetli bağırma çağırma ve develeri dövme sesleri işitti. Bunun üzerine Peygamberimiz (sas) onlara kamçısı ile işaret etti ve "Ey insanlar! Sakin olun! Çünkü iyilik, acelecilikle sağlanmaz!" buyurdu.
Kasvâ’nın yularını o kadar kasmıştı ki nerdeyse başı, semerinin altındaki deriye çarpıyordu. Kum tepelerine geldikçe hayvanın dizginini çekiyor, düze çıkıncaya kadar biraz gevşetiyordu. Nihayet Müzdelife’ye vardı ve orada akşamla yatsı namazlarını bir ezan ve iki kâmetle peş peşe kıldırdı. Aralarında hiçbir nafile namaz kılmadı. Sonra Resûlullah (sas) fecre kadar uzanıp istirahat etti.
O gece ay batınca, ailesinden zayıf ve güçsüz olanlara —şeytan taşlamada izdihamda kalmasınlar diye— sabah olmadan Mina’ya gitmelerine izin verdi.
10 Zilhicce Cumartesi/Müzdelife-Mina-Mekke
Sabahleyin namazını kıldı. Sonra Kasvâ’ya binerek Meş’ar-i Harâm’a, ‘Kuzâh’ denilen yere geldi. Orada vakfe yaptı ve şöyle buyurdu: "Burası Kuzâh’tır ve vakfe yapılacak yerdir. Buranın (Müzdelife’nin) tamamı vakfe yapılacak yerdir." Kıbleye karşı dönerek tekbir, tehlil ve kelime-i tevhid ifadeleriyle Allah’a (cc) dua etti. Ve ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfeye devam etti. Sonra güneş doğmadan yola koyuldu.
Resûlullah (sas) Akabe sabahı (Akabe cemresine taş atılacak olan bayramın ilk günü sabahı) devesinin üzerinde iken İbn Abbâs’a (ra) seslenerek, "Benim için çakıl taşları topla." buyurdu. Bunun üzerine İbn Abbâs (ra), onun için parmaklarıyla fırlatılacak büyüklükte yedi tane çakıl taşı topladı. Allah Resûlü (sas), taşları avucunda hareket ettirerek şöyle buyurdu: "Bunlar gibi (küçük taşlar) atın." Sonra sözlerine şunları ekledi: "Ey insanlar! Dinde aşırılıktan sakının. Çünkü sizden öncekiler dinde aşırılığa kaçtıkları için helâk oldular."
Fil ordusunun helâk edildiği yer olan Müzdelife ile Mina arasındaki Muhassir vadisinden geçerken devesini kamçıladı ve hızlıca geçti.
Fadl b. Abbâs’ı devesinin arkasına aldı, şeytan taşlama yerine gelerek taş attı. Sonra büyük cemreye çıkan orta yolu tuttu. Nihayet ağacın yanındaki cemreye vardı. Oraya, vadinin içinden yedi ufak taş attı. Her birini atarken tekbir getiriyordu.
Peygamber Efendimizin (sas) çok sevdiği Üsâme (ra) ile müezzini Bilâl (ra) da beraberindeydi. Onlardan biri Hz. Peygamber’in (sas) devesinin yularını tutuyor, diğeri ise elbisesini kaldırarak onu sıcaktan koruyordu. Böylece Allah Resûlü (sas) cemre-i Akabe’de taşları attı.
Bayramın ilk günü cemreler arasında durdu. Sonra orada bulunanlara hitap etti.
Hz. Peygamber (sas) Mina’da belli bir düzen içinde halkı yerlerine yerleştirdi. Kıble (ciheti)nin sağına işaret ederek, "Muhacirler burada konaklasın." kıble (ciheti)nin soluna işaret ederek, "Ensar da burada konaklasın. Diğer insanlar da onların çevresine yerleşsinler." buyurdu.
Bilâhare kurban yerine giderek develerini kendi eliyle boğazladı. Sonra bıçağı Hz. Ali’ye (ra) verdi. Geri kalan develeri de o boğazladı. Ve Hz. Ali’yi (ra) kurbanına ortak etti. Sonra her deveden bir parça alınmasını emir buyurdu. Bunlar bir çömleğe konarak pişirildi. İkisi de develerin etinden yiyip, çorbasından içtiler.
Ayrıca Resûlullah (sas) Kurban Bayramı’nın ilk günü Mina’da, eşleri adına da sığır kurban etmişti.
Kurban kesme işini tamamlayınca başını tıraş ettirdi.
Sonra ashâbına yine bir hutbe irad etti. Bu hutbesinde, "Hacdaki görevlerinizi (beni izleyerek) öğrenin! Çünkü bilmiyorum, belki de bu haccımdan sonra bir daha haccedemem." diyerek âdeta onlarla vedalaştı. "İşte burası kurban kesme yeridir. Mina’nın tamamı kurban kesme yeridir." buyurdu. Hutbesini yine Rebîa b. Ümeyye yüksek sesle tekrarlayarak insanlara duyurmaktaydı.
Has’am kabilesinden genç bir kadın Resûlullah’a (sas) gelerek, "Ey Allah’ın Resûlü! Allah’ın, kulları üzerine haccı farz kılması, babamın çok yaşlandığı ve binek üzerinde oturamaz hâle geldiği bir zamana rastladı. Onun yerine haccedebilir miyim?" diye sordu. Resûlullah (sas), "Evet." buyurdu.
Ondan sonra Resûlullah (sas) oradan ayrılarak Beyt-i Şerîf’e gitti.
Peygamber (sas) Beyt-i Şerîf’i ve Safâ ile Merve arasını, devesi üzerinde tavaf ve say etti. Bu şekilde yüksekte bulunması, her tarafı dolduran halkın kendini görmesi ve soru sorabilmesi içindi. Hatta Hacerülesved’i de deve üzerinden tekbir getirerek elindeki ‘mihcen’ denilen değnek ile selâmladı.
Arkasından zemzem sâkiliği yapan Abdülmuttaliboğulları’na gitti. Ve onlara "Abdülmuttaliboğulları! Su çekin! Şayet insanların hacılara su dağıtma görevi konusunda sizi üsteleyeceklerinden endişe etmeseydim, ben de sizinle birlikte su çekerdim." buyurdu. Onlar da kendisine bir kova su takdim ettiler. Resûlullah (sas) bu sudan içti.
Tekrar Mina’ya döndü ve öğle namazını Mina’da kıldı.
11 Zilhicce Pazar/Mina-Cemerât-Mekke
Hz. Peygamber (sas), ertesi gün şeytan taşlamak üzere, cemrelere gitti. Mescid-i Hayf tarafındaki ilk cemreden başladı. Her biri için tekbir getirerek tek tek yedi taş attı. Oradan önündeki cemreyi geçip ilerledi, kıbleye yönelerek ellerini kaldırıp, uzun uzun dua etti. Sonra orta cemreye geldi ve aynı şekilde ona da taş attı. Vadinin sol tarafına doğru biraz ilerledi ve tekrar durup kıbleye yönelerek ellerini kaldırdı ve yine evvelki gibi uzunca bir dua daha yaptı. Oradan üçüncü cemre olan Akabe cemresine geldi. Beyt’i soluna, Mina’yı sağına alarak aynı şekilde yedi taş daha attı. Mina gecelerinde hacılara su dağıtmak için izin isteyen amcası Hz. Abbâs’ın (ra) Mekke’de kalmasına; develerinin yanında bulunmaları için de çobanların Mina dışında gecelemelerine ve görevleri sebebiyle onların şeytanı bayramın birinci ve üçüncü günleri taşlamalarına izin verdi.
Resûlullah’a (sas) Mina günlerinde yanlışlıkla yapılan bazı şeyler sorulduğunda, "Zararı yok." diyordu. Adamın biri, "Kurban kesmeden tıraş oldum." dedi. Resûlullah (sas) ona, "Zararı yok." buyurdu. Başka biri de, "Akşamdan sonra cemreyi taşladım." diye sordu. Ona da "Zararı yok." buyurdu. Sonra bir adam daha gelip, "Ey Allah’ın Resûlü! Ben tıraş olmadan hac tavafını yaptım." deyince Resûlullah (sas), "Tıraş ol veya saçını kısalt, zararı yoktur." buyurdu. Başka bir adam gelerek, "Ey Allah’ın Resûlü, şeytan taşlamadan önce kurban kestim." dedi. Resûlullah (sas), "Şeytan taşla, zararı yoktur." buyurdu.
12 Zilhicce Pazartesi/Mina
Hz. Peygamber (sas), yukarıda zikredilen hac görevlerini ilk iki güne sıkıştırarak acele etmeyip üç günlük teşrik tekbirleri günlerine tehir etti ve kalan cemrelerin taşlanmasını da tamamladı.
Peygamber (sas) Mina’da iken Kurban Bayramı’nın üçüncü günü, şöyle buyurdu: "Biz yarın inşallah Kinâneoğulları semtine ineceğiz. Bir zamanlar orada Kureyş ile Kinâneoğulları küfür üzere anlaşmışlardı." Zührî der ki: "Bu anlaşma, Kinâneoğulları’nın Kureyş ile Hâşimoğulları hakkında onlarla evlenmemek, onlarla alışveriş yapmamak ve onları barındırmamak üzere yaptıkları anlaşmadır."
13 Zilhicce Salı/Mina-Muhassab
Salı günü öğleden sonra Muhassab/Ebtâh/Kinâneoğulları semtine geldi ve Ebû Râfi’in çadırı oraya kurduğunu görünce inip orada konakladı. Aslında Allah Resûlü (sas) ona burada çadır kurmasını emretmemişti, fakat Allah’tan (cc) bir tevafuk sonucunda böyle oldu.
Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını orada kıldı ve bir müddet uyudu. Gece bineğiyle Mekke’ye gitti ve tavafını yaptı.
"İnsanlar hem umre hem de hac yaparak evlerine dönüyorlar. Oysa ben sadece haccedebildim." diyerek üzüntüsünü dile getiren Hz. Âişe’nin (ra), kardeşi Abdurrahman ile birlikte Ten’îm’e gidip ihrama girmek suretiyle yarım kalan umresini tamamlamasını sağladı.
14 Zilhicce Çarşamba/Mekke
Resûlullah (sas), sahâbîleri için hareket duyurusunu yaptırdı. Ashâbıyla birlikte sabah namazından evvel gelip Beyt’i tavaf etti. Sonra da Medine’ye yöneldi. Medine’ye dönüşte Kudâ denilen aşağı vadi yolundan çıktı.
15-21 Zilhicce Perşembe-Çarşamba/Mekke-Zülhuleyfe
Allah Resûlü (sas), hac vazifesini tamamladıktan sonra bir hafta sürecek olan dönüş yolunda da aynı güzergâhı takip etti. Kaynaklar dönüş yolculuğuyla ilgili detayları vermemekte, sadece Medine’ye varışı ve girişi anlatmakla yetinmektedir. Buna göre Mekke’den dönüşünde âdeti olduğu üzere Allah Resûlü (sas) Zülhuleyfe’de kaldı ve geceyi orada geçirdi.
22 Zilhicce Perşembe/Medine
Sabah olunca Muarris yolundan Medine’ye her zamanki gibi tekbir getirerek, hamd ve senâ ile dualar ederek girdi. Mescide varınca devesini mescidinin önünde çöktürdü, önce mescide girip orada iki rekât namaz kıldı, sonra da evine girdi.
Rahmet Elçisi’nin (sas) Arafat hutbesinde, "Belki de bu haccımdan sonra bir daha haccedemem." buyurması ve iki üç ay sonra vefat etmesi sebebiyle tarihe ‘Veda Haccı’ olarak geçen bu mukaddes yolculuğu böylece sona erdi. O, bu haccıyla kendisine inen vahyi tebliğ etti, emaneti yerine getirdi ve ashâbına her zamanki gibi içten davrandı. Yüz bin kişilik ashâbı da buna şahitti. Arafat’ta inen şu âyet-i kerime de bunu teyit etti: "Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum."
Ve Allah Resûlü (sas), bu ilk ve son haccından birkaç ay sonra dünyaya veda etti.