Yokluk âleminden varlığa çıkarılan insanın dünya serüveni, vuslatı aramaktan ibarettir. Zira insan fıtratı itibariyle vuslata aşina, vuslata sevdalı, vuslata meyyal olarak var edilmiştir. Vuslat onun ruhunun gıdası, bedeninin şifası, derdinin devası olmaya layıktır. Bundan dolayı ömrü vuslatı aramakla geçer insanın.
Bazen fani bir aşka müptela oluponda fani olur.Dünyayı aşktan ibaret görür. Her şeye aşk nazarıyla bakar. Aşk vesilesiyle varlık amacı olan vuslata kavuştuğunu zannettiği esnada her fani yok olduğu gibi onun aşkı da yok olup gider. Buna inanamaz her şeyin bitiğini zanneder. Hiçbir şeyden tat alamaz. Dünya değersizleşir. Dümeni kırık gemiye döner adeta. Nerede, ne zaman, nasıl batacağı belli olmaz.
Bazen dünyanın aldatıcı süsüne müptela olur. Onunla yatar, onunla kalkar. Hayali onunla dolar. Gönlü onunla atar. Gözü onunla görür. Hayatı ondan ibaret zanneder. Tam vuslatı buldum diyeceği esnada hayatını bağladığı süs ve ziynet yok olup gider. Artık gözü, görme yetisini kaybetmiş; aklı, düşünemez olmuştur. Hayal kurmaya takat getiremez. Gönlü teklemeye başlamıştır.
Bazen de evlada, eşe, paraya, maddeye müptela olur insan. Her anını onlarla doldurur. Tüm hayallerini onlarla kurar. Dünyayı onların penceresinden görür. Varlığa o pencereden bakar. Onlara faydası olan her şeyi sever, benimser. Onlara zararı olabilecek her şeyden ikrah eder. Hayatın ona güldüğünü düşünüp vuslata erdiğini zannettiği esnada bir rüzgâr gelir ve tüm sevdiklerini alıp götürür. Hayat kaynağı olan kökleri kesilmiş gibi günden güne sararıp solar. Dili tat almaz, kulağı duymaz, elleri tutmaz olur. Ayakları artık yüke dayanamaz hale gelir.
İnsan bu, bir ömür vuslatı aramakla geçirir. Her an bu arayışla kavrulur. Bir o yana bir bu yana savrulur, durur.
Hakiki vuslatı bulunca bir de bakar ki gözleri açılmış ve her şeyi daha iyi görmeye başlamıştır. Adeta yıllardır gözlerini yitirip de yeniden bulan kimse gibi eşya ve hadiseleri farklı bir bakışla görmeye başlar. Tefekkür ufkunda yenilikler hisseder. Aklı, fikri tazelenmiş gibidir. Yitirmiş olduğu heyecanını tekrar elde eder. Gördüğü her şey onun hakiki vuslata olan aşkını desteklemektedir. Kulakları eskisinden daha iyi duyar. Her gün işittiği sesleri daha farklı hissetmektedir artık. Dinlediği her şey onu vuslata bağlamaktadır. Kalbi daha sağlıklı atmaktadır. Vücuduna taze kan gelmiş, bu vesileyle de bütün azaları daha canlı hareket etmeye başlamıştır. Hayatı anlam kazanmıştır. Zira o artık kendisini var edeni bulmuş, onun her hükmüne razı olmuş, onun emirlerine göre yaşamaya başlamıştır. Vuslata ermenin verdiği heyecanla şöyle iltica etmektedir:
“Ey beni var eden, var etmekle kalmayıp çeşitçeşit nimetlerle donatan, yediren, içiren, hastalandığımda bana şifa veren, varlığımı idame ettiren, varlığa anlam katan Rabbim! Hakiki vuslat zatını bulmaktır. Beni yaşadığım sürece zatından ayırma. Fani sevdalara gönlümü kaydırma. Zira yoruldum yalancı vuslatlarla kalbimi avutmaktan. Yoruldum fanilere kanıp da örümü zayi etmekten. Beni fani âlemde fenada boğulmaktan kurtar, bakileştir her halimi, vuslatına bir yol aç. Gönlüme vuslat ateşini koy. Koy ki gözüm durmadan seni arasın eğer görecekse yalnız seni görsün. Kalbim atacaksa senin için atsın. Kulağım işitecekse seni işitsin. Sana geldim, huzurunda diz çöktüm. Huzurundan beni boş çevirme.”