Aylık Dergi

Yüce Bir Makama Yükseltilen Peygamber: Hz. İdris

Abone Ol

Meryem DALĞIÇ    
DİB Başkanlık Vaizi

Yüce Allah, insanı eşref-i mahlûkat olarak yarattı, yeryüzünün halifesi kıldı. (Bakara, 2/30.) Merhameti gereği dünya hayatında kullarını başıboş, rehbersiz bırakmadı. İlk insan Hz. Âdem’le başlayarak her topluma ardı ardına elçiler gönderdi. (Müminun, 23/115, 44.) Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin bazıları zikredildi. Bir kısmından da hiç bahsedilmedi. (Mümin, 40/78.) Âdem ve Şit’ten (a.s.) sonra gönderilen ilk peygamber ise Hz. İdris idi. Kâbiloğullarına elçi olarak gönderildi. Onları hak yola davet etti. Allah, ona otuz sahife indirdi. (Taberi Tarih, I, 313.)

İslami kaynaklarda İdris (a.s.) hakkında çeşitli rivayetlere yer verildi. Ona gönderilen sahifelerde hikmet, kimya, simya, riyazi ilimler ve bazı sanatlardan bilgiler vardı. Kendisine verilen ilimle, yıldızlar ve matematik üzerine düşünen ilk insandı. İdris (a.s.), birçok mesleği ilk icat eden kimseydi. Terziydi, deri ve kumaşlardan elbiseler dikerdi. Terazi ve ölçüyü kullanan ilk kişiydi. Demiri keşfedip ondan silah icat edendi. Bitkiler hakkında bilgi sahibi olup ziraatı geliştirendi. O, insanlara çeşitli ilimler öğretti. Öğrencilerine hikmet ve matematik dersleri verdi. Fen ilimleri, tıp ve yıldızlarla alakalı meselelerden bahsetti. (İbnü’l-Esîr, I, 54-55, 59-60; İbn Kesîr, el-Bidâye, I, 99-100.) Yıldızlar ve hesap ilmine vâkıf olmasından dolayı Yunanlı bilginler ona, “Hermesü’l-hakîm” demişlerdi. Hz. İdris, Âdem ve Şit’in (a.s.) sahifelerini de kalbinin üzerinde taşırdı. Onlarla amel ederdi. İdris (a.s.) üç nesil önceden Hz. Nuh’un dedesiydi. Tevrat ve İncil’de ondan “Enok” (Hanok) diye söz edilirdi. İlginçtir ki İdris ve Enok kelimelerinin her ikisi de “ders vermek ve aydınlatmak” manasına gelir. (DİA, İdris, XXI, 478-480.) O peygamberdi, rehberdi. İnsanlara doğru yolu gösterendi. İlmiyle etrafını aydınlatan seçkin bir beşerdi.

İdris (a.s.) Kur’an-ı Kerim’de adı zikredilen elçilerdendi. Kendisinden dört ayette bahsedildi. O ayetlerden ilki şöyleydi: “Kitapta İdris’i de okuyarak an. Hakikaten o, çok doğru bir insan ve bir peygamberdi.” (Meryem, 19/56.) Elbette o da tüm peygamberler gibi tevhid mücadelesi verdi. Ancak mücadelesinin detaylarına Kitap’ta yer verilmedi. Gönderilen tüm peygamberlerin mesajı bir değil miydi? O mesaj neydi? Allah’ın buyruğuna davetti.

Peygamberlerin ilahi daveti 

Allah’ın elçileri, insanlara yaratılış gayelerini hatırlattılar, onları tevhid inancına davet ettiler. (Hud, 11/2; Enbiya, 21/25.) Davetlerinde insanlardan dünyevi bir karşılık beklemediler. Yalnızca Rablerinin rızasını gözettiler. (Şuara, 26/17.) Allah’ın razı olacağı bir hayatın temel ilkelerini gönderildikleri topluma en güzel şekilde tebliğ ettiler. Onları doğru yola ilettiler. Tebliğlerinde “kavl-i leyyin” (yumuşak söz) ve “meviza-i hasene” (güzel öğüt) metodunu benimsediler. (Nahl,16/125.) İnsanların akıllarına ve vicdanlarına seslendiler. İlahi çağrıya uyanları müjdelediler, karşı çıkanları da uyardılar. İnkâr edenlerle gerektiği şekilde mücadele ettiler. Tarih boyunca tüm peygamberler, insanları kötülüklerden sakındırdılar. Onlara iyiliği ve güzel ahlakı emrettiler. Emrettikleri her şeyi önce kendileri uyguladılar. Güzel yaşantılarıyla topluma örnek ve önder oldular. (Ahzab, 33/21; Enbiya, 21/73.) 

Peygamberler, vahiyle şereflendirilmiş, her ümmetin kendi içinden seçilmiş kişilerdi. Toplumun içinde yaşamış, evlenmiş, çocuk ve meslek sahibi olmuş insanlardı. Ancak insani ve ahlaki nitelikleri üstün kimselerdi. Ahde vefa gösterirlerdi. Emanete riayet ederlerdi. Özü ve sözü bir olan güvenilir kişilerdi. Asla yalan söylemezlerdi. Kimseye haksızlık etmezlerdi. Adaletle hükmederlerdi. Doğru olmak (sıdk) en belirgin özellikleriydi. Hz. İdris de dosdoğru bir peygamberdi.

Doğru bir insan olmak niçin gerekliydi? Çünkü doğruluk, insani ilişkilerin temeliydi. Fıtri bir ihtiyaç olan güven duygusunu beslerdi. Güvenin olmadığı yerde şüphe hâkimdi. Şüphenin olduğu yerde ise samimiyetten söz edilemezdi. Rabbimizin buyruğu da “Dosdoğru ol”! (Hud, 11/112.) değil miydi? Doğru bir insan olmak emek ve gayret isterdi. Ancak dosdoğru olmayı başaranlar, “salih kimseler” olarak zikredilirdi. Salih insan; güzel ahlaklı ve dürüst davranan, her türlü yanlışlıktan arınmış kişi demekti. 

Salih bir kul: Hz. İdris

Salih bir insan olmak için öncelikle Allah’a iman gerekir. Zira iman olmaksızın sergilenen iyi davranışların, ahirette karşılığı verilmeyecektir. (Maide, 5/5; Nesai, Cihat, 24.) Güzel davranışlar ancak imanla değerlidir. İmanın göstergesi de ibadettir, salih amellerdir. Salih amel, Allah’ın razı olacağı her türlü iyi, güzel ve yararlı işlerdir. Hakiki iman kişiyi salih amele yönlendirir. Salih amel de imanı besler ve güçlendirir. Hayatı anlamlı, yaşanılır kılan da imandır, güzel amellerdir. İşte bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette, imandan sonra salih amel zikredilir. (Asr, 103/3; Bakara, 2/62; Sebe, 34/37.) Elbette insan öncelikle kalben salih olmalıdır. Ruhunu güzel duygularla kuşatmalıdır. Niyetini halis tutmalıdır. İç dünyasını kirden pastan arındırmalıdır. Ancak böyle bir kalpten güzel davranışlar sâdır olacaktır. 
Salih bir insan olmak için salih dostlar edinilmelidir. Bu hususta Sevgili Peygamberimizin, (s.a.s.) uyarısına kulak verilmelidir. O, arkadaş seçimi konusunda şöyle ikaz etmiştir: “Kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 16.) Hakiki dost, her hâliyle insana Allah’ı hatırlatandır. İyiliğe teşvik eden, kötülüklerden sakındırandır. İncitmeden sevabıyla, günahıyla dostuna ayna olandır. “O, herkes olmayandır. Herkes olmanın zulmüne bayrak açandır.” (A. Edip Başaran) Dostu hakkında kötü konuşulduğunda, gıyabında onun hukukunu koruyandır. Onların sayıları azdır. Ancak kıymetleri fazladır. İnsanların, en hayırlısıdırlar. Onlar, Allah’ın razı olduğu kullardır. (Beyyine, 98/7-8.) 

Salih kimselerden olmak için sabır gerekir. Sabır, “imanın yarısı” sayılmıştır. (Hâkim, Müstedrek, IV, 1374.) İmanı, muhafaza edebilmenin ilk şartıdır. Zira Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasakladıklarından sakınmak da sabrı gerektirir. Sabır, zillete ve haksızlığa boyun eğmek değildir. Sıkıntı ve musibetlere karşı direnç göstermektir. Olumsuzlukları olumlu kılmak için gösterilen metanet ve gayrettir. (DİA, Sabır, XXXV, 337.) Hüznü de şikâyeti de Allah’a arz etmektir. İnsan, sabırla sıkıntıların üstesinden gelir. “Kim sabrederse Allah da ona dayanma gücü verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.” (Müslim, Zekât, 124.) Peygamberler zorluklara karşı sabretmenin en güzel örneğidir. Hz. İdris de Kur’an-ı Kerim’de sabretmesiyle zikredilenlerdendi: “İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de yâd et. Hepsi de sabreden kimselerdendi.” (Enbiya, 21/85.)

Salih bir insan olmak için takva bilinci gerekir. Takva, her an kendini Allah’ın huzurunda hissetmektir. Yüce Yaradan’a saygıda kusur etmemektir. O’na derin bir sevgiyle bağlanmaktır. Allah’a karşı sorumluluk bilincini diri tutmaktır. Peygamberler, Allah’a derin bir saygı ve bağlılık içindeydi. (Enbiya, 21/90.) Rahman’ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secde ederlerdi. (Meryem, 19/58.) Her an Allah’ı zikrederlerdi. Hz. İdris de elbise dikerken batırdığı her iğnede “Subhanallah” zikrini çekerdi. (İbn Kesir, Tefsîrü’l-Kur’an, IX, 261.) Allah katında rahmete ulaşmak ancak takvayla gerçekleşirdi. Hz. İdris’in takvası, “dosdoğru olması” onu yüce bir makama yükseltmişti. (Meryem, 19/57.)

İnsanı yücelten salih amelleridir 

Hz. İdris’in (a.s.) “yüce bir makama yükseltilmesi” nasıl gerçekleşmişti? Bedenen mi yoksa ruhen mi yükseltilmişti? Bu konuda fiziki veya manevi yüksekliğin kastedildiği şeklinde iki görüş belirtilir. Birinci görüşe göre İdris (a.s.) fiilen ve fiziksel olarak göğe yükseltilmişti. Yüce makamın ise göğün dördüncü katı olduğu söylenmişti. Zira Peygamberimizin (s.a.s.) Miraç’ta semanın dördüncü katında İdris (a.s.) ile görüştüğü rivayet edilmişti. (Buhari, Bed‘ü’l Halk, 6.) Bazı kimseler yüce makamın altıncı kat sema olduğunu, bazıları da bununla cennetin kastedildiğini belirtir. (DİA, İdris, XXI, 479.) İkinci görüş ise yükseltilmenin manevi olarak gerçekleştiği yönündedir. Zira İdris’e (a.s.) kendisinden öncekilerde bulunmayan bilgiler verilmişti. O, birçok ilmi ilk defa öğrenmiş ve öğretmişti. Böylece insanlar nezdinde itibarı yükselmişti. Allah’a olan bağlılığı, dürüstlüğü, samimiyeti ise Rabbi katındaki konumunu yüceltmişti. Bu sebeple Hz. İdris’e bahşedilen makam cismani bir yükseltme değildi. Manevi bir şeref ve yüceltmedir, demişlerdi. (Matüridi, Te’vîlâtü’l-Kur’an, IX, 148.)

Kuran’da Hz. İdris’in “dosdoğru olması” zikredilir. Muhtemeldir ki onu, “yüce makama yükselten” de bu niteliğiydi. “Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürürdü. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında ‘doğru/sıddık’ olarak tescillenirdi.” (Müslim, Birr, 105.)

İnsanı Allah’a yaklaştıran, O’nun katında değerini artıran, salih amelleridir. İnsanın halifelik misyonu gereği yeryüzünü imar etmesi, ancak salih bir kişilik ve kimlikle mümkündür. İnsanın, salih kimselerden olmak için gayret sarf ederken duaya sarılması da ne güzel bir imkân ve nimettir.

“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.” (Şuara, 26/83.)

“Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (Neml, 27/19.)