Değil mi ki insan kalbinden hesaba çekilecektir ve insanın en büyük sınanması kendi kalbiyledir.
Kavramlar düşüncenin anlam haritalarıdır. Bir fikir ya da medeniyeti tanımak için onun kavramlarını bilmek gerekir. Aynı şekilde kavramlar düşüncenin hafızasıdır. Kavramlarını kaybedenler kimliklerini ve geleceklerini de kaybederler. Bir fikir veya inancın istismarı da kavramlarının tahrifiyle başlar. Bilgi çağının en büyük çıkmazlarından biri de cümle yığınları içinde hakikatin kaybolmasıdır. Kelime ve kavramların zeminini kaybetmesidir.
Fetih, İslam düşüncesi ve medeniyetinin en önemli kavramlarından biridir. Dahası bir ideali ve ruhu temsil eder. Bir gönül enginliğini ve yeryüzü vizyonunu ifade eder. Diğer yandan fetih, İslam tarihine ve düşüncesine yüzeysel ve ön yargılı yaklaşanların, üzerinde en fazla spekülasyon yaptıkları konulardan biridir.
Fetih, en açık ve yalın ifadesiyle açmak demektir. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın isimlerinden biri de feth kökünden türeyen ve tüm boyutlarıyla fethin manasını en güçlü şekilde ifade eden “el-Fettah” ismidir. El-Fettah ismiyle Allah; iyilik yolunda olanlara iyilik ve asaletin kapılarını açandır. Mutlak adaleti gerçekleştiren ve en doğru hükmü verendir. Hak ile batılı birbirinden ayıran, kullarının zorluk ve sıkıntılarını kolaylaştırandır. Mazlumlara yardım eden, kudretiyle mümin kullarına rızık ve rahmet kapıları açandır, zaferler, fetihler nasip edendir. Hakk’a yönelenlerin kalplerini hakikate açandır.
Elbette, geçmişten yarınlara, fetih adı ve ideali ile yapılan her davranış ve faaliyetin doğruluğu, Allah’ın el-Fettah isminin ortaya koyduğu manalara yakınlığı ile ölçülecektir.
Fetih kavramı, Kur’an-ı Kerim’de fiil ve isim kalıplarıyla otuz sekiz yerde geçer. Bu da fetih konusunun İslam düşüncesi açısından önemini, anlam derinliğini ve kapsamını göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Hem anlam hem de bağlam açısından baktığımızda, fetih deyince akla öncelikle gönüllerin fethi gelmelidir. Zira insandan sâdır olan her davranışın kökleri kalbe dayanır. İnsan yüreğinde taşıdığıyla insandır. Hâl böyle olunca fetih, yürekleri hakka, hakikate, merhamete açmaktır. Kalpleri adalet, asalet gibi değerlerle ve insani erdemlerle buluşturmaktır. Değil mi ki insan kalbinden hesaba çekilecektir ve insanın en büyük sınanması kendi kalbiyledir. Bu hakikat ortaya koyar ki İslam’da fethin başlangıcı, vahyin başlangıcıdır. İlk inen ayet, ilk fetih muştusudur aynı zamanda. Hicaz çöllerinde kalbi çoraklaşan insanlığın, miladın yedinci asrında gelen vahiyle yüreklerinde hakikat meşaleleri yanmıştır. Dolayısıyla büyük bir idealin ve yüce bir ahlakın ifadesi olarak fetih; yüreklerin Yaradan’la buluşmasıdır. İnsanlığın izzetle, hikmetle ve güzel ahlak ile buluşmasıdır.
Gönüllerin fethinde yegâne yol samimiyet, en büyük imkân ise yüce bir niyetle yola çıkmaktır. En güçlü silah kalbinde hakikati taşımaktır. En büyük gönül fatihleri de peygamberlerdir. Müslümanların insanlık adına taşıdıkları en asil sorumluluk, kalpleri tevhitle buluşturmaktır. Nitekim, Peygamber Efendimizin, “bir kişinin hidayetine yani hakikatle buluşmasına vesile olmayı dünyada elde edilebilecek en büyük servet” olarak nitelemesi, yürek fethinin büyüklüğünü göstermesi bakımından çok çarpıcı bir örnektir.
Gelişinden itibaren bir asır içinde Asya’dan Afrika’ya kadar İslam’ın yayılışında en güçlü etki de yüreklerin fethidir. Müslümanların huzur, güven, adalet ve merhametle insanların kalbini fethetmesidir. Zira istenmeyen hiçbir gücün kalpleri değiştirmesi mümkün değildir.
Diğer yandan fiziki boyutuyla fetih, yeryüzünü adaletle buluşturmanın mücadelesidir. Evrensel insani ve ahlaki değerleri ayakta tutma gayretidir. Yeryüzünde insanın iradesine, onuruna ve özgürlüğüne halel getiren tüm unsurları bertaraf etmek için çalışmaktır. İyiliği teminat altına alma idealidir.
Fetih, bir coğrafyayı ele geçirmek, tahakküm etmek için değil, kötülüğün, zulmün elinden kurtarmak, orada güven ve huzuru tesis etmek için yapılır. Fetih seferlerinde amaç öldürmek değil yaşatmaktır. Korkutmak değil güven vermektir. Ele geçirmek değil özgür kılmaktır. Tehdit etmek değil umut vermektir. İntikam değil affetmektir. Nitekim fethin en büyük örneği olan Mekke’nin fethi aynı zamanda merhamet ve insanlık adına en güzel örneklerle doludur. Mekke’yi kuşatan zulüm ve haksızlıklar bu fetihle son bulmuş, Mekke huzura kavuşmuştur. Zira o, fatihi Son Peygamber olan bir fetihtir.
Sonra Kudüs’ün fethi bugün üzerinde düşünmemiz gereken büyük bir olaydır. Hz. Ömer döneminde Kudüs Müslümanların eline geçince gerçek anlamıyla “selam şehrine” dönüşmüştür. Barışın, farklı inanç ve kültürlerin bir arada yaşamasının en güzel örneklerine şahitlik etmiştir. Ancak 2. Dünya Savaşı’nın ardından Kudüs Müslümanların hâkimiyetinden uzaklaştıkça acının ve gözyaşının diyarı hâline gelmiştir. Yine Hz. Ömer döneminde Diyarbakır’ın fethi, İslam’ın esenlik ilkelerini Anadolu’ya taşımıştır. Elbette İstanbul’un fethi tarihin en büyük olaylarından biridir. Uğrunda peygamber müjdesi olan bir fetihtir.
Tüm bu fetihlerdeki ana gaye “i’lâ-yi kelimetullah” yani Allah’ın adını yüceltmektir. İslam ile insanların arasındaki engelleri kaldırmak, Allah’ın mesajıyla insanlığı buluşturmaktır. Zulmün ve ifsadın önüne geçmektir. Dolayısıyla şan, şöhret, iktidar, egemenlik gibi kişisel beklentiler için yapılan mücadeleler fetih değildir.
Tarihe bakıldığında görülecektir ki Müslümanlar fethettikleri yerleri mamur etmişler, özgürleştirmişlerdir. Emperyalist politikalar uygulamamışlar, sömürmemişlerdir. Nitekim Peygamber Efendimiz zamanından beri Müslümanların, İstanbul’a olan muhabbetlerinin sebebi, bu kadim şehri, tevhid, hukuk, merhamet ve güzel ahlak ile tanıştırma iştiyakıdır. Fatih Sultan Mehmet, “Hüner bir şehr bünyad eylemekdür/ Reâya kalbin âbâd eylemekdür” beytiyle hem mücerret olarak fethi hem de İstanbul’un fethindeki gayesini açıkça ortaya koymaktadır.
Fetih işgal değildir. Fetihle işgal arasında gece ile gündüz kadar fark vardır. İşgal; sömürmek, talan etmek, köleleştirmek, tahakküm etmek, zenginlik kaynaklarına hâkim olmak için yapılır. Fethin gayesi ise; imar etmek, zulmün önüne geçmek, zayıfların mallarını ve haklarını himaye etmektir. İnsanları kendi inançlarını ve hayatlarını belirleme noktasında özgür iradeleriyle baş başa bırakmaktır. Fetihle işgal arasındaki farkı görmek için bugün Doğu Türkistan’dan Afrika’ya, Balkanlar’dan Orta Doğu’ya emperyalistlerin yaptıklarına ve sonra da İslam medeniyetinin güçlü olduğu dönemlerdeki uygulamalara bakmak yeterli olacaktır.
İslam tarihinin büyük fetihlerinin bizlere önemli mesajlarından biri de yüreğinde fetih ruhu ve ideali taşıyanların birtakım özelliklere sahip olması gerektiğidir. Fethin öncü şahsiyetlerine baktığımızda, onların öncelikle güçlü bir inanç, kararlılık ve irade sahibi olduklarını görürüz. Onlar âdeta hedeflerine kitlenen kişilerdir. İnsan ideali kadardır ve hedefi olmayan hedef olma riskiyle karşı karşıyadır. Aynı şekilde fethin öncüleri bilgi ile donanmış kimselerdir. Bilgi en büyük güçtür ve bilgiye sahip olanlar dünyayı yönetir. Bilginin, insanlığın iyiliğine hizmet etmesinin temel şartı ise güzel ahlaka sadık, hukuka bağlı kalmasıdır. Güzel ahlaka kayıtsız bilginin insanlığın felaketine dönüşmesi kaçınılmazdır. Diğer yandan fatih olmak mücadele insanı olmaktır. İdeali yolunda çalışmak, zorluklardan yılmamak, asla vazgeçmeden hedefine ulaşıncaya kadar çalışmaya devam etmektir. Dolayısıyla fatih olmak, yüce bir inanca, güçlü bir bilgiye, asil bir ahlaka ve sarsılmaz bir azim ve heyecana sahip olmaktır.
Bu bağlamda İstanbul’un fethi özelinde ele aldığımızda; hayatının son demlerinde büyük bir feraset ve heyecanla yollara düşen Ebu Eyyüb el-Ensari’yi; inanç, ideal, bilgi, çalışkanlık, zarafet, öz güven ve kararlılıkla dünyayı değiştirecek bir lider örneği olarak Fatih Sultan Mehmet’i; ilmi, basireti, vakarı, asaleti ile Akşemseddin’i; şuur ve cesaretiyle Ulubatlı Hasan’ı tüm yönleriyle iyi tanımak gerekir.
İslam tarihinin fetihleri; Müslümanlara ilim ve sanatta ileri oldukları, adalet ve merhamete sadık kaldıkları, Hakk’ın yolunda mücadele ettikleri sürece mağlup olmayacaklarını anlatır. Allah’a dayanıp ahlaka bağlı kaldıkları sürece zelil olmayacaklarını müjdeler. En büyük imkânın iman, en büyük gücün mücadele ve azim olduğunu haykırır. Fetih ruhunun merkezinde şefkat ve merhametin var olduğunu gösterir. Yeryüzüne bir emanet bilinci ve hassasiyetiyle yaklaşma sorumluluğunu hatırlatır.