Hac Günlüğü

Demirtaş: Her şeye güç yetireceklerini zanneden zalimleri, Allah bazen bir sinekle, bir kuşla yerle bir etti

Fil Vakası ile ilgili Diyanet Haber’in sorularını yanıtlayan Paris Din Hizmetleri Müşaviri Dr. Bayram Demirtaş, “Dünyada her şeye güç yetireceklerini, hiçbir gücün kendileri karşısında duramayacağını zanneden zalimleri, Allah büyük ordularla değil bazen bir sinekle, bazen bir kuşla yerle bir etti.” dedi.

Abone Ol

Hazreti Peygamberin doğup büyüdüğü, ilk vahyin indiği ve Müslümanların kıblesi olan Kabe’nin bulunduğu Mekke, tarihte bir birinden önemli olaylara tanıklık etmiş. Bunlardan birisi de Kur’an-ı Kerim’de Fil Suresi’nde anlatılan Fil Vakası’dır.

Kabe’yi yıkmak için büyük bir orduyla yola çıkan Habeş Krallığı’nın müstakil Yemen valisi Ebrehe’nin ve ordusunun neler yaşadığını ve bu ibretlik olaydan Müslümanların hangi dersleri çıkarması gerektiğini Paris Din Hizmetleri Müşaviri Dr. Bayram Demirtaş’a sorduk.

Diyanet Haber’in sorularını Fil Vakası’nın meydana geldiği Muhassir Vadisi’nde cevaplayan Demirtaş, ilk olarak Fil Vakasını hatırlatarak, “Kur'an-ı Kerim'de Fil Suresi’nde anlatılan bir olay var. Yüce Rabbimiz Hazreti Peygamber aleyhissalatu vesselama hitaben, “Görmedin mi, Rabbin fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkardı ve sürü sürü kuşların attığı sert taşlarla onları adeta yenilmiş ekin tarlalarına döndürdü.” buyurmaktadır. Bu olay tarihte Efendimiz aleyhissalatu vesselamın doğumundan bir müddet önce cereyan etmiş. Ve o gün yaşayan tüm insanların çok yakinen bildiği hiç itiraz etmedikleri bir tarihi vakayı bizlere hatırlatıyor.” dedi.

Kabe’nin Hazreti Adem’den itibaren sürekli Kutsal bir mekan olduğunu ifade eden Demirtaş, “Özellikle Hazreti İbrahim, Hazreti İsmail ve Hacer annemizden sonra Beytullah, kutsiyetini, insanlar arasındaki önemini hiçbir zaman yitirmemişti ve Efendimiz doğmadan önce de bu kutsallık devam ediyordu. Tüm Araplar hem bir ibadet merkezi olarak buraya önem veriyorlardı Kabe'ye hem de bir ticari kazancı da yanında getiriyordu. Böyle bir önemi de taşıyordu.” diye konuştu.

“Ebrehe, 60 binin üzerinde askeri barındıran bir ordu hazırladı”

Ebrehe’nin Kabe’nin bu durumunu kıskandığını belirten Demirtaş, o gün yaşananları şöyle anlattı:

“Ebrehe, önce Kabe'nin kutsiyetine halel getirmek, insanları kendi bölgesine çekmek için çeşitli girişimlerde bulundu. Kendince çok kutsal, aynı zamanda şaşalı gösterişli bir kilise yaptı. Fakat bunda başarılı olamadı. İnsanlar yine Kabe'ye olan ilgilerini devam ettirdiler. Neticede bunun sonuç vermeyeceğini anlayınca Kabe'yi yıkmaya karar verdi. Çok güçlü, rivayetlere göre 60 binin üzerinde askeri barındıran bir ordu hazırladı. Ayrıca filler de orduda yer alıyordu. Çünkü o günün filleri en etkili silahlardı. Bunların içlerinden birisi de Mahmut isimli meşhur bir fildi ve ‘Fil Ordusu’ diye bunun için anılıyordu. Fil ordusu yola çıktı. Sana’dan Mekke'ye yaklaşık 1000 kilometrenin üzerinde bir mesafe vardı. Şehirleri birer birer geçerek geldi. Yolda ufak tefek karşı çıkmalar oldu. İnsanlar Ebrehe'nin niyetini anladıkları için onu engellemeye çalıştılar. Fakat kimse başarılı olamadı. Bazıları ona yardımcı da oldu. Taif’e geldiğinde Taif halkı kendilerini korumak için maalesef ona rehberlik ettiler. Onların rehber olarak verdiği kişi yolda Mugammes Vadisi'ne geldiğinde hayatını kaybetti ve neticede şu anda içinde bulunduğumuz Muhassir Vadisi’ne bu güçlü, kuvvetli, azametli ordu geldi. Ordu son hazırlıklarını burada yapmaya başladı.

“Kabe'nin sahibi onu koruyacaktır”

Ebrehe önce şehir halkına bir haber gönderdi. ‘Benim niyetim sizin canınızı almak, kanınızı dökmek değil. Benim sorunum sadece Kabe ile. İstiyorsanız hemen teslim olun, kenara çekilin ben Kabe'yi yıkıp gideceğim.’ dedi ve bu esnada ilginç bir olay da yaşandı. Öncü kuvvetler, o gün Kabe'nin ve çevresinin sorumlusu ve Hazreti Peygamber aleyhissalatü vesselam’ın da dedesi olan Abdülmuttalip’e haber göndermek için giderken çevredeki deve sürülerini topladılar. Onlardan birisi Abdülmuttalip’in  develeriydi. Ve Abdülmuttalip bunu öğrenince ertesi gün sabah saatlerinde Ebrehe’ye geldi, huzuruna çıktı, kendini tanıttı ve dedi ki, “Askerlerin benim develerime el koymuşlar, onları istiyorum.” Ebrehe aslında başta bir kavmin lideri olarak Abdülmuttalib’e çok saygı göstermişti. Hatta onu yanına oturtmuştu. Bu talebini yadırgadı biraz. Çünkü Kabe'nin önemini hem dini olarak hem ticari olarak biliyordu ve dedi ki, “Ben buraya Kabe'yi yıkmaya gelmişim, sen develerinin peşindesin, nasıl bir adamsın ben de seni bir adam zannetmiştim.” tabiri caizse. Abdülmuttalip dedi ki, “Sen o konuda yorulma. Ben develerin sahibiyim. Kabe'nin sahibi olan var. O, onu koruyacaktır.” Bunun üzerine develerini aldı ve oradan ayrıldı. Abdulmuttalip şehre döndü, duasını yaptı. Şehri boşalttı ve herkese uzak yerlere çekilmesini, şehri boşaltmalarını istedi.

“Kuşların attığı taşlarla o muazzam ordu yerle bir oldu”

Ebrehe'nin planladığı vakit gelmişti. Hareket emrini verdi nihayetinde. Ve başta o ordunun yıkıcı kuvveti olan o fili harekete geçirmeye çalıştılar. Fakat o bir türlü gerçekleşmedi. Bütün çabalarına, çalışmalarına rağmen fil ısrarla hareket etmek istemiyordu. Ve çok geçmeden gökyüzünde siyah bir bulut gibi kuşların belirdiğini herkes fark etti ve işte “termihim bi hicaretin min siccil” yani sert taşları atan akın akın kuşlar ki bunların dağ kırlangıçları olduğu rivayeti kaynaklarımızda yer alır. Yine rivayetlere göre her kuşun bir gagasında 2 tane de ayaklarında olmak üzere 3 tane taşı vardı. Yine farklı rivayetlerde hangi kuşun, hangi askere bu taşı atacağını hatta ismiyle belirlendiği de anlatılır. Ama netice itibariyle kesin olan bir bilgi vardır ki hem ayet-i kerime ile sabittir hem de bu sure-i celile indiği zaman her şeye itiraz eden müşrikler buna, “asla böyle bir olay olmadı. Sen bunu nereden söylüyorsun” diye bir itirazda bulunmamışlardır. Çünkü o şehirde yaşayan herkes, o bölgede yaşayan herkes bütün Araplar bunu çok iyi bilmektedirler. Neticede kuşların attığı bu taşlarla o güya muazzam olan ordu yerle bir oldu. Ordunun kendini çok güçlü, kuvvetli zanneden yöneticisi, valisi Ebrehe de harap, bitap bir halde sürünerek şehrine dönmek zorunda kaldı.

“Allah, Ebrehe ve ordusunu kuşlarla yerle bir etti”

Bu olaydan sonra tabii ki Kabe'nin kutsiyeti, Mekke'nin önemi tüm Araplar arasında daha da arttı ve Efendimiz aleyhissalatu vesselam doğduğunda işte böyle bir ortam vardı.”

Demirtaş, Fil ordusunun kuşlarla helak edilmesinin üzerinde düşünülmeye değer olduğuna işaret ederek, “Buradan almamız gereken en önemli ders, tarihte nice zalimler geldi. Firavunlar, Hamanlar, Karunlar geldi. Ve onlardan birisi de işte bu Ebrehe idi. Bunlar dünyada her şeye güç yetireceklerini, hiçbir gücün kendileri karşısında duramayacağını zannettiler ve sınırsız güçleri olduğunu insanlara ilan ettiler. Fakat Allah teala çok enteresandır, onları büyük ordularla değil. Bazen bir sinekle, bazen görünmeyen bir hastalıkla işte burada da Ebrehe’yi de bir insanın tuttuğu zaman çok rahat hayatına kast edebileceği bir kuşla, Ebrehe’yi bu koskoca devasa fil ordusunu, binlerce askeri o aciz küçük varlıklarla bizim gibi bir ümmet olan kuşlarla yerle bir etti.” ifadelerini kullandı.

“Tüm insanlık için adalet arayışımızı asla bırakmamamız gerekir”

Fil Vakası’nın insanlara önemli mesajlar verdiğine vurgu yapan Demirtaş, “Hazreti Peygamber aleyhissalatü vesselam nasıl bir insan olarak elinden gelen tüm çabayı göstermiş, tüm çalışmasını ve stratejisini ortaya koymuş, ondan sonra da sarsılmaz bir imanla Allah'a tevekkül etmişse bize bugün düşen de budur. Eğer biz bu çalışmamızı ve bu tevekkülümüzü ortaya koyabilirsek asla yenilmez, gücümüz yetmez zannettiğimiz zalimlerin Allah Teâla’nın gücü kudreti karşısında hiçbir öneminin olmadığını hatırlamamız icap eder. Cenab-ı Hak farklı ayetlerde de buna işaret eder. Bunlar Allah Teâla’ya çok kolaydır. Allah isterse bütün kâinatı yok eder, bütün insanlığı yok eder, tekrar aynısını yaratır. Bundan asla şüphe etmemek gerekir. Zalimler karşısında asla boyun eğmemek, tüm insanlık ve Müslümanlar için adalet arayışımızı, hak arayışımızı ve bunu doğru şekilde tüm dünyaya ilan ediş sürecimizi, tebliğimizi, irşadımızı asla ve asla geri bırakmamak gerekir. İşte Muhassir Vadisi, Müzdelife ve Mina arasındaki bu vadi de bir kez daha bu gerçeği bizlere haykırıyor.”