İslam’ın doğduğu topraklarda dilleri, ırkları, renkleri farklı yüzbinlerce Müslüman, aynı heyecan ve gayeyle omuz omuza hac ibadetini ifa ettiler.
Her bir müminin şuurlanmak, arınmak amacıyla yola çıktığı bu takva yolculuğunun önemli bir boyutu da hiç şüphesiz, her bir hacı adayına kazandırdığı tevhid şuuru ve vahdet bilincidir.
Haccın bu önemli boyutunu gündeme taşımak için Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selim Argun’la “Ümmetin Vahdeti Noktasında Haccın Önemi” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Mekke’de gerçekleştirdiğimiz söyleşide Argun, hac ibadetinin İslam’ın beş temel şartından birisi olduğunu ifade ederek “Haccı, Medeniyetimizin en temel iki esasının tecelli ettiği bir ibadet olarak ifade edebiliriz. Bunlardan birincisi kesrette vahdet meselesidir. Hakikaten dünyanın dört bir tarafından gelen hem kemiyet hem de keyfiyet itibariyle birbirinden farklı dil, etnik ve mezhebi aidiyetlere sahip olan, farklı renk ve kültürlerde Müslümanların bir araya gelerek bir vahdet oluşturması belki de hac ibadetinin bu kesrette vahdet özelliğine dikkat çeken en önemli hususlardan bir tanesidir.” dedi.
Argun, hac için farklı kültür, iklim ve coğrafyalardan gelen Müslümanların aynı zaman dilimi içerisinde ve aynı coğrafi noktada aynı hedeflere yönelik olarak hareket etme kabiliyetini İslam ortak paydasından aldıklarını belirterek, “Bu da bizim literatürümüze çokça atıfta bulunulan kesrette vahdet konusuna güzel bir örneklik teşkil ediyor. Müslümanlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar Allah'ın tevhid dini üzerine birlikte hareket edebiliyorlar. Bu aslında Ümmetin ümitsizliğe kapılmaması ve özgüvenini yüksek tutabilmesi adına hac ibadetinin bize verdiği önemli bir mesajdır diye düşünüyorum. Ulus devlet çağında yaşadığımız şu devirde Müslümanlar bunca farklılıklarına rağmen karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesinde aynı hedefe ulaşabilmek için ortak hareket edebiliyorlar.” dedi..
“Hazreti Peygamber, kabileyi akideye, kan bağını da kalp bağına çevirmiştir”
Bu durumun İslam'ın varlık sebebiyle de birebir örtüşen bir husus olduğunu belirten Doç. Dr. Argun, “Hazreti Peygamberin Arap yarımadasında başarmış olduğu hususların belki de en önemlilerinden bir tanesi, kabile bağını akideye, yani kan bağını kalp bağına çevirebilmesidir. Bunu biraz açacak olursak, Arap yarımadası güçlü kabile geleneğine sahip olan bir bölgedir. Asabiyet birinci derecede önemlidir. Fertlerden ziyade kabile ön plandadır. Kabilenin şöhreti şanı ferdi başarıların ötesindedir. Böylesine kabileye dayalı bir sosyal organizasyonda bu asabiyet bağını akide bağına çevirebilmiş ve üstünlüğün bir kabileye mensubiyette değil, başka bir coğrafyadan da olsa bir Müslüman kardeşle takva ortak paydasında buluşabilmek olduğunu ifade etmiştir. Efendimizin bilmediği coğrafyalarda görmediği Müslümanlara benim kardeşlerim diye hitap etmesi, ümmetim diye tarif etmesi aslında İslam dininin evrenselliğine işaret etmektedir. Bu durumun en güzel tecelligahlarından bir tanesi de hac ibadetidir.” ifadelerini kullandı.
“Hac, Müslümanların birbirlerinin halleriyle hemhal, dertleriyle hem dert olmasını mümkün kılan bir ibadettir”
Başkan Yardımcısı Argun, Hac ibadetinde Müslümanın bir uyum içerisinde zamana bağlı ibadetleri, birlikte karşılıklı saygı ve sevgi içerisinde gerçekleştirilebiliyor olmasının İslam'ın Müslümanlara kazandırmak istediği ruhu da çok açık bir şekilde ortaya koyduğuna işaret ederek, “Bu anlamda hac ibadeti eşsiz bir ibadettir. Birçok din mensubunun gıpta ile baktığı büyük bir kongredir. Müslümanların bir araya geldiği hem hac menasiklerini yerine getirdiği hem de tanışıp birbirleri arasında kültür alış verişi yaptıkları bir ibadettir. Arafat kelimesi de "muarefe"den gelir yani Müslümanların birbirleriyle buluşması, tanışması, kaynaşması, birbirlerinin halleriyle hemhal, dertleriyle hem dert olmasını mümkün kılan bir ibadettir. Dolayısıyla İslam ümmetinin vahdet şuurunun her yıl tazelendiği bir ibadettir. Hac ibadetini bu şekilde görmemiz gerekir.” dedi.
“Diyanet İşleri Başkanlığının Bise toplantısı haccın ruhuna fevkalade uygun bir faaliyettir”
Diyanet işleri Başkanlığı olarak her yıl hac mevsiminde geleneksel olarak düzenledikleri ve farklı İslam ülkelerinin Hac organizasyon başkanlarını ağırladıkları Bise toplantısının haccın taşıdığı ruha uygun çok güzel bir faaliyet olduğunun altını çizen Argun, “Bunun ete kemiğe bürünmüş bir halidir. Nitekim Kurban Bayramının üçüncü günü İslam aleminden 15’i bakan düzeyinde olmak üzere meşihat ve riyaset başkanları, Diyanet İşleri Başkanının daveti üzerine bir araya gelmiş ve bir akşam yemeği sofrası etrafında önce tanışmış ve önemli meselelerini imkan dahilinde müzakere etmiştir.” ifadelerini kullandı.
Argun, toplantıda başka coğrafyalarda yaşayan Müslümanların problemlerinin dile getirildiğini belirterek, “Adeta ifade edilmese bile o masa, etrafındaki her bir yetkilinin bu ümmetin bir ferdi olduğunu, Peygamber Efendimizin bizi, bir insan vücuduna benzettiğini ve herhangi bir organın rahatsızlanmasının diğer organlar tarafından da bu rahatsızlığın hissedilmesi, acısının paylaşılması, o acı giderilmeden rahatlığa kavuşamayacağımızı bize hatırlatmış oldu. Yemen'deki kardeşlerimizin devam eden sıkıntıları, Hindistan'da azınlık olarak yaşayan Müslümanların maruz kaldıkları zulümler, Sri Lanka’daki kardeşlerimizin yaşadıkları zorluklar bize onların da bu ümmetin bir parçası olduğunu hatırlattı. Bu anlamda Diyanet İşleri Başkanlığının bu Bise toplantısı haccın ruhuna fevkalade uygun bir faaliyettir ve bunun da katılımcılar nezdinde bu şekilde makes bulduğunu orada en üst seviyeden görmüş olduk.” şeklinde konuştu.
“Bizim üst kimliğimiz, ümmet olma şuurudur”
Ümmet kelimesinin farklı kullanım şekilleriyle beraber Kur'an-ı Kerim'de 64 yerde geçtiğini aktaran Argun, “Bir kelimenin ilahi bir metinde çok sayıda kullanılmış olması onun ehemmiyetine işaret eder. Dolayısıyla her ne kadar farklı ülkelerde yaşayan Müslümanlar ulus devlet kalıplarıyla düşünüyor ve hareket ediyor olsa dahi İslam’ın bize kazandırdığı bir üst kimlik var. Bu üst kimlik, ümmet olma şuurudur. Konuşmamın başında ümmet olmanın en güzel tecelligahlarından bir tanesinin kesrette vahdet olduğunu ve bunun da hacda müşahede edildiğini ifade etmiştim. Buna bir tane daha ilave ediyorum. Ümmet olmanın en önemli vasıflarından bir tanesi de bu ümmetin görüş ayrılıklarının bir rahmet vesilesi olması meselesidir. İnsanlar aynı dine, aynı mezhebe mensup olsalar dahi farklı düşünebilirler. Meselelere farklı şekillerde yaklaşabilirler. “Ümmetimin ihtilâfı rahmettir”in en güzel tecelli ettiği ibadet hac menasikidir.” değerlendirmesinde bulundu. Argun, haccın ihtilaf etmenin ümmet olmaya engel bir durum teşkil etmediği mesajını da taşıdığının altını çizerek, “Bizler, fer'i meselelerde ihtilaf edebiliriz, bu rahmettir. Söz gelimi İslam alimlerinin cemeratta şeytan taşlamanın vakti konusunda farklı görüşlere sahip olması izdihama ve can kaybına sebebiyet vermeme adına bir rahmettir. Dolayısıyla ihtilaf ettiğimiz hususlar olabilir ama ümmet olma ortak paydasında mutlaka ittifak etmemiz gerekir ve ümmetin ortak sorunlarına karşı en azından bir tavır ve bir duruş ortaya koymamız gerekir. Bazen kişinin görüşü değil, duruşu önemlidir. Ümmet olma konusunda da en azından bizim hangi görüşte olursak olalım Müslümanların varlığına yönelik bir tehdit söz konusu olduğu zaman Müslümanca bir tavır sergilememiz gerekir. Hac ibadetinin özünde bu mesajlar var.” diye konuştu.