Eski bir Anadolu efsanesidir. Kral Midas, tanrı Pan ve Apollon arasındaki bir musiki yarışmasından Pan’ı başarılı bulup seçtiğinden, Apollo tarafından cezalandırılır.
Efsaneye göre musikide üstün meziyete sahip Apolon, kendisinden ziyade Pan’ın seçilmesinden dolayı; ‘güzel müziği ayırt edemeyen kulak insan kulağı olamaz, sana eşekkulağı yakışır.’ Diyerek Midas’ın kulağını eşekkulağına dönüştürmüş.
Midas’ın kulakları uzar. Utancından uzun müddet sarayından çıkmaz, hatta kulağını uzattığı saçlarıyla örtmeye çalışır. Nihayet saçını kestirmek için berbere gitmek zorunda kaldığında, kulağını berber görür. Kral berbere sıkı sıkı kimseye söylememesi konusunda tembihatta bulunur, bulunur bulunmasına ama bu sır berberi iyice gerer. Daha fazla gizleyemez. Bir gün bataklığa giderek bir çukur kazar ve kazdığı çukura üç kez, “Midas eşekkulağı olmuş” der. Orada biten ot, esen rüzgâr vasıtasıyla bu sırrı her tarafa yayar. Ne kadar saklarsa nafile, hadise dal budak salar. Bütün ülkede her yel sestiğinde, bataklıkta biten sazlar bu sırrı gelen geçene yayarlar. Artık Midas’ın eşekkulaklı olduğunu herkes bilir.
Bu efsaneyi yıllar önce Hüsrev Hatemi’nin “Yozlaşmadan Uzlaşmak” isimli eserinden okumuştum. Aklımda kaldığı kadarıyla aktardım.
Hatemi tarih ve kültürümüzden utanan, Batı hayranlığı güden insanlar için yorum yapmış. Bende hayatta hiçbir söz ve işin gizli kalamayacağı bağlamında ele aldım.
Bilinen o ki, şu gök kubbede söylenen ve yapılan hiçbir iş gizli kalmıyor/kalmamıştır da. Yapılan ve söylenenin er veya geç ortaya çıkma gibi bir yönü vardır.
İnsanlar duruma ve mekâna göre kimlik ve kişiliklerini gizlemekle, başkalarına yaranmakla, bilinen gerçekleri saklamakla, bir yere varamayacağını anlamalıdır. Fanilere yaranma sevdasından vaz geçip Yüce Yaratıcıya yaranmaya çalışmalıdır.
Öyleyse, insan yapacağı işi, söyleyeceği sözü ifade etmeden iyi düşünmeli, yapılanın ve söylenenin ne getirip ne götüreceğini iyi düşünmelidir.
Söz uçar yazı kalır düsturundan hareketle, insan söylediklerine olduğu kadar yazdıklarına da çok dikkat etmelidir.
Doğru olanı takdir, yanlış olanı tenkit, olması gerekeni de teklif yapmak suretiyle yazmalı ve söylemelidir. Daha değişik bir ifadeyle tabasbusculuk, cerbeze, mübalağa, yalan ve iftiradan uzak, hakkaniyetle yazması ve söylemesi gerekir.
İnsan inandığı doğruları, doğru bildiği hakikatleri, doğru şekilde söylemeli ve kaleme almalıdır. Yaptıklarımızın gizli kalmayacağını, yeri geldiğinde bir şekilde karşımıza çıkacağını düşünerek yazıp söylemeliyiz.