İman eden kalplere hitap eden ayette, Cahiliye Araplarının alışageldikleri ve müminlerin uzak durması gereken şeytan işi pisliklerin neler olduğu açık bir şekilde ilan edilmektedir. Allah (c.c.), mümin kullarını cahiliye toplumundan ayırmış, onları arındırmış, saf bir kalbe, temiz bir hayata bürünmelerini ferman buyurmuştur. Ayette yasaklanan hususları mealen okuyanlarımız yasaklanan bu hususların bazılarını tereddütsüz anlamaktalarsa da bazılarını ya hiç anlamamakta ya da güçlük çekerek anlamaktadırlar. Evet, ayette aklı yerinden götüren içki yasaklanmış, aileleri dağıtan ve zengin olma gayesiyle başlayıp kimi zaman iflasla kimi zaman da intiharla neticelenen kumar nehiy edilmiştir. Ancak “Bu dikili taşlar ya da şu fal okları da ne oluyor?” gibi sorular ayetin mealini okuyan bazı kardeşlerimizin zihnine takılmaktadır.
“Dikili taşlar”dan maksat Arapların, üzerinde putlar adına kurban kesmek için Kâbe’nin etrafına diktikleri taşlardır (Taberî, VI, 75). Bir yoruma göre; burada, huzurunda kurban kesilen putların kendileri kastedilmiştir (İbn Atıyye, II, 232). Yani o taşlara tapmak haram olduğu gibi o dikili taşlar adına kurban kesmek de haram kılınmıştır. Kesmenin ötesinde de kesilen hayvanın eti Allah’tan başkası adına kesildiği için haram kılınmıştır. Şirki yerle bir eden bu din, elbette ki şirkin emaresini de köküne kadar kazıyacaktır.
Fal oklarının haram kılınması da dikili taşların haram kılınmasına benzer bir hüviyet arz eder. Ancak biraz daha geniş maksatlı olduğunu söylemekte ve çerçevesinin daha geniş olduğuna dikkat çekmekte fayda var. Şöyle ki bu ayet ile fal oklarıyla alakalı üç şeyin haram kılındığını söyleyebiliriz. Birincisi; fal oklarıyla bir putun huzurunda kura çekilmesi ki bu kura ile gayba ait bir bilgi talebi yahut bir anlaşmazlığın çözümü hedeflenmektedir. İkincisi; akla değer vermeksizin doğruyu ve yanlışı bulabilmek içi fal oklarına başvurmaktır. Üçüncüsü de kazanmanın meziyet ve liyakate dayanmadığı sadece şansa dayandığı bir surette çekiliş sonucu kurbanlık hayvan taksimatıdır. Ayette bütün bunlar yasaklanmıştır (Mevdûdî, I, 453).
Şimdi başlığımızı neden bu şekilde seçtiğimiz ve ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Fal oklarının hüviyetini teşkil eden bu üçüncü hususu biraz daha açmadan evvel şeytan işi birer pislik olması hasebiyle şeytanın insana yaklaşımlarını kısaca ele alalım.
Bakalım şeytan, Allah’ın kullarını yoldan çıkarmak için hangi suretlerde yaklaşmayı deniyor: “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” (A’râf 8/17). Burada bizim altını çizmek istediğimiz nokta tam olarak şeytanın sağımızdan yaklaşmasıdır. Peki, Şeytan’ın sağımızdan yaklaşması ne demek? Elbette ki onun sağdan yaklaşması; şerri hayır, batılı hak, kötüyü iyi, münkeri maruf, zulmü de hakkaniyet olarak göstermesidir. Allah (c.c.), şeytanın bizler için apaçık bir düşman olduğunu ilan etmiş (Fâtır 35/6; Yâsîn 36/60) ve onun aldatmalarına kanmamamız için bizleri uyarmıştır (A’râf 8/27). Evet, şeytanın aldatmalarına kanmamak, bizden evvelkileri kandırdığı gibi bizleri de kandırmasına müsaade etmemek üzerimize düşen bir görevdir. Şeytan, insanları Allah ile aldatmayı bile deneyecektir (Fâtır 35/5). O’nun rahmetini, vesvesesinde vesile kılacak, başkalarının işlediği günahları hatırlatarak kendi günahımızı görmezden gelmemizi sağlamaya çalışacaktır. Sağdan yaklaşması ve niyetimizin halis olduğuna inandırma çabası da elbette ki onun vazgeçilmezi olacaktır.
İşte tam bu noktada, şans oyunları dediğimiz, insanların çalışıp ve emek sarf edip elde etmedikleri bir kazanca sahip olmaları için apaçık düşmanımız harekete geçecek ve insanları aldatmak amacıyla sağdan yaklaşmayı deneyecektir. Çoğu zaman “şans oyunlarından elde ettiğin para ile ne yapmayı düşünüyorsun” sorularının muhatabı olan vatandaşımızdan; cami yaptırmayı, fakirlere dağıtmayı, hayır yapmayı, sokak hayvanlarına yardımcı olmayı gibi gayet iyi niyetler taşıdıklarını ifade eden cümleler duyuyoruz. Ancak bilinmelidir ki bu gibi niyetler bile ortadaki haramlığı bertaraf etmez. Modern fal okları dediğimiz şans oyunlarındaki elde edilen gelir ile hayır yapma düşüncesi eski Cahiliye Araplarında da vardı.
Ayette geçen kumar, dikili taşlar ve fal okları birbirinden bağımsız bir kimliğe sahip değillerdir. Araplar dikili taşların huzuruna gelir, fal oklarını kullanmak suretiyle kendi aralarında kumar oynarlardı. İnsanlar kurbanlarını getirir, keser ve kesilen etlerin kime verileceği fal oklarıyla belirlenirdi. Bu okların her birine bir isim verilmişti ve içlerinden güvendikleri bir kimseye kurayı çekmesi için oklar teslim edilirdi. On ok içerisinden sadece üçüne bir pay çıkmaz ve etlerin ücretini ödemek bu okların kendisine çıktığı kimselerin boyunlarına kalırdı, geri kalanlarına birden yediye kadar paylar çıkar ve onlar aldıkları payları fakirlere dağıtırlardı (Nesefî, I, 426). Hatta o elde ettikleri eti sahiplenmelerini zillet kabul ederlerdi. Günümüzde şans oyunlarını oynayıp elde edecekleri gelir ile de hayır hasenat yapacaklarını zannedenlere, ayette geçen fal oklarının mahiyetini de anlattıktan sonra nasıl farksız olduklarını görmelerine imkân veriyoruz.