Server-i Enbiyâ Muhammed Mustafa Efendimiz, hepimizin çocukken öğrendiği bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Birinizin elinde bir fidan varken kıyamet kopacak olsa bile derhal onu diksin.” (Müsned, III/184, 191)

Fidan umuttur. Geleceğe dair bir eylem ve iyiliği yeşerten bir inançtır. Ağacın tohumla ve fidanla başlayan yolculuğu, hayata nice anlamlar kattığı yıllar boyunca sürer gider. Hatta asırlık ağaçlar vardır, insanlarla konuşmaya devam eder. İstikrarın, sabrın ve güvenin sembolü olan gövdesi toprağa kök salarken, dalları taze yaprakların neşesiyle gökyüzüne uzanır.

Çevreye ve yeşile dair birçok sözü vardır Peygamberimizin. Çöl ikliminin hüküm sürdüğü bir coğrafyada yaşamış olmasından da kaynaklanan hassasiyetleri vardır. Arabistan’ın kavurucu sıcağında gölgeye öyle çok ihtiyaç duyulur ki Peygamberimiz, bodur ağaçların ve çalılıkların bile kesilmesini istemez. Dokunulmaz kıldığı “harem” bölgede mümkün olduğunca şehrin yeşillenmesi için emek verir.

Aslında okuduğumuz bu hadis de ilk bakışta bir yeşillendirme çalışmasının, ağaç dikme kampanyasının mottosu gibidir. Zaten ashab-ı kiram da bu şekilde anlamış, nebevi teşviklerden etkilenerek ağaç dikmiştir. Söz gelimi kendisini ağaç dikerken gören bir adam “Sahâbî olduğun halde sen de mi?” diyerek boş işlerle uğraştığını ima edince, Ebu’d-Derdâ (r.a.), “Hakkımda hemen hüküm verme! Çünkü ben, Allah Resûlü’nün (s.a.s.), ‘Her kim bir ağaç diker de ondan bir insan ya da Allah’ın yarattığı herhangi bir canlı yerse muhakkak bu, o kimse için bir sadaka olur.’ buyurduğunu işittim.” demiştir.

Hadiste yer alan “kıyamet kopacak olsa bile” şeklindeki detaya odaklanarak bir parça daha düşünelim. İnsan neden ağaç diker? Gölgesinden, meyvesinden, kerestesinden faydalanmak için diyeceksiniz. Peki, kıyamet kopuyorsa, bir adam elindeki fidanı dikse bile onun büyüme ve fayda sağlama imkânı olacak mıdır? Hayır. Zaten kıyametle her şeyin sonu gelecek, fidan da insan da bu dünyadaki hayatına veda edecektir. O halde hâlâ o fidanı toprakla buluşturmanın ne gibi bir anlamı olabilir?

Haklısınız, mübalağalı bir anlatım şekli kullanarak ‘son güne kadar ağaç dikin’ demiş olabilir Peygamberimiz. Ama burada asıl önemli olan, insanın ağaçla ilişkisini sadece kendi menfaatleri üzerinden düşünmemesi, tabir caizse, fidanın da haklarını dikkate almasıdır. Faydacı bir bakışla ‘ancak kendisine fayda sağladığı kadar’ tabiata değer veren ve onu devamlı sömüren bir insan için kıyamet koparken o fidanı dikmenin bir anlamı yoktur. Ama tabiattaki her varlık gibi fidanın da ‘yaşam hakkına ve özdeğere sahip olduğunu’ bilen, ağacı “Allah yarattı” diye seven bir insan için son demlere kadar hak ve sorumluluk dengesi işlemektedir. Fidan yaşamayı hak etmekte, insan da onu dikme sorumluluğunu seve seve üstlenmektedir.

Doğrusu insan, üzerine düşeni yapmakla mükelleftir. Allah’ın kendisinden beklediği iyilik davranışını yerine getirmekle, kulluğuna yakışır kararlar alarak uygulamakla mükelleftir. Sonrası Allah’a kalmıştır. Bu yapıp etmelerin neticesini yaratacak olan O’dur. İnsan niyet ve gayretinden sorumlu iken, takdir Allah’a aittir. Böyle bir bakışla, insanın vazifesi doğayı korumak, emanetin gereğini yerine getirerek çevreye zarar vermekten kaçınmaktır.

Bugün çevre deyince, çevre sorunları ya da doğanın tahribatı deyince Gazze gelmeli aklımıza. En ağır silahların kullanıldığı, ölüm makinalarının toprağı kuruttuğu Gazze…

Çocuklarla birlikte ağaçların da öldüğü Gazze…

Filistin’de yıllar yılı devam eden işgal, zeytinlikleri de bitirdi, Müslümanları da…

Bombaların toprağa karışan ölümcül kimyasal etkileri onlarca yıl silinmeyecek! Suyun berrak ve temiz günlerine hasret onlarca yıl yaşanacak Gazze’de! Havaya karışan gaz bulutları annelerin ciğerlerine dolacak!

Çevrecilerin Gazze için yürümesi gerekmiyor mu?

Çevrenin Gazze’de katledildiğini tüm dünyaya ilan etmek gerekmiyor mu?

Filistin’de savaşın gölgesinde kaç fidan dikilebildi ya da kaç körpe fidan kıyameti gördü, sormamız gerekmiyor mu?

Fidan umut ise,

Bizim Gazze için daima canlı kalan bir barış umudumuz var ise,

Elimizdeki fidanı vakit kaybetmeden dikmemiz gerekmiyor mu?