Dünyayı ve dünyadaki her şeyi, gökleri ve oradaki bütün varlıkları insanların hizmetine yaratan Yüce Allah, yine insanların saadeti için rehber ve yol gösterici olarak kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Ancak hiçbir zaman altından kalkamayacağı bir yükle kullarını sorumlu kılmamış, sadece insanların iyiliğini murad etmiştir.

"Allah insanlar için kolaylık ister, güçlük çekmelerini istemez."

"Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz." (Bakara,185, 286)

İslam'ın özünü oluşturan helal ve haramlar incelendiğinde de; can, mal, akıl, din ve neslin korunmasının amaçlandığı net bir şekilde görülür.

Kur'an der ki;

“Ey Muhammed! De ki: "Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve sınırı aşmayı, bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır."

"Peygamber onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder; yine onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar." (Araf,33,157)

Haram ve helalleri belirlemek sadece Allah’a aittir. Bununla ilgili Kur’an şöyle buyurur;

"De ki: “Allah’ın kulları için yarattığı süsü, temiz ve iyi rızıkları kim haram kıldı?" (Araf,32)

"Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allah adına yalan söyleyerek yasaklayanlar muhakkak ki ziyana uğramışlar, yoldan sapmışlardır." (Enam,140)

"Ağzınıza geldiği gibi yalan yanlış konuşarak, “Bu helaldir, bu haramdır" demeyin; çünkü Allah hakkında asılsız şey söylemiş olursunuz. Allah hakkında asılsız şey söyleyenler de kesinlikle iflah olmazlar." (Nahl,116)

"Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve güzel şeyleri haram saymayın, sınırı da aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez." (Maide,87)

"Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi kendine niçin haram ediyorsun?" (Tahrim,1)

Hz. Peygamber de buyurur ki;

"Helal bellidir; haram da bellidir." (Müslim, Müsâkât,107)

"Helal, Allah'ın Kitabı’nda helal kıldıklarıdır. Haram da Allah’ın Kitabı’nda haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey demedikleri ise müsamaha gösterdiği şeylerdendir." (Tirmizî; İbn Mâce)

Ayetler ve hadislerin ışığından yansıyan sonuca göre, insanların kendi kafalarına göre bir şeye helâl veya haram demeleri haddi aşmak ve Allah’ın kabul etmediği davranıştır. Bu nedenledir ki, sırat-ı müstakim yolunda rahat yürüyebilmek için Kur’an’da zikredilen haramları ve emirleri bilmek önemlidir.

İşte Kur’an’da geçen haramlar;

Allah’a ortak koşmak.

Haksız yere bir kişiyi öldürmek.

Geçim endişesi nedeniyle çocukları öldürmek.

Kendini öldürmek, intihar etmek.

Savaştan kaçmak.

Zina yapmak.

Eşcinsellik.

Falcılık/büyücülük yapmak.

Yalan söylemek ve iftira atmak.

Yalan şahitlik yapmak.

Domuz eti, kan ve leş yemek.

İçki içmek.

Hırsızlık yapmak.

Kumar oynamak.

Rüşvet alıp vermek.

Faiz parası yemek.

İsraf yapmak.

Emanete ihanet etmek.

İnsanları çekiştirmek.

Bilgisiz konuşmak.

İnsanlarla alay etmek, dalga geçmek.

Kur’an’da geçen Yüce Allah’ın başlıca emirleri de şunlardır;

Sadece Allah kul olmak.

Namaz kılmak.

Zekat vermek (Zengin olanlar).

Oruç tutmak (sağlıklı olanlar).

Hacca gitmek (zengin ve yolculuğa gücü yetenler).

Anne babaya iyi davranmak.

Ölçü ve tartıda dürüst olmak.

Adaletli olmak, adaleti ayakta tutmak.

Emaneti ehline vermek (liyakat)

Ahiret yurdu ve dünya için çalışmak.

İnsanlara iyilik yapmak.

Sözünde durmak.

Örtünmek.

Gençleri evlendirmek.

Kur’an’da sayılan haramların bir çoğu, inanmayan insanların bile kendisini koruduğu ve yapılmasını çirkin bulduğu, bir kısmı ise kendisi yapsa bile tavsiye etmediği davranışlardır. İçki içen veya kumar oynayan baba, çocuğunu ve ailesini içki ve kumardan korumaya çalışır, kimseye de tavsiye etmez. Dolayısıyla, hırsızlık, insan öldürmek, rüşvet, ihanet, aldatmak gibi fıtratın kabul etmediği davranışlardan kendisini koruyan; adalet, emanet, iyilik yapmak ve dürüst olmak gibi emirleri uygulayan kimse büyük oranda İslam’ın kurallarına fiilen uymuştur. İman edip, namaz gibi Allah’a karşı ibadetleri yerine getirir ve insan haklarını korumaya yönelik Allah’ın emir ve yasakları hakkında titizlik gösterirse Müslümanlığı hayata geçirmiş demektir.

Ancak ne yazıktır ki, din adına söylenen ve Kur’an’a ters olan hurafe sözler ve hurafeleri fırsat bilen İslamofobi faaliyetleri İslam hakkında, yaşanmaz bir din izlenimi vermekte ve gençlerin Allah’tan uzaklaşmalarına sebep olmaktadır. Tabi ki gençleri Allah’ın yolundan saptıran sebepleri sadece hurafecilere yıkmak da sorumluluktan kurtarmaz. İlim ehli bilginlerin meydanları boş bırakmamaları gerekir. Çünkü, oluşan boşluğu birileri mutlaka doldurur ve telafisi imkansız zararlar verir.

İslam’da yeri olmayan hurafe sözlerin tehlikesine dikkat çeken Peygamberimizin şu uyarısı çok manidardır;

“Kuşkusuz Allah, ilmi kullarının arasından çekip almaz. Bilakis alimlerin vefatıyla ilmi alır. Sonunda hiç âlim kalmayınca, insanlar cahil kimseleri önder edinirler. Onlara birtakım sorular sorulur, onlar da bilgisizce fetva verirler. Böylelikle hem kendileri sapar hem de (insanları) saptırırlar.” (Buhârî, İlim, 34)

İlim ehli Peygamber varislerinin, sahih din bilgisiyle her platformda kendilerini daha canlı göstermeleri gerekmekle birlikte, insanların da din konusunda bilgilerine başvurdukları kimseleri araştırmaları gerekir. Bilinmelidir ki, her söz doğru değildir. Hele, yalan dolanın hızlı yayıldığı teknoloji çağında, özellikle dinle ilgili söylenenleri elekten geçirmeden kanaat belirtmek yanıltıcı olur.

Din konusunda söylem birliğinin olması da önemlidir. Kur’an ve Peygamberimizin sahih sözleri ölçü alındığında büyük oranda söylem bitliği oluşur. Hz. Peygamber hayatta iken bile, söylemediği halde onun adına sözler uydurulduğu ve din hakkında çelişki oluşturarak insanların kafası karıştırılmaya çalışıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla, Peygamberden sabit olmayan uydurulmuş sözleri vaaz olarak nakletmek, o sözleri uyduranlara hizmet etmekten ve hedeflerine ulaşmalarına aracı olmaktan başka bir

Bilgisiz ve cahilce din hakkında konuşmak,

Peygamberimiz, yolculuktan önce, Ebû Musa el-Eş'arî ile Muâz'ı Yemen'e uğurlarken, onlara halka karşı nasıl davranacakları hususunda bazı uyarılarda da bulunmuştu: Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin ve hüküm verirken birbirinizle uyum içinde olun!”

Bu bağlamda, doğruyu yanlışı ayırt etmek için Kur’an’ın gönderiliş amacını bilmek çok önemlidir. Kur’an’ın koyduğu kırmızı çizgiler vardır. O çizgiyi çiğneyen haddi aşmıştır.

Din, Kur’an ile tamamlanmıştır. İlave ve çıkartma kabul etmez. Kur’an’da Yüce Allah, “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım”(Maide,3) buyurarak, dinle ilgili söylenmesi gerekenleri Hz. Muhammed’e bildirdiğini ve onu son peygamber olarak gönderdiğini açıkça duyurmuştur.

Kur’an, insanlara Allah’ı tanıtıp sadece O’na kul olmayı emreder, din konusunda Allah’a ortak kabul etmez, dünyada barış ve güveni hakim kılmayı amaçlar ve cennete giden yolu öğretir.

“İnsanları Allah’a çağıran, din ve dünyaya yararlı iş yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden kimin sözü daha güzeldir?” (Fussılet,33). Dolayısıyla, Allah’tan başkasına çağıranlar ve onlara kanıp umut bağlayanlar, dini ve dünyayı tahrip edenler Allah’ı tanıyamamıştır.

Kur’an, Müslümanları bölük paça edenleri ve fitne çıkaranları reddeder. Bununla ilgili Kur’an şu uyarıyı yapar;

“Ey Muhammed! Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.”(Enam,159)

“Şirke sapanlardan, dinlerini parçalayıp her bir grubun kendindekini beğendiği fırkalara ayrılanlardan olmayın.”(Rum,32)

“Hep birlikte Allah’ın ipi Kur’an’a sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın.”

“Parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayınız. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmran,103,105). Dolayısıyla, insanları bölük parçaya ayırmak, toplumun huzur ve güvenliğini bozmak, şahsiyetlerini yüceltme uğruna gruplar oluşturmak Allah’a davet değildir. 

Kur’an, sadece uyarıcıdır. Kimseyi zorlamaz, kişi kendisi istemedikçe kimse kimseyi de hidayete erdiremez. Hidayet Allah’a aittir, O da isteyene verir.

“Ey Peygamber! Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin.” (Kasas,56)

“Eğer rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup insanları zorlayacak mısın!” (Yunus,99). İslam kimliğiyle ortaya çıkanlar da, hem güzel örneklikle hem de Kur’an’ın öğrettiği metodla davet görevini yerine getirirler;

“Rabbinin yoluna hikmetle (delille) ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış.” (Nahl,125)

Kur’an’ın, sert bir üslupla uyardığı bu yasakları dikkate almadan, din konusunda Allah’a ortaklık yapanlar, dini bölük parçaya ayırıp kendi grubundan olmayanları tekfir edecek kadar haddi aşanlar, Allah’ın helal dediğine haram, haram dediğine helal diyerek dini tahrif edenler,  hem kendileri Allah’ın yolundan sapıyor hem de insanları saptırıyorlar.

Sonuç itibariyle, fıtratı bozulmamış ve insanlığı kaybolmamış kimseler için İslam, yaşanması kolay bir dindir. İslam’ın güzelliğini ve kolaylığını gölgeleyen hurafe engelleri de aşılırsa, kulun Allah ile buluşması daha kolay olacaktır.