"O gün zulmeden herkes yeryüzündeki bütün servete sahip olsa, azaptan kurtulmak için elbette onu feda eder. Ve azabı gördükleri zaman için için yanarlar. Aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez." (Yunus,54)
Ayet, kıyamet gününde yaşanacak korku ve bunalım hallerini önceden haber veriyor. Allah’ı ve kıyamet gününü inkar ederek dünyasını yaşayıp, kıyamet günü tekrar dirildikten sonra gerçekle yüzleşen zümrenin yaşayacağı pişmanlığı anlatıyor ve yaşadığı bu hazin durumu da, kendisininin kendisine yaptığı zulüm olarak tanımlıyor. Önceki ayetlerle münasebetine bakıldığında, buradaki zulüm kelimesinin inkar anlamında kullanıldığı anlaşılıyor ki, tefsirlerin yorumu da bu yöndedir. Zira Allah ve ahiret inancını yok saymak, insanın kendisine yaptığı bir zulümdür, haksızlıktır.
Allah, doğru ve yanlışın ayırt edilmesi için Kur’an’ı ve onu öğreten Peygamber göndermekle birlikte, her insana akıl nimeti vermiştir. Kur’an’a yüzünü dönmüş ve aklını da kullanmayıp gözü kapalı başkalarına uyarak yolunu çizenler, kıyamet günü gelip çattığında, arkasına düştüğü önderlerini suçlamaya kalkacaklar, ancak kendilerini kurtarmaya yaramayacaktır. Dolayısıyla, o gün herkes hakkında adaletle hüküm verileceği ve kimseye haksızlık yapılmayacağına da dikkat çekiliyor.
Kur’an’ın başka ayetlerinde konu daha geniş halde şöyle nakledilir;
“Sen o zalimleri Rablerinin huzurunda, tutuklanmış halde birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Zayıf sayılanlar büyüklük taslayanlara şöyle derler:
'Siz olmasaydınız, hiç kuşkusuz biz iman ederdik.'
Büyüklük taslayanlar zayıf sayılanlara:
'Size doğru yol gösterildikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, günah işleyenler sizsiniz' derler.
Zayıf sayılanlar da büyüklük taslayanlara şöyle cevap verirler:
'Hayır! Gece gündüz işiniz tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah’ı inkar etmemizi emrederdiniz.
Sonunda azabı görünce için için yanarlar. Onlar ancak yapıp ettiklerinin karşılığını görürler.” (Sebe,31-33)
“İşte o gün gerçek egemenlik Rahmân’ındır ve o gün inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır.
O gün, dünyada iken haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: “Keşke peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım! Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim!
Meğer bana uyarıcı Kur’an geldikten sonra, o dost bildiğim kişi bu Kur’an’dan beni saptırmış!” İşte şeytan insanı böyle çaresizlik içinde yapayalnız bırakır.” (Furkan,26-29)
Kur’an’ın öğütlerini yok saymış ve aklını da kiraya verip Allah’ın yolundan sapanlar ile kendileri gibi başkalarının da inkarcı olmalarına sebep olanlar, birbirlerini suçlayacaklar. Ancak, Allah’ın adaleti gereği herkes yaptığının karşılığını görecek, hiçbir kimse başkasının suçunu yüklenmeyeceği gibi, hiçbir kimsenin cezası da başka birine ödettirilmeyecektir. Yaldızlı sözlerle cahil beyinleri bulandıranlar suçlu olduğu gibi, Kur’an ayetlerine kulaklarını tıkayan, dinlediği sözleri akıl süzgecinden geçirmeyen ve sadece Allah aleyhinde söylenen iftiralara kulak verenler vebalden kurtulamaz.
Zulüm, bir şeyi ona ait olmayan yere koymak, hakkaniyet, adalet ve insaftan sapmaktır. Düşünen ve akleden insanın ait olduğu yer Allah’a ve ahirete iman makamıdır. İnkar eden kimse, ait olmadığı yere kendisini koyduğundan kendisine haksızlık etmiştir.
Adalet ve Zulüm birbirinin zıttıdır, biri varsa diğeri yoktur. Adalet dengeyi, zulüm kaosu ifade eder.
İnsan fıtratına yatkın dengeli inanç, Allah’ın emrettiği tevhid inancıdır. Bu sebeple inkarcı insan Allah’a göre, düşünce yapısında dengeyi yakalayamadığından kendisine haksızlık etmiştir. Aynı şekilde Yüce Yaratıcı, ticaret, yargı ve sosyal ilişkilerdeki dengesizlikleri de zulüm olarak nitelendiriyor;
Allah’a ortak koşmak (şirk) büyük zulümdür. (Enam,82)
Allah’ın yolundan insanları alıkoymak ve onu eğri göstermek zulümdür. (Hud,19)
Allah’a karşı yalan uydurmak, kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken, Allah’tan vahiy aldığını söyleyip insanları kandırmak en büyük zulümdür. (Enam,93)
Allah’ın ayetlerini yalan saymak büyük zulümdür. (Enam,157)
Adaletten ayrılmak zulümdür. (Nisa,58)
Cana kıymak zulümdür. (İsra,33)
Başkasının alınteri kazancını haksız yolla gasp etmek zulümdür. (Maide,39)
Boşanma aşamasında olan kadınlara zarar vermek ve haklarını çiğnemek zulümdür. (Bakara,231)
Haksız yere yetim malını yemek zulümdür.(Nisa,10))
Fitne çıkarmak zulümdür.(Enfal,25)
Zalimin yanında durmak zulümdür. (Hud,113)
İbadet etmek için mescitlere gitmek isteyenlere engel çıkarmak ve mescitleri harabeye dönüştürmek zulümdür. (Bakara,114)
Allah, insanlara saldıran ve onlara kötülük eden zalimleri sevmediğini çok defa Kur’an’da ifade eder. Buna mukabil merhameti ve adaleti gereği kendisini yok sayan kullarına da bu dünyada bir kısıtlama getirmez. (İnsan,3) Dünya onlar için de dönmeye devam eder. Ancak kıyamet gününde Allah’ı inkar etmenin karşılıksız kalmayacağını da önceden haber verir ve tercih noktasında insanı özgür bırakır. Bununla da kalmayıp, kıyamet günü karşılaşacağı manzarayı ve yaşayacağı pişmanlığı da önceden bildirir. İnkarcı öyle pişmanlık yaşayacak ki, yeryüzündeki bütün servete sahip olsa kurtulmak için feda edecektir, buyurur. Dikkat edilirse bu pişmanlık, Allah’ı inkar etmenin cezası, yani kişinin kendisine yaptığı bir haksızlığın cezasıdır.
Dolayısıyla, kendisine zulmeden o pişmanlığı yaşayacaksa, başkalarına zulmedenin o pişmanlıktan kurtuluşu hiç yoktur. Her türlü yalan, iftira, hile ve sahtekarlık yöntemlerini kullanarak cahil insanları Allah’ın dininden ve yolundan saptıranlar, başkasının canına, malına, şerefine ve inancına saldıranlar daha büyük pişmanlık yaşayacaklardır.
Zalimler azapla yüz yüze geldiklerinde, “Dünyaya geri dönmenin bir yolu yok mu?” diye feryat edecekler." (Şura,44)
İslam, zulüm sayılan kötülüklerden insanları kurtarmayı ve korumayı amaç edinir. O gün gelip çatmadan zulümden geri dönmeyi öğütler. Sonsuz hayat olan ahirete göre üç kuruşluk şu dünya menfaati gözetilerek en değerli varlık olan insanları hatta masum bebekleri kan ve gözyaşına boğmak, dünyanın geçici eğlencesi uğruna Allah’ı yok saymak akli selim insanın düşeceği konum değildir.