NEBE SÛRESİ
6/7- "Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da (yeri dengede tutan) kazıklar yapmadık mı?"
Yerküresi, üstünde insanların oturup kalkmasına, yatıp uyumasına elverişli olan döşeğe benzetilmiştir.
Dağlar da arzı dengede tutmak için çakılmış kazıklara benzetilmiştir. Çünkü dağlar yer yuvarlağının dengesini sağlamaktadır.
Dağların, içinde madenlerin bulunması, suların birikmesi, üstünde çeşitli bitki ve ormanların oluşması vb. sayılamayacak kadar çok jeolojik, biyolojik ve hayatî faydaları vardır.
21/22- “Şüphesiz, azgınlar için barınak olan cehennem pusu kurup bekleme yeridir.”
Cehennem, pusuda düşmanı gözetleyen bir savaşçı gibi tasvir edilmekte ve böylece günahkârlar âhirette kendilerini bekleyen büyük tehlike konusunda uyarılmaktadır.
40- “Kuşkusuz biz insanın önceden yapıp ettiklerini karşısında göreceği ve inkârcının, ‘Keşke toprak olsaydım!’ diyerek dövüneceği gün gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı sizi uyardık.”
O gün, baktığınızda karşınızda göreceğiniz şey, bu dünyadayken oraya gönderdikleriniz, yani kendi imanınız ve amelinizdir. O gün, inançsızların toprak olmayı insan olmaya yeğleyecekleri dehşetli bir gün olacaktır.
ABESE SÛRESİ
33- “Kulakları sağır eden o ses geldiğinde.”
34/36- “İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar.”
Kıyamet gününde evrende meydana gelecek olan olaylar korkunç sesler çıkaracağı için ona 33. âyette “sâhha” adı verilmiştir.
O gün geldiğinde aralarında akrabalık bağı bulunanların birbirinden kaçışının sebebi çeşitli şekillerde izah edilmiştir:
a) Kıyamet olayları herkesi dehşete düşüreceği için o ortamda insanların birbirini düşünmeleri mümkün değildir; herkes kendi başının derdine düşer.
b) Akrabalıktan doğan hakların isteneceği endişesiyle insanlar birbirinden kaçarlar.
c) Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu görmesin diye onlardan kaçar.
d) İnsan, akrabasının içinde bulunduğu kötü durumu görmesine rağmen onlara yardım edemeyeceğini ve başlarına gelenlere engel olamayacağını bildiği için kaçar.
TEKVÎR SÛRESİ
1-4 “Güneş dürülüp karardığında; Yıldızlar dökülüp söndüğünde; dağlar sökülüp yürütüldüğünde; doğuracak develer başı boş bırakıldığında.”
Gebelik süresi 10 ayını doldurmuş; fakat henüz doğurmamış olan develeri Arap toplumu en değerli mal olarak görürdü.
Temsilî olarak kıyametin şiddetiyle karşılaşan insanın, böylesine değerli mallarına dahi ilgi göstermeyeceğini ifade eder.
5-“Yabani hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde.”
Ya kıyametin şiddetinden dolayı yabani hayvanların bile deliklerinden ve yuvalarından fırlayıp birbirlerinden ve insanlardan korkmadan dehşet içinde bir araya toplanmaları veya bu büyük felâketin tesiriyle kitleler halinde ölmeleri, cesetlerinin üst üste yığılması hususuna işaret edilmektedir.
“Yabani hayvanların birbirlerinden haklarını almak üzere bir araya toplanması” anlamına geldiğini söyleyenler de vardır.
6-“Denizler kaynatıldığında.”
Denizlerin kaynatılması, şiddetli sarsıntı neticesinde yerkürede meydana gelecek olan derin çatlaklardan dışarı püsküren magmanın, lav kütlelerinin deniz sularını ısıtıp kaynatması yahut dünyanın şiddetle sarsılmasının ve dağların parçalanıp yok olmasının doğal sonucu olarak denizlerin birbirine karışması ve tek deniz haline gelmesi kastedilmektedir.
8/9- “Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda.”
Âhirette sorgulama başladığında katiller öldürdükleri kızlarıyla birlikte mahkemeye getirilecek ve hesaba çekileceklerdir.
Kimi alimler bu âyet hakkında şu yorumu yapar: Evlat katli öyle büyük bir suç ki, bu suçu işleyen kişi muhatap alınmayacak kadar değersiz olduğu için öldürdüğü kızına bu soru sorulacak.
MUTAFFİFÎN SÛRESİ
25/26- “Onlara mühürlenmiş, mührü de misk olan nefis bir içki sunulur. Yarışanlar, işte bunlar için yarışsınlar.”
27/28- “O içkinin karışımı tesnîmden, yani Allah’a yakın olanların içecekleri bir kaynaktandır.”
Burada müminlere “mühürlenmiş, mührü de misk olan nefis bir içeceğin”, bir başka yoruma göre de “içince ağızda misk kokusu bırakan bir içeceğin” sunulacağı bildirilmektedir.
Sâffat sûresinde (37/47) cennet içkisi tanıtılırken “İçenleri sarhoş etmez” buyurulmuştur.
Cennet içkisi tanıtılırken onun karışımının tesnîmden olduğu ifade edilmiştir. Tesnîm, iyiler için hazırlanmış bir cennet nimeti olup onun mahiyetini Allah’tan başkası bilemez.
Tefsirlerde tesnîm, “Allah’a yakın olanların içecekleri bir kaynak” olarak açıklanır.
Rahîk-i Mahtûm ve Tesnîm sularına kavuşan bahtiyarlardan olma niyazında bulunmak bu nimetlere kavuşma açısından önem arz etmektedir.
A’LÂ SÛRESİ
Kaynaklarda, Hz. Peygamber’in A‘lâ Sûresi’ni okumaktan büyük tat aldığı; özellikle vitir ve Cuma namazlarında okuduğu bildirilmektedir.
4/5- “Yeşil bitkileri çıkartan, sonra onları kapkara bitki kalıntısı haline getiren (Rabbinin adını an).”
Bu âyetler, Allah’ın baharda yeşil bitkileri bitirip vakti gelince onları kapkara bitki kalıntısı haline getirmesi şeklinde de açıklanmıştır.
Günümüzdeki bazı yorumcular 5. Âyetin, kömür madeninin teşekkülüne işaret ettiğini ileri sürmüşlerdir.
Buna göre ilâhî kudret önceleri her türlü bitkiyi, ağacı yetiştirip uzun zaman sonra bunları kömür haline getirmiştir, âyet bu olayı ifade etmektedir.
Zira kömür yataklarının önceki jeolojik dönemlerde yaşamış olan dev bitkilerle ormanların geçirdiği değişikliklerin ardından yer altında basınç ve ısı etkisiyle kömüre dönüşmüş olduğu bilinmektedir.
Cansız madde olan taş ve topraktan yemyeşil otların ve ormanların çıkması nasıl Allah’ın kudretini gösteren bir olaysa onların zamanla taş kömürüne dönüşmesi de öylece O’nun kudretini gösteren bir olaydır.
ĞÂŞİYE SÛRESİ
5- “Kendilerine kaynar su pınarından içirilir.”
6-“Onlar için kuru, dikenli bir bitkiden başka yiyecek yoktur.”
7-“O da ne besler ne de açlığı giderir.”
Kur’an’da, genellikle insanlarda bir korku ve kaygı uyandırıp günahlardan uzaklaşmaya teşvik etmesi için cehennem ve oradaki şartlar dünya hayatında korku, acı, nefret, tiksinti vb. duygular veren bazı olaylar, durumlar, maddeler için kullanılan kelimelerle, isimlerle anılmış, bu yönde tasvirler yapılmıştır.
Ancak âhiret hayatı gayb âleminden olduğu için orayla ilgili tasvirlerden, nimet veya sıkıntıların dünyadakilerin aynısı olduğu gibi bir sonuca varmak gerekmez. Müminler bunlara inanır, mahiyetini ise Allah’ın bilgisine havale ederler.
FECR SÛRESİ
15- “İnsan var ya, Rabbi ona imtihan için ikramda bulunduğunda ve onu nimetlere boğduğunda, :Rabbim bana ikram etti’ der (mutlu olur).”
16- “Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise ‘Rabbim beni önemsemedi’ der (mutsuz olur).”
Yüce Yaratıcı, birini çeşitli yeteneklerle donatıp bol nimete kavuşturduğunda o, bu nimetlerle bir sınamadan geçirildiğini düşünerek şükrünü yerine getirmesi gerekirken sadece kuru bir lâf olarak “Rabbim bana lütfetti” deyip elindekiyle mutlu olmaya bakar.
Sahip olduğu nimetlerden başkalarını yararlandırarak onların da bu mutluluğa ortak olmaları yönünde bir gayret göstermez.
Fakat aynı insan rızkında bir daralma olduğunda bunun da bir hikmet gereği meydana geldiğini düşünerek sabretmesi gerekirken o, kendisinin Allah tarafından göz ardı edildiği ve haksızlığa uğradığı iddiasında bulunma anlamına gelebilecek davranışlar içine girer, yakınıp sızlanmaya ve isyan etmeye başlar.
27- “Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan!”
28- “Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.”
29- “Böylece has kullarımın arasına sen de katıl.”
30- “Cennetime gir!”
Bu âyetlerde, “Ona âhirette şöyle seslenilecek” gibi bir ifadeye yer verilmeden, doğrudan insana hitap edilmesi, Cenâb-ı Hakk’ın salih kullarına çok güzel bir iltifatıdır.
Allah Teâlâ’nın cennetine kabul ettiklerini “Benim kullarım” diye anması iltifatların en güzelidir. “Bütün nimetlerden daha üstün” olduğu bildirilen durum ise müttakî kulların âyetteki bu “rıdvân”a erişmeleridir.
Nefs-i mutmainne derecesine ulaşan insan için en büyük saadet, Rabbini kendisinden hoşnut etmiş, Rabbi tarafından ödüllendirilerek kendisi de O’ndan hoşnut kalmış olmasıdır.
İNŞİRAH SÛRESİ
5- “Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”
6- “Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var.”
Yüce Allah, Rasûlü’nü ve müminleri teselli edip gönüllerini rahatlatmak için bu âyetleri indirerek sıkıntılardan sonra ferahlığın ve başarının geleceğini müjdelemiştir.
Rivayete göre bu sûre inince Hz. Peygamber, bu âyetlerde güçlüğün yanında kolaylığın da bulunacağının iki defa zikredilmesini göz önüne alarak kendisine inananlara, “Müjdeler olsun! Size kolaylık geldi; artık bir güçlük iki kolaylığa asla galip gelemez!” buyurmuştur.
7-“ O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul.”
Önemli işlerden birini tamamlayınca ardından başka bir işe yönel ki böylece bütün vakitlerini önemli işlerle değerlendirmiş olasın.
İnananlarınbütün vakitlerini hayırlı ve yararlı faaliyetlerle değerlendirmeleri, ibadet, dua gibi dinî faaliyetlerin de; dünyevî faaliyetlerin de hakkını vermeleri istenmiştir.
1- “Ve yalnız Rabbine yönel.”
Bu âyette kişinin, her işini öncelikle Allah’ın rızasını gözeterek yapması, ne diliyorsa O’ndan dilemesi, ne istiyorsa O’ndan istemesi emredilmiştir.
(Bu metin DİB Kur’an Yolu Tefsiri isimli eserden istifade edilerek hazırlanmıştır.)