MÜLK SÛRESİ
19- “Üstlerinde kanatlarını aça kapaya uçan kuşları hiç görmediler mi? Onları (havada) Rahmân’dan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.”
Yer çekimine rağmen kuşların gökyüzünde kanat çırparak uçması, her gün gördüğümüz için önemini gözden kaçırdığımız, gerçekte ise Allah’ın sanat ve kudretini gösteren hârika olaylardandır. Kuşlara bu yeteneği veren Allah’tır.
Burada Allah’ın merhametini yansıtan Rahmân isminin kullanılmış olması, varlık düzeninin Allah’ın rahmetinden bir yansıma olduğuna işaret eder.
30- “Bir de şunu sor: ‘Suyunuz çekiliverse size yerden kaynayan suyu kim getirebilir?’”
Rızıkların en önemlisi ve hayatın ana unsuru olan suyun yerin derinliklerine çekilmesi halinde Allah’tan başka yeryüzünde su yaratacak bir gücün bulunmadığına işaret edilerek, inkâra meyledenler, böylesine eşsiz kudretin sahibi yüce Allah’ı düşünmeye çağrılmaktadır.
KALEM SÛRESİ
10/14- “Olur olmaz yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp iğneleyen, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günahkâr, huysuz ve kaba, üstelik karakteri bozuk kimselere, serveti ve çocukları var diye sakın boyun eğme.”
Burada özellikle günah işlemekten, haksızlık yapmaktan, zarar vermekten utanıp çekinmeyecek kadar tabiatı bozulmuş, insanlığını kaybetmiş kişinin anlatıldığı söylenebilir.
Bu âyetlerde iman edenler uyarılmakta, anılan kötü niteliklerin tümünü veya bir kısmını taşıyan kimseye zengin ve güçlü olduğu için boyun eğmemeleri söylenmektedir.
16- “Yakında onun alnına (cehennemlik) damgasını vuracağız!”
Bu ifade mecazi bir anlatım olup, güç ve zenginliğinden dolayı şımararak Allah, peygamber ve kitap tanımayan kimseyi Yüce Allah’ın zelil ve perişan edeceği, kibir ve gururunu kıracağı ifade edilir.
42- “O büyük korku ve dehşet günü gelip de secdeye çağrıldıklarında bunu yapamazlar.”
43- “O sırada gözlerine korku çökmüş, perişan olmuşlardır. Halbuki onlar, yapabilecek durumda iken de secdeye çağrılmışlardı.”
Kıyamet gününün sıkıntısından kurtulmaları için insanlar mahşerde Allah’a secde etmeye çağrılırlar.
Râzî’ye göre inkârcılar dünyada Allah’a secde etmedikleri için âhirette kınanmak ve azarlanmak maksadıyla secdeye çağrılacaklardır.
Dünyada gösteriş için secde etmiş olanlar da secde etmek isterler, fakat eğilemezler (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 68/2).
Dünyada secdeye çağrılan fakat secde etmeyen inkârcıların âhirette secde etme güçleri ellerinden alınacaktır.
HÂKKA SÛRESİ
25/26- “Kitabı sol tarafından verilene gelince o, “Keşke” der, “Bana kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!”
27- “Keşke ölümüm her şeyi bitirseydi!”
28- “Malım bana hiç fayda sağlamadı.”
29- “Güç ve saltanatım elimden çıkıp gitti.”
Kişinin amel defterinin sol tarafından verilmesi onun dünya hayatında Allah’ın emrine uygun hareket etmediğini dolayısıyla sicilinin bozuk olduğunu gösterir.
Bu durumdaki biri dünyada yaptıklarını amel defterinde görünce kendisinin cezalandırılacağını anlar, bu sebeple amel defterinin kendisine verilmesini ve içinde yazılmış olanları görmeyi istemez, ölümle her şeyin bitmiş olmasını temenni eder.
Böyle bir temenni orada bir işe yaramayacağı gibi, dünyada helâl haram demeden biriktirmiş olduğu malı da cezaya uğramasını önlemeyecektir.
32- “Sonra da (diğerleriyle birlikte) onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire dizin!”
33- “Çünkü o, ulu Allah’a iman etmezdi.”
34- “Yoksulu doyurmayı özendirmezdi.”
35- “Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur.”
36- “Yananların akıntısından başka yiyeceği de yoktur!”
Yoksulu gözetme konusundaki duyarsızlık, kişinin zincirlere vurulmasının ana sebeplerinden biri olarak Allah’ı inkârın hemen ardından zikredilmiştir. Bu ifade İslâm’ın yoksullukla mücadeleye, paylaşmaya, sosyal adalete verdiği önemi gösterir.
“Yananların akıntısı” diye tercüme edilen gıslîn kelimesine müfessirler, “cehennemliklerin yediği bir bitki, en kötü yemek, cehennemliklerin yanan bedenlerinden akan akıntı” mânalarını vermişlerdir.
Bu ifade, dünyada Allah’a isyan edenlerin âhiretteki beslenmelerinin bile azap olduğunu göstermektedir.
MEÂRİC SÛRESİ
8- “O gün gökyüzü erimiş maden gibi olur.”
9- “Dağlar da atılmış renkli yüne döner.”
10- “Dost dostunun halini sormaz olur.”
Bu âyetlerde kıyamet vakti gelince gerçekleşecek olan olağanüstü durumlar anlatıldıktan sonra insanın âkıbetinden sarsıcı bir kesit verilmektedir.
Günahkârların yaşadıkları derin bunalımın etkisiyle dost dostu görmez olur.
11/14- “Halbuki birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kişi, o günün azabı karşısında ister ki oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran bütün ailesini ve yeryüzünde kim varsa herkesi fidye olarak versin de kendisini kurtarsın!”
O gün suçlu kişinin, en değerli varlıkları olan eşini, çocuklarını ve diğer yakınlarını, sevdiklerini gözden çıkaracak ölçüde dehşetli bir psikolojik bunalım, kaygı ve korkuya kapılacağı anlatılmaktadır.
19- “Gerçekten insan pek tahammülsüz bir tabiatta yaratılmıştır.”
20- “Başına bir fenalık geldi mi sızlanır durur.”
21- “Ama ona bir nimet nasip olursa kendisinden başkasını yararlandırmaz.”
Sabırsız, tamahkâr, aceleci, tahammülsüz olan insan, başına yoksulluk, hastalık, korku vb. bir sıkıntı geldiğinde sızlanır, ümitsizliğe kapılır; nimet ve imkânlara kavuştuğunda ise bencilleşir, cimrileşir, eriştiği nimetleri Allah’ın bir lütfu olarak değil, kendi kudret ve gayretiyle elde ettiği varlık olarak değerlendirir; ne Allah yolunda harcamada bulunur ne de insanlara yardım eder.
22-“Ancak namaz kılanlar başka.”
23-“Namazlarını devamlı kılanlar.”
24/25- “İsteyene ve yoksun kalmışa mallarından belli bir hak tanıyanlar.”
Bu âyetler, insanın ahlâkını olumsuz eğilimlerden temizlemenin veya onların etkisini kırmanın yolunu göstermektedir. Bu yol, ibadet ve ahlâk alanında olumlu davranışlar sergilemektir.
Burada sıralanan davranışlar düzenli namaz kılmak, malında yoksulların hakkı bulunduğunu bilip onu ehline ödemek, âhiret kaygısı taşımak, namuslu ve iffetli olmak, emanete sadakat göstermek, şahitlikte yalan söylemekten sakınmaktır.
26- “Nûh ‘Rabbim’ dedi, ‘Yeryüzünde inkârcılardan hiç kimseyi sağ bırakma!’”
27- “Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve sadece günahkâr nankör nesiller yetiştirirler.”
Nûh peygamber, artık inkârcılar arasından kendisine iman edenlerin çıkmayacağını vahiy yoluyla öğrenince yeryüzünde inkârcılardan hiç kimseyi bırakılmamasını niyaz etmiştir.
Hz Nûh, kişisel sebeplerden değil, gelecek nesillerin kurtuluşu için böyle bir bedduada bulunmuştur.
CÎN SÛRESİ
12- “Sonunda anladık ki yeryüzünde Allah’ın iradesini asla engelleyemeyiz; kaçmakla da O’nun elinden kurtulamayız.”
Cinler, Kur’an-ı Kerîm’i dinleyince evrendeki her şeyin Allah’ın kudretinde olduğunu ve günahkârlar için O’nun elinden kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığını Kur’an’dan öğrenip anlamışlar; iman ettikten sonra diğerlerini de inkârcılıktan ve Allah’a ortak koşmaktan sakınmaya çağırmışlardır.
MÜZZEMMİL SÛRESİ
1-“Ey örtüsüne bürünen!”
2/4- “Geceleyin -birazı dışında- namaza kalk! Gecenin yarısında bu vakti biraz öne veya biraz ileri de alabilirsin. Kur’an’ı tane tane, hakkını vererek oku.”
Çoğunlukla tefsirlerde gece kalkıp namaz kılmanın Hz. Peygamber’e farz olduğu bildirilmektedir.
Teheccüd namazı yükümlülüğü Hz. Peygamber’e mahsus olup ümmetinin de geceleyin kalkıp bu namazı kılmaları sünnet kabul edilmiştir.
“Tane tane, hakkını vererek oku”
Burada Kur’an’ın açık ve düzgün bir şekilde, tane tane ve yavaş yavaş, mânası üzerinde düşünerek okunması kastedilmektedir.
Bu şekilde okumak Kur’an’ı anlamaya ve mânalarını düşünmeye daha elverişli olduğu için yüce Allah böyle okunmasını emretmiştir.
6- “Şüphesiz gece vakti etki ve uyum yönünden daha uygun ve sözün zihne yerleşmesi bakımından daha elverişlidir.”
Âyette gece vaktinin sessizlik, karanlık, serinlik gibi özelliklerinden dolayı huzur ve sükûn içerisinde ibadetle meşgul olmak ve Kur’an okumak için gündüzden daha elverişli olduğu belirtilmektedir.
Gece kılınan namaz insanı mânen yüceltmeye, Kur’an’ı anlayacak ve üzerinde düşünecek şekilde okumaya daha müsaittir.
MÜDDESSİR SÛRESİ
42- “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?”
43- “Onlar şöyle cevap verirler: ‘Biz namaz kılanlardan değildik.’”
44- “Yoksulu doyurmuyorduk.”
45- “(Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk.”
49/51- “Böyle iken onlara ne oluyor ki âdeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar!”
Burada yapılan benzetme, inkârcıların peygamber ve onun mesajı karşısında gösterdikleri tepkinin normal bir insandan beklenmeyecek kadar bilinçsiz, ahmakça, kaba ve edep dışı olduğunu ortaya koymaktadır.
İnkârcılar günah kaygısı taşımadan, sorgu sual düşünmeden nefislerinin istediği şekilde yaşar. İşte âyet onların İslâm ve Peygamber karşısındaki inkârlarının temelinde böyle bir sorumsuzluk psikolojisinin bulunduğunu göstermektedir.
KIYÂME SÛRESİ
1-“İnsan, kemiklerini toplayıp birleştiremeyeceğimizi mi sanıyor?”
2-“Evet, parmaklarına varıncaya kadar yeniden yapmaya gücümüz yeter.”
Bilindiği gibi her bir insanın avuç içinde ve parmak uçlarında bulunan çizgiler, onun bir tür kişilik şifresi olup başka hiçbir insanda bulunmayan bir özellikte yaratılmıştır.
Muhtemelen âyette yeniden yaratılmanın bu inceliğine de işaret etmek için özellikle parmakların yaratılışı zikredilmiştir.
Ayrıca âyette, edebî bir sanat olarak parmaklar zikredilmiş, fakat bedenin tamamı kastedilmiştir.
24/25- “Bir kısım yüzler ise o gün insanın belini kıracak bir felâketi sezerek sararıp solacaktır.”
Dünyada gerçekleri inkâr eden ve kötü işler yapan kâfirlerin yüzleri sararıp solacak, gönülleri mutsuz olacaktır.
Çünkü büyük bir korku içinde “belleri kıracak” bir musibetin gelmesini beklemektedirler. “Bel kemiklerini kıran” diye çevrilen kelime mecazi anlamda büyük musibet ve felâketler için kullanılmıştır.
İNSÂN SÛRESİ
8- “Onlar, kendileri (yemek) istedikleri halde yiyeceği yoksula, yetime ve esire ikram ederler.”
9- “(Ve şöyle derler: “Biz sizi Allah rızâsı için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.”
Gözden çıkardıklarını değil, sevdikleri ve yararlanabilecekleri nimetleri muhtaçlara verirler; yedirip içirmeyi, doyurmayı görev bilirler.
Bu özverili davranışları, gösteriş ve herhangi bir menfaat için değil, hatta bir teşekkür karşılığında değil, sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparlar.
15/16- “Her birinin etrafında gümüş kaplar, billûr kadehler, gümüş beyazlığında şeffaf kupalar dolaştırılır; ölçülerini de isteklerine göre belirlerler.”
17- “Ayrıca kendilerine orada zencefil karışımlı dolu bir kadeh sunulur.”
18- “Oradaki selsebil denilen bir pınardan.”
Müfessirler buradaki kâselerin gümüş ve billûrla tanıtılmasının ve diğer maddi tasvirlerin sadece bilinmeyeni bilinenle anlatmak, böylece muhatabın zihninde cennet nimetleriyle ilgili bir fikir oluşturmak ve sonuçta bir arzu uyandırmak maksadıyla yapılmış bir benzetmeden ibaret olduğunu belirtirler. Bunların mahiyetleri hakkında bir şey söylemek mümkün değildir.
Nitekim Abdullah b. Abbas, “Cennetteki nimetlerle dünyadakiler arasında isim benzerliğinden başka benzerlik yoktur” demiştir.
(Bu metin DİB Kur’an Yolu Tefsiri isimli eserden istifade edilerek hazırlanmıştır.)
29.CÜZ DUA ÂYETLERİ
NÛH SÛRESİ
26- “...Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!”
... رَبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْاَرْضِ مِنَ الْكَافِر۪ينَ دَيَّارًا
28- “Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime inanmış olarak gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin de yalnız helakını artır.”
رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَارًا