ZÜMER SÛRESİ

36- “Allah kuluna kâfi değil mi? Öyleyken onlar kalkmış seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar...”

 İyi yolda olan müminlere, doğru bildikleri yolda azimle ve güvenle ilerledikleri sürece Allah’ın yardımının kendileriyle beraber olacağı ümidi ve güvencesi verilmektedir.

...اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُؕ...

"...Allah kuluna kâfi değil mi?.."

Mü'min ümitsizlik girdabına düştüğünde ayetlerdeki bu özel cümlelerle manevî zırhını kuşanmalı, duayla Rabbinin kudretine ve yardımına sığınmalıdır.

49- “İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır; sonra ona katımızdan bir nimet verdiğimizde, “Bunu ancak bir bilgi sayesinde elde ettim” der. Aksine o nimet bir imtihandır ama çokları bunu bilmez.”

Kötülüğün Allah’tan geldiğini kabul ederken iyi durumları kendinden bilen, bunları kendi bilgisinin, yetenek ve deneyiminin sonucu olarak gören anlayışı Kur’an-ı Kerîm reddeder.

Nimetin verilmesi bir imtihandır; onu Allah’ın rızasına ve hükümlerine uygun olarak değerlendirenler imtihanı kazanmış, aksine hareket edenler de kaybetmiştir.

 53- “...Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”

“Kendi aleyhlerine olarak haddi aşmak” ifadesiyle günah işleyen kişinin, her şeyden önce kendi ruhunu ve hayatını kirletmiş, kendisine zarar vermiş olacağına dikkat çekilmektedir.

Bu âyet, Allah’ın rahmet ve affının asla ümitsizliğe izin vermeyecek derecede geniş olduğunu en açık bir şekilde ortaya koyan ilâhî müjde olarak değerlendirilir.

73- “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da gruplar halinde cennete sevk edilecek. Nihayet oraya vardıklarında cennetin kapıları açılmış olacak; bekçileri onlara, “Selâm size! Hoş geldiniz! Ebedî olarak kalmak üzere buyurun girin cennete!” diyecek.”

74- “Onlar da ‘Bize verdiği sözü yerine getiren ve cennetten bize dilediğimiz yerinde mesken kurabileceğimiz yurt bağışlayan Allah’a hamdolsun!’ diyecekler. (Bunun için) çalışıp çabalayanların ecri ne güzel!”

MÜ’MİN SÛRESİ

19- “Allah, gözlerin kötü niyetli bakışını ve kalplerin sakladıklarını bilir.”

“Gözlerin kötü niyetli bakışı”ndan maksat, bakılması helâl olmayan şeylere veya helâl olmayan şekilde bakmaktır.

İnsan, içinden bir kötülük yapmayı düşünmek hatta kesin karar vermekle birlikte, düşünce ve niyetini eyleme dönüştürmezse bundan dolayı günahkâr sayılmaz.

Hatta eğer kötü eylemden vazgeçer, pişmanlık duyarsa  ondan vazgeçtiği için ecir bile kazanır.

Ancak –günah işleme isteği değişmemekle birlikte– korku, acizlik, şartların elverişli olmaması gibi sebeplerle düşüncesini gerçekleştirememiş kişi, buna rağmen kötü niyet ve düşüncesinden dolayı günahkâr sayılır.

FUSSİLET SÛRESİ

26- “İnkârcılar dediler ki: ‘Bu Kur’an’a kulak vermeyin, okunurken gürültü çıkarın, belki bastırırsınız.’”

Araplar, Kur’an’ın mânasının ve sözlerinin mükemmel olduğunu biliyorlar, lafızlarının güzelliğini fark ediyorlardı.

Konumlarını kaybedeceklerinden korkan Mekke’nin ileri gelenleri,  insanların Kur’an’ı dinlemelerini önlemek için tedbirler düşündüler.

Hz. Peygamber (s.a.s) âyetleri okurken ıslık çalıp el çırparak, anlamlı anlamsız sözler söyleyerek gürültü çıkarmışlar, Resûlullah’ın sesini bastırarak okuduğu âyetlerin anlaşılmasını önlemeye çalışmışlardır.

30- “‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: ‘Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin!’”

Bu âyette müminlerin üzerine, onlara müjdeler getiren meleklerin inmesinden söz edilmekte; bu meleklerin, sadece âhirette değil, dünya hayatında da müminlerin dostu oldukları belirtilmektedir.

Bundan anlaşıldığına göre bazı melekler, salih kulların iyiliklerini arttırmalarına yardımcı olmakta; bu suretle ilâhî yardımın melekler vasıtasıyla müminler üzerine inmesi süreklilik kazanmaktadır.

34- “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!”

35- “Bu sonuca ancak sabırlı olanlar ulaşabilir, yine buna ancak (erdemlerde) büyük pay sahibi olanlar ulaşabilir.”

Biri kötülük ettiğinde onu affetmek bir iyiliktir; bundan da iyi olanı, onun yaptığı kötülüğe iyilikle karşılık vermektir...

Bu âyette kötülüğe iyilikle karşılık vermenin, nefse ağır geldiğine ama aynı zamanda yüksek bir ahlâkî hedef olduğuna işaret edilmektedir.

Âyetteki “büyük pay sahibi olanlar” anlamına gelen ifade, sabrın yanında ahlâkî erdemlerle bezenmiş olanları ifade etmektedir.

(Bu metin DİB Kur'an Yolu Tefsiri isimli eserden istifade edilerek hazırlanmıştır.)

24. CÜZ ZİKİR ÂYETİ

ZÜMER SÛRESİ

46- “De ki: ‘Ey gökleri ve yeri yaratan, duyular ötesini ve duyular âlemini bilen Allahım! İhtilâfa düştükleri konularda kulların arasında hükmü sen vereceksin.’”

قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فٖيمَا كَانُوا فٖيهِ يَخْتَلِفُونَ

62- “Allah her şeyin yaratıcısıdır ve her şeyi koruyup yöneten de O’dur.”

اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍؗ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَكٖيلٌ