Detaylar

Kur’an, düşünen akıl ile Allah’ın varlığının keşfedileceğini söyler. Yaratıcı var mı yok mu ikileminde kalanların ekseriyeti aklını baskı altında tutanlardır. Aklını serbest bırakanlara, akıl hakikatı buldurur.

Saf/bozulmamış akıl, varlığın bir var edenin olduğunu gerekli sayar. Var edeni görememek yok anlamına gelmez. Aksi halde, aklın kendisini yok saymak gerekir. Ne varki herkes akıllı olduğunu düşünür, deliliği hakaret kabul eder. O nedenle, gözle görülemediğinden Allah’ı yok saymak, akıllı kimseye deli demek gibidir.

Kur’an, Allah vardır demez, daha çok Allah’ın tek ilah olduğu üzerinde durur.

Akıl, göz, kulak ve bilgiye vurgu yaparak düşünen, gören ve işiten kimse için yaratıcının varlığının tartışma konusu olmayacağını ifade eder.

İşte bununla ilgili Kur’an’dan mesajlar;

1. Kur’an, ilk insanın yaratılış biçimini ve insan neslinin çoğalmasını Allah’ın varlığına kanıt olarak sunar;

"O’nun kanıtlarından biri, sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra bir de baktınız ki, çoğalarak yeryüzüne dağılmış beşer topluluğusunuz." (Rum,20)

İlk insan topraktan yaratılmıştır. Bunu anlamakta zorlananlara, "Sizi bir sudan yaratmadık mı?" (Murselat,20) sorusunu yönelterek aynaya bakmaya ve kendisininin nasıl var olduğunu düşünmeye davet eder. Bir damla su ile insan gibi mükemmel bir varlığı ortaya çıkaran, ilk insanı topraktan yaratmaya da gücü yeter diyerek ikna eder. Ayrıca, hayatı kolaylaştıran bütün bitkiler topraktan yaratılmaktadır. Dolayısıyla, hiçbir kanıtı olmadığı halde insanın maymundan türediğini iddia eden evrim teorisini dikkate alıp, insan neslinin oluşumu ve çoğalmasıyla ilgili gerçek hayatla uyumlu olan Kur’an’ın sunduğu kanıtları inkar etmek, ancak baskı altında olan aklın ürünüdür.

2. Kur’an, insanın dişi ve erkek olarak çift yaratılması ve eşleri birinine bağlayan sevginin kalplere yerleşmesi Allah’ın varlığının kanıtıdır der;

"Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır." (Rum,21)

Neslin devamı dişi ve erkek çiftlerin varlığına bağlıdır. Sadece insanlar değil, bütün canlıların dişi ve erkek olarak yaratan ve dengeli olarak belirleyen Allah’tır. Varlığımızın sebebi anne-baba sevgisi, evlilik nedeniyle çiftlerin kalplerinde oluşan sevgi ve bağlılık duygusu, ebeveynin çocuklarına, çocukların anne-babalarına duydukları sevginin yaratıcısı Yüce Allah’tır. Dünyada insana büyük mutluluk kazandıran bu sevgiler parayla satılmaz, ödünç olarak kimseden alınamaz. Bu sevgileri karşılıksız bahşeden Yüce Allah’tır.

3. Kur’an, göklerin ve yeryüzünün yaratılmasını, insanlardaki dil ve renk farklılığını Allah’ın varlığının kanıtı olarak gösterir;

"O’nun kanıtlarından biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Kuşkusuz bunda bilenler için ibretler vardır." (Rum,22)

Kur’an, "göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı?" (Gaşiye,17-20) diye sorar. Kubbe gibi gözüken gök ve oradaki sayısız yıldızlar, görünen herhangi bir direk ve dayanak olmaksızın bir nizam içerisinde  uzay boşluğunda dengede dururular ve belirlenen yörüngede hareket ederler.  Ayrıca, yer kürenin dengesi ve su kaynaklarının sağlanması bakımından dağların büyük fonksiyonu olduğu bilimsel bir gerçektir. Yer çekimi kanunu sayesinde yer küre, canlıların yaşamasına elverişli kılınmıştır.

Dünyada yedi binin üzerinde dil bulunmaktadır. Bu kadar farklı dilin var olmasını tesadüfe bağlamak gerçekten akıl tutulmasından başka bir şey değildir.  Gökte ve yerdeki bu muazzam düzen ve dengenin bozulmadan ve yıpranmadan süre gelmesi, bu kadar çeşitli dillerin ve renklerin varlığı ve ağız içinde bir et parçasının bu performansını düşünmek Allah’ın varlığının kesin olduğu sonucuna götürür.

4. Kur’an, gecenin uyuyup dinlenmek ve gündüzün çalışmak için dizayn edilmesini de O’nun varlığının kanıtı olarak anlatır;

"Gece ve gündüz uyuyabilmeniz ve Allah’ın lutfundan nasibinizi aramaya çalışmanız da O’nun kanıtlarındandır. Bunda, dinleyen kimseler için elbette dersler vardır." (Rum,23)

Dinlenmek ve çalışmak, ayakta kalmanın iki önemli temel taşıdır. Uyuyamama rahatsızlığı olan biri, uyuyabilmenin ne büyük bir nimet olduğunu daha iyi bilir. Aynı şekilde çalışma olmadan hayatın çok zor olduğu bilinen bir gerçektir. Gecenin insanı dinlendirici özelliği, gündüzün insana kazandırdığı çalışma enerjisi Allah’ın kanunudur. Dolayısıyla, gecenin ve gündüzün bu mesajına kulak veren de Allah’ı bulur.

5. Kur’an, şimşek ve yeryüzüne hayat veren yağmuru da Allah’ın varlığının kanıtı sayar;

"Yine O’nun kanıtlarındandır ki, korku ve ümit vermek üzere size şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından yeryüzünü onunla canlandırıyor. Gerçekten bunda, aklını kullanan kimseler için ibretler vardır." (Rum,24)

Sesiyle korku yayarken, yağmurun müjdecisi olmasıyla sevinç veren şimşek ve ardından dengeli ve ölçülü yağan yağmur, canlılar için hayatı değer taşır. Yağmadığı zaman kimsenin yağdıramadığı, yağdığı zaman kimsenin durduramadığı, toprağa ve bitkilere zarar vermeyecek ölçüde tane tane toprakla kaynaşması kimin eseridir? Aklını çalıştıran kimse bütün bunların arkasında bir yaratanın ve yönetenin bulunduğunu ve tereddütsüz Allah’ın eseri olduğunu anlar.

Bir bahçe düşünün! Toprak aynı, ilaç aynı, yağmur aynı, hava aynı, güneş aynı, gece aynı.

Şimdi o topraktan çıkan meyvelere ve sebzelerden bir kısmını sayalım! Elma, armut, erik, kiraz, dut, portakal, limon, karpuz, kavun, kabak, patates ve sayısız diğer meyve sebzeler. Hepsinin rengi farklı, tadı farklı, suyu farklı, şekli farklı, ebatı farklı. Bu tarifi imkansız sanat karşısında akıl, bunun bir yaratıcısı olduğuna direk hüküm verir.

Kur’an’ın yaratıcının varlığı konusunda sunduğu bu kanıtlar, düşünen ve gören her insanın kolayca kavrayacağı kanıtlardır. Kainatta ve insan bedeninde görülmeyip bilim ve teknolojinin gelişmesiyle keşfedilen sistemler de dikkate alındığında, hala yaratıcının yokluğunu savunmak hakikatı örtme çabasından başka bir şey değildir.

Kur’an, Allah’ı inkar edenlere, “örtmek, gizlemek” anlamında olan “Kafir”kavramını kullanır. Çiftçiye de, tohumu toprağın içine koyup üzerine örttüğünden “Tohumu Gizleyen” anlamında “kafir” denir.

Varlığı kabul edip var edeni yok saymak, görmezden gelmek ve dikkate almamak kafirliktir. Ancak, Allah’ı gizleme çabası aklı yormaktan başka bir yarar sağlamaz. Toprağa gizlenen tohumun yeşerip ortaya çıktığı gibi, gözle görülen her şey de, gizlemeye çalışılan Allah’ı hatırlatmaya devan edecektir.  Güneş balçıkla sıvanmaz, hakikat örtmekle karartılamaz.

Ateist düşünür bir Profesör, kainatta düzen olmadığını, kaos olduğunu söyler. Kur’an’ın anlattığı, gözün gördüğü ve bilimin de kabul ettiği kainattaki düzen ve dengeyi, sırf Kur’an söyledi diye inkar etmek ve gizlemeye çalışmak sadece cehaletle izah edilemez.

Ebu Cehil’in gerçek adı Amr b. Hişam idi. Kur’an’ın sunduğu hakikatleri örtme konusundaki düşmanlığı diğerlerinden daha sert olduğundan  Hz. Peygamber tarafından “Cehaletin Babası” anlamında Ebû Cehil şeklinde ismi değiştirilmiştir.

Aklın ve bilimin kabul ettiği, gözün gördüğü ve kulağın işittiği kainattaki bu denge ve düzene sırf Allah’ın varlığını gizleme uğruna kaos diyene de cahil denmez, Prof. Dr. Cahil denir. Çünkü saf cehalet bir seviyedir. Bu sebeple Peygamber de, normal cahil ile Amir b. Hişam’ın cehaletini ayırt etmek için ona Ebu Cehil demiştir.

Kur’an; aklı kullan der.

Kur’an; gözünü açıp iyi bak der.

Kur’an; kulak verip iyi dinle der.

Kur’an; kainatı okuyup iyi kavra der.

Özgür/Saf akıl ile düşünen, bakıp gören, kulak verip işiten ve okuyup kavrayan Allahın varlığını çok net olarak idrak eder.  Gözün gördüğünü aklından saklayan, ya da aklını kiralayan bulanık suda yüzen kimse misali hiçbir şey göremez. Bu yüzden, hakikatı kavrayabilmek için önce aklın berraklığı korunmalı. İslam dahil, bütün inançları akıldan silip o boş akıl ile düşünmek bile bir yaratıcının kesin var olduğu sonucuna götürür.

Allah, bir çekirdeğin içine kocaman karpuzları yerleştirdiği gibi, mutluluğu da iman ve ibadetin içine koymuştur. Çekirdeği toprağa koyan karpuzun tadını alır, inanan ve ibadetini yapan da kalp huzuruna ve mutluluğa ulaşır. Mutluluk pınarından içmeyen ateist ve agnostik gibi düşünceye sahip kimseler aklen yorgun ve kalben mutsuz insanlardır. Çünkü varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, mülkün yaratıcısı ve tek sahibi Yüce Allah’ı yok saymak imkansızdır ve imkansızla uğraşmak haliyle insanı çok yorar.