Gazze özelinde bir yıla yaklaşan zulüm her Müslümanın ve vicdan sahibi her insanın yüreğini kavuruyor. Henüz hepimizi sevindirecek bir haber gelmiyor. Küfrün tek millet olduğu, zamanında yapılması gereken çalışma ve gayret olmayınca Müslümanlar olarak başımıza neler geleceğinin en açık ve en acı tecrübesini yaşıyoruz. 
Mescid-i Aksâ, mübarekliği Kur'an-ı Kerim ile sabit olan ve Efendimiz (sa)’in ifadeleriyle ziyaret için yola çıkılacak üç mescitten (Buhârî, Fadlü’s-salât,1) birisidir. Bu kutsal mekana karşı sorumluluk imanımızın bize yüklediği bir görevdir. Çünkü bu üç mescidin sorumluluğu aynı zamanda ümmete yüklenmiştir. Bu bilincin yeterince ümmet tarafından özümsenmesi öncelikli ve önemli olduğu açıktır. 
Prof. Dr. İsmail Altun’un 2021 yılında yayınladığı “Mescid-İ Aksâ’da İbadetin Faziletine Dair Rivayetlerin Değerlendirilmesi” başlıklı makalesinde şu rivayete yer vermiş ve değerlendirmelerde bulunmuştur. "Hz. Peygamber’in zevcesi Hz. Meymune, bir gün Hz. Peygamber’e hitaben, Yâ Resûlallah! Beytülmakdis hakkında bize fetva verir misin (tavsiyede bulunur musun) dedi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Orası Mahşer ve Menşer (yeniden diriliş) yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınan bir namaz (başka yerde kılınan) bin namaz gibidir.” Bunun üzerine orada bulunan sahabiler, Yâ Resûlallah! Peki, oraya gitmeye gücü yetmeyen kimse (ne yapsın?) dediklerinde Resûlullah şu cevabı verdi: “Oraya gitmeye gücü yetmeyen kimse orada yakılmak üzere oraya zeytinyağı göndersin. Kim oraya zeytinyağı gönderirse oraya gitmiş gibi olur” (Ebû Ya‘lâ 1984-1990: XII, 523, no: 7088).” 

Mescid-i Aksâ’nin Kandillerine Yağ

Tarih boyunca Müslümanlar Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksâ’ya ayrı bir ihtimam göstermişlerdir. Bundan daha tabisi de olamazdı. Kudüs’ün diğer din mensupları tarafından da önemli olması sebebiyle tarih boyunca ciddi mücadelelere ve savaşlara sebep olmuştur. 

Üç mescitte namaz kılmak bir manada buraların emniyet üzere olmasını sağlamak değil midir? Namaz veya ibadet mekanlarının emniyet üzere olması esastır. Bugün mahzun olan Mescid-i Aksâ’ya gidemeyenler için “kandillerine yağ göndermeyi“ bize öğreten Efendimiz (sa)’in bu ifadelerini bugün nasıl anlamalıyız?

Elbette tüm mescitler için olduğu gibi Mescid-i Aksâ’nın da imarı (Tevbe,9/18) ümmete aittir. Ama özellikle bu ifadelerden hareketle günün Müslümanları olarak Aksâ’nın ihmal edilmemesi, emniyetinin sağlanması, oradaki canlılığın korunması gerektiği, o mescitte ibadet imkânının örselenmemesi gerektiği, ilgi ve alakamızın asla kesilmemesi gerektiği gibi sorumlulukları çıkarmamız gerekmez mi? 

Dilimizde “ocağın tütmesi“ diye bir tabirimiz vardır. Mescid-i Aksâ’nın kandillerinin yanması veya bunun temininin Müslümanlarca yapılması bu mübarek mekanın mahremiyetinin de korunduğu veya korunması gerektiğini öğretmez mi? Bir başka ifade ile kandillerin yanması ve bunun sağlanması ayın zamanda Aksâ’da huzur ve emniyeti sağlama görevini Müslümanlar olarak bize yüklemiş olmuyor mu?  

Tarih boyunca yaşanılan ama özellikle son yüzyılda yaşanılan olaylar ile günümüzde yaşanılan olaylar elbette birbirinden bağımsız değildir. Aksâ’nın mahremiyetini ve güvenliğini sağlamak sadece etrafında yaşayan kardeşlerimize ait olan bir görev değildir. Uzak yakın tüm Müslümanlara ait ortak bir görevdir. Esasında mescitlerin bulunduğu tüm coğrafyalar ümmetin ortak sorumluluğunda değil mi? Bugün Gazze ile bizim ne bağlantımız var? Sorusunu sorma gafletinde bulunanlar, daha dün Çanakkale savaşında şehit düşen ve diğer kardeşleri ile koyun koyuna yatan Gazze’li şehitlere ne cevap verecekler ki? Onlar o gün dara düşen kardeşlerine yardım için koşarak geldiler ve üzerine düşen görevi yerine getirdiler. 

Rabbim ümmete şuur ve izân nasip eylesin. Gazze’deki kardeşlerimizin kurtuluşuna bizleri vesile kılsın.