Habib-i Kibriya, Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.s.) bir hadisinde şehidin duygularını şöyle anlatmıştı:

“İçindeki bütün nimetlerle birlikte dünya kendisine verilecek olsa bile, ölüp de Allah katında onu mutlu edecek güzel bir mertebeye erişen hiçbir kul yeniden dünyaya gelmek istemez. Şehit hariç!  Şehit, şehitliğin ne kadar yüce bir makam olduğunu gördüğünden, dünyaya dönüp bir daha şehit olmak için can atar.” (Buhârî, Cihâd, 6)

Şehit, Allah’a verdiği sözde duran kimsedir. Hani Cenab-ı Hakk’a verdiğimiz bağlılık sözü var ya! O’nun kulu olduğumuzu kabul ederek ömrümüzce bu kabulün gereğini yerine getireceğimize dair verdiğimiz kadim söz… “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda “Evet” derken içimizi titreten söz. İşte şehit, ruhlar yaratıldığında verdiği bu sözü tutan, Rabbinin yolunda canını feda eden kimsedir.

Bir canım var elimde, beni hayata bağlayan her şeyin rengini yitirdiği yerde bütün parlaklığı ile kanımda dolaşan bir can… Varım, varlığım, değerim, değerlim, biricik canım… O da Hak uğruna, hakikat müdafaasına feda olsun, diyendir şehit.

Boşa gitmez şehidin ahdi, boşa akmaz şehidin kanı. Çünkü Allah Teâlâ onun yaptıklarını boşa çıkarmayacağını garanti etmiştir. Muradına erip cennete gireceğini, dünyanın zulümden ve küfürden kurtuluşu için üzerine düşeni yaptıktan sonra Firdevs bahçelerinde ağırlanacağını müjdelemiştir. Bu müjdeyle avucundaki hurmaları fırlatıp cennet meyvelerine koşarak cihada katılmıştır nice sahabi.

Ölü denmez şehide, davası ölmez zira. Keder yok. Korku yok. Acı yoktur ona.

Dünyada ateş çemberinden geçmeyi, kurşun yiyip kan kusmayı göze aldığındandır ki cennette inci mercan, sonsuz af, sınırsız ikramla karşılanır. Öyle inanılmaz bir güzellik vardır ki yolun sonunda, yine öleyim der Hak yolunda, yine dirileyim, yine öleyim…

Üzülelim mi şimdi? Şehit için yas tutalım mı? Yoksa kendimize mi yanalım, halimize mi ağlayalım?

Gazze’de kırk bin şehit cennete doğru yola çıkmışken arkalarından bakakalmış olan bizler…

Azgın ve şerefsiz bir zulüm dakikalarca ayakta alkışlanırken mazlumlar için bir köşede dizimizi mi dövelim?

Hayır!

Konuşalım. Gazze için konuşmaya, barış ve adalet istemeye devam edelim. Yarının güçlü, imanlı ve insaflı nesillerini yetiştirmek için anlatmaya devam edelim.

Mahcubuz, öfke ve acı doluyuz. Bunu gösterelim.

Boykotu sürdürelim. Yenisini değil, yerlisini alalım. Yerken içerken giyinirken süslenirken katil sürülerinin silahlarını mermiyle doldurmayalım.

Gevşemeyelim, sinmeyelim, dalmayalım, yılmayalım, alışmayalım.

İnanıyorsak üstünüz, unutmayalım.

Ve şimdi,

Aziz şehitlerin latif ruhlarına birer fatiha okuyalım…