Denge ve ahenk her insan ve toplumun hayatında önemlidir. Endaze, mizan ve ölçü. Ölçülü olmak hayatı kuşatan bir kavramdır. Ölçüsüz olmayı haddi aşmayı Kur'an-ı Kerim yasaklar (Maide,5/8). Ölçüsüzlük haddi aşmayı, o da beraberinde adaletsizliği getirir.  İslamın şartı beş, altıncısı haddini bilmek diye güzel bir söz vardır. Kişi yerini bilir, sınırlarını aşmaz ve başkasının hakkını tecavüzden kendisini korur ise adaletli olur. Kişi bilmediği konuda susar. Susmalıdır. Ölçüyü kaçıranlar önce kendisine sonra etrafındaki insanlara zarar verirler. Ölçü, hayatın her alanında önemlidir. Uyumak, yemek yemek, konuşmak ve hatta ibadetler de bile ölçü önemlidir.

Eleştiri mi? Hakaret mi?

Eleştiri, bir konuda doğru ile yanlışları araştırıp bulmak olarak tarif edilir. Eleştiri, esasında kişiyi ve toplumu besler. Bu konuda İslam tarihinde çok önemli hatıralar vardır. (Bkz. Bünyamin Erul, “Sahabede Eleştiri Kültürü”). Eleştiri ile hakaret karıştırılmamalıdır. Maalesef son zamanların en büyük sıkıntılarından birisi de eleştiri ile hakaretin yer değiştirmesidir. Bir konuda görüşünü beğenmediği bir kişi / kişileri eleştiri adı altında hakaret etmek en hafif tabirle, söyleyecek sözü olmayanların işidir. Her konuda ölçü önemlidir. Ölçüsüzlüğün çok zararları vardır. Ama herhalde en başta gelen zararı toplumda düşmanlığı artırır ve insanlar arasında nefret tohumlarını eker.  

Dindarlara Yönelik Yapılan Eleştiriler

Her insan hata ile mâluldür. Bir kişinin veya toplumun bilgi eksikliğinden veya geleneğe uymaktan kaynaklanan bazı söz ve davranışlarında eksiklik veya hatalar olabilir. Öncelikle şunu unutmayalım ki, bu topraklarda inandığı değerleri hayata taşımak isteyenler uzun zaman çeşitli olumsuzluklarla karşılaştı. Şüphesiz ki dindarlık sahih din bilgisi ile mümkündür. Yakın tarihimizde sahih din bilgisine ulaşma imkanlarının ne kadar olduğu bellidir. İmam hatip okul / liselerinin tarihçesini bilenler bilir. Şu kadarını ifade edelim ki bu okulların neredeyse tamamı halk tarafından yapılmıştır.

Din eğitimi ve özelde kur’an eğitimi ile alakalı yakın tarihte yaşananlar hepimizce malumdur. İyi niyetle, temiz bir dil ve üslupla yapılan eleştirilere sözümüz yoktur. Toplumun önemli bir kısmı düzenli ve sistemli bir din eğitiminden mahrum kalmıştır. Mütevazı ve kendi halinde ve elindeki bilgilerle dini değerler konusunda biraz daha hassas davranmaya çalışanlara özellikle sosyal medya imkânlarını kullanarak linç edercesine bir üslupla yapılanlara eleştiri diyemeyiz. Evet, gelenekten kaynaklanan ve düzeltilmesi gereken konular vardır. Ama var olan sosyal durumu görmezden gelerek “vur abalıya” misali toplumu örselemek eleştiri değildir ve asla özgürlük penceresinden bakamayız. Bir de bu eleştirilerin kendi özel hayatı ve düşünceleri ile İslam ile arasına mesafe koyan ve bunu net bir şekilde dillendiren kişilerle yan yana gelerek yapılması ise vicdanları ayrı bir şekilde yaralamaktadır. 

Bir de günümüzün modası ise Kur’an ve sünnet adına konuştuğunu iddia edip değişik çıkarımlarda bulunup buyurgan ve müstehzi bir tavırla toplumu eleştirmek, hatta alayvari ifadeler kullanmak huyu yaygınlaştı. Bir tarafta neredeyse tüm geleneği yok sayan ve yeniden bir bilgi yapısı kurmaya çalışanlar; diğer taraftan ise geleneği kutsama derecesinde önemseyen farklı bir görüş belirtenlere küfürle itham edecek kadar gözünü karartanlar var. Yani, ifrat ve tefrit meselesi. İyi ki Diyanet İşleri Başkanlığı var.

Diyanet Neden Gündemde?

Başkanlığımız yapılanması itibarıyla belki de başka İslam ülkelerinde bulunmayan ve tek olma özelliğine sahip bir kurumdur. Toplumu kuşatan, belli mezhep veya meşrebi öncelemeyen toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek için çalışan bir kurumdur. Ülkemizin her tarafında personeli ile hizmetlerini yürütme gayretindedir. Sadece camilerde değil çocuklar, gençler, kadınlar, cezaevleri, hastaneler, üniversite yurtları ve huzurevleri gibi toplumun her kesimine ulaşmaya çalışıyor.   

Başkanlığımızın temel organlarından olan Din İşleri Yüksek Kurulu özerk yapısı gereği bağımsız çalışır. Karar ve görüşleri eleştirilebilir. Hatta her ilmi sahibinin hakkıdır. Toplumun temel problemleri veya ihtiyaçlarına yönelik makam tarafından veya kurul tarafından yapılan açıklama veya bilgilendirmelerde bazen ortaya çıkan öyle sınırsız, ölçüsüz ve hakaret içeren sözlere şahit oluyoruz ki, bunu söyleyenler bu toprakların insanı olamaz diyorsunuz.

15 Temmuz ve benzeri olaylarda yaşanan zor günlerde haksız yere Başkanlığı görevini yapmamakla itham edenler oluyordu. Başkanlığımız anayasal bir kurum olarak inanç, ibadet ve ahlakla ilgili konularda toplumu bilgilendirmek ve uyarmakla görevlidir. Başkanlığın topluma, özelde de gençlere yönelik ahlaki tehlikeler konusunda uyarıda bulunmasından daha tabii ne olabilir ki? İbadetlere rehberlik ederken diğer taraftan dinin haram kıldığı faiz, zina ve gayr-ı ahlaki tavırlar konusunda da elbette hatırlatacak ve uyarılarda bulunacaktır. Bunları yapmaz ise kurum olarak görevini yapmamış olur.

Ölçüsüz davrananlar, eleştiri ahlakına uymayan söz ve tavırda bulunanlar esasında bindiği dalı kesen insanlardır. Kendilerine belli sayıda taraftar bulabilirler. Ama topluma attıkları nifak ve ayrılık tohumları kendilerine de zarar verecektir. Unutmayalım ki, ölçüsüzlük, özgürlük değildir.