Akraba ilişkilerine son derece önem veren Sevgili Peygamberimiz, “sıla” olarak adlandırdığı bu ilişki düzlemi hakkında bir defasında şöyle buyurmuştu:

“Sıla-i rahim yapan, akrabasından gördüğü iyiliğe karşılık veren değil, akrabası kendisiyle ilişkiyi kestiğinde bile ona iyilik yapmaya devam edendir.” (Buhârî, Edeb, 15)

İnsanın kökleridir akrabaları. Onu geçmişe bağlayan ve geleceğe uzanan köklerden belki de en esaslısı... Köksüz ağaç nasıl yaşayamazsa, insan da bağlarını koparıp yalnızlaşınca, evsiz yurtsuz kalınca, sevgisiz sohbetsiz hâle gelince yaşayamaz.

Birbirine geçmiş akrabalık halkaları, insanın güçlenmesi ve imtihan dünyasında zorluklara karşı desteklenmesi için vardır. Yoksa insanın boynuna dolanıp onu boğmak için değil! Akrabaları sayesinde kendisini bir kültüre, bir evrene, bir nesebe ait hisseder insan. Akrabalarıyla bir geleneği sürdürme, bir yaşam tarzını ve ahlakını yaşatma çabasında buluşur. Dolayısıyla aynı zamanda akrabalık, insanlık ailesinin geçmişten geleceğe en büyük miras taşıyıcısıdır.
Elbette hangi ailede dünyaya geleceğimizi, kimlerin evladı olacağımızı ya da bizden sonra neslimizin kimlerle devam edeceğini belirleme şansımız yoktur. İşin bu kısmı tamamen ilâhî iradeye bağlıdır. Kaderin bu müdahaleye kapalı kısmında, bize düşen akrabalarımızı tanımak ve akrabalık hukukunu gözetmektir. Sadece hukuk da değil, ciddi bir ahlâk meselesidir akrabalık. Nihayetinde sözün bittiği yerde yürekler konuşur ve akrabadan beklenen daima bir yabancıdan beklenenden farklı ve fazladır.

Uzaktakine saygı kolay, âmire hürmet doğaldır. Ama en yakınımızdakilere, aile fertlerimize ve akrabalarımıza karşı saygıyı, adaleti, şefkati elden bırakmamak özel gayret ister. Çünkü aile ve akrabalık gibi yakın ilişki ağlarında muhabbet ve merhamet ne kadar farklı ve güzelse, çatışma da o kadar olasıdır. Bu bazen fikir çatışması, bazen de ihtiyaç ya da menfaat çatışması olabilir. Çatışma durumunda çözüm üretebilmek ise iyi niyete ve gayrete bakar. Birbirini sevse de miras yüzünden ömür boyu küsenler, fikirsel ayrılıklarla yollarını ayıranlar, beklediği hassasiyeti bulamayınca hayal kırıklığına uğrayanlar çoktur akraba arasında. Dolayısıyla belki de yakın ilişkileri sağlıklı biçimde yürütmenin daha büyük emek istemesinden dolayı, Resûl-i Ekrem Efendimiz sık sık uyarır akrabalarımız hakkında.

Akrabalık ilişkisi samimiyetsiz olmaz. Fedakarlıktan ve empatiden yoksun bir şekilde yürütülemez. Al gülüm, ver gülüm mantığıyla yaklaşınca, teraziler kurulup iyilikler kıyaslanmaya başlanınca akrabalık yara alır. Her akraba ile aynı düzeyde yakın iletişim içinde olamasak bile, asıl olan az da olsa öz bir ilişkiyi devam ettirmektir. Çünkü bu ilişkinin sadece bireysel anlamda değil, toplumsal anlamda da faydaları vardır. Ancak dinimizin ilkelerine, ahlakımızın esaslarına, gelenek ve göreneklerimize aykırı davranarak hayatımıza zehir taşıyan akrabalar var ise, onlara karşı dikkatli olunur. Peygamberimiz zamanında bile Müslüman babasına ya da kardeşine Bedir savaşında kılıç çekenler olduğunu düşünürsek, akrabalık bağlarının din düşmanlığına fayda etmediği aşikardır.

İnsan, kardeşiyle mesrur olur. Acı tatlı demlerinde ona kol kanat germekle kalbi rahat bulur. Karşılık beklemeden, ‘Hep mi ben vereceğim?’ demeden sürdürebilirse, akrabalığın anlamını keşfeder. Bir eliyle verdikçe, diğer eliyle Allah’tan aldığına inanırsa, bereketin sırrına erer. Para verir, borç verir, hediye verir, sevgi verir, şefkat verir, akıl verir, zaman verir… Zaten Peygamberimiz de her türlü iyiliği verme konusunda en yakınlarımızdan başlamamızı önerir. Düğümleri çözmek, nefsiyle baş başa kaldığında hırslarını yenip öfkesini bir kenara koyarak akrabasını görüp gözetmek büyük insan işidir.

Akrabalığı dünya ölçeğine taşıdığımızda, Hz. Âdem’in ve Hz. Havva’nın çocukları olarak dev bir insanlık ailesi çıkar karşımıza. Bu ailenin mümin kardeşlerimiz olan anneleri, babaları, dedeleri, torunları vardır. Dünyanın çok uzak bir köşesinde akrabalık bağlarımızı gözetip “din kardeşliğimizi” hatırlayarak iyilik etmemizi bekleyen birileri…

İşte Gazze!

Savaşın karanlığında hayata veda eden on binlerce kardeş…

Dua bekleyenler, ilaç bekleyenler, ümit ve destek bekleyenler…

Hiçbir karşılık beklemeksiniz elimizden gelenin en iyisini yapmakla mükellef olduğumuz masum yürekler…

Gelene gitmek, verene vermek, ilgilenene ilgi göstermek daha kolay. Ama Peygamberimizin dediği gibi, bunların hiçbirini yapmasa -ya da yapamasa da- akrabayı gözetmek, din kardeşlerimizin yanında olmak çok kıymetli.

Suriye’den Lübnan’a, Kudüs’ten Doğu Türkistan’a, her enlemde ve her boylamda bekleniyoruz.

Onlardan beklemeden, iyiliğe devam…