Resûl-i Ekrem Efendimiz, toprağın ve toprak sahibinin hakkına dair bir hadisinde şöyle buyurur: “Her kim hakkı olmadığı hâlde bir karış toprağa el koyarsa, o toprak kıyamet gününde yedi kat hâlinde boynuna dolanır.” (Müslim, Müsâkât, 140)

İnsanın hayat serüveninde toprağın yeri bambaşkadır. Yaratılışından yaşamına, ölümünden dirilişine kadar insan oluşun her safhasında toprak vardır. Başlangıçta topraktan yaratılan insan, hayatı boyu yiyip içmek, giyinip barınmak için toprağı kullanır. Sonra gün gelir, yine toprağa düşer, toprağa karışır, topraklaşır. Yeniden dirilişi de toprağın içinden bir ekinin filizlenmesi gibi olacaktır.  O halde toprak döngüdür, toprak değirmendir.

Toprakla kaplı yeryüzü, dirilerin ve ölülerin aynı zeminde buluştuğu uçsuz bucaksız bir varlık alanıdır. Allah Teâlâ, toprağı sadık yârimiz olarak var etmiş ve onu ayaklarımızın altına sererek emrimize amade kılmıştır. Sonra başlamıştır insanlar toprağı paylaşmaya. “Senin tarlan, benim arazim” derken, yeryüzünü parsellemiştir insanoğlu. Toprağı değerlendirmiş, kendi değerini de ne kadar çok toprağa sahip olduğu ile ölçmeye başlamıştır. Daha fazla toprağa sahip olmak için gün gelip hırslanmış, birbirinin boğazına sarılmıştır.

Dünden bugüne düşündüğümüzde, toprağın hiç değer kaybetmediğini görürüz. Toprağının kıymetini bilen, yeryüzünü imar için doğru adımlar atan milletler gelişmiş, refaha kavuşmuştur. Toprağına bağlanamayan, toprağını heba edenler ise ziyana uğramıştır.

Tarih boyunca huzur içinde yaşamanın vazgeçilmez bir şartı da toprak güvenliğidir. Sahip olduğu toprağı korumak, insanın dinî ve millî vazifesidir. Toprak tarla tapandan çıkıp “vatan toprağı” vasfına büründüğünde, canla kanla savunulur. Uğrunda nice şehitler verilir, “mukaddes” olarak anılır.

Toprağın dokunulmazlığı, ahlaki ve hukuki bir yasa olarak tarihler üstü kabul görür. Bireylerin, ailelerin, milletlerin toprak bütünlüğü her türlü tehditten korunmalıdır. Bu en doğal haklarımızdan biridir. Dünyanın neresinde olursa olsun, komşunun bağ bahçesine izinsiz adım atılmaz, arsasına izinsiz bina dikilmez. Küçük hileler ve ayak oyunlarıyla birbirinden toprak çalmaya yeltenen komşular ya da akrabalar bunun cezasını dünyada da ahirette de çeker. Peygamberimiz bir karış toprağı bile cebren ya da hileyle ele geçirmenin ağır cezasını hatırlatırken, herkesi dürüst ve saygılı olmaya davet eder.

Bu dünya, üzerinde yaşayan herkese emanettir. Bu toprak, asırlar boyu kaç nesle ev sahipliği yapmıştır. Bu arazilerden, bu beldelerden kimler gelip geçmiştir. Allah, toprakla nice insanı sınamıştır. Bunun bilincinde olmak gerekir. Toprağın azizliğini tanımak, toprağa ihanet etmemek gerekir. Toprak kadar mütevazı, toprak için fedakâr olmak gerekir. Bir teyemmüm miktarı da olsa toprağa dokunmak, toprakla dost olmak gerekir.

Peki ya toprak düşmanları?

Kendi toprağını büyütmek adına başkasının toprağına el uzatanlar?

Tankla tüfekle girdikleri topraklarda kan kusturan zalimler?

Toprağın da halkının da izzetini tanımayanlar?

İşte Gazze.

İşte her karışı şiddetle ele geçirilen Filistin toprakları.

Dünyanın karşı çıkışına rağmen devam eden Siyonist işgali.

Nasılsa bizim toprağımız değil, diyebilir miyiz?

Ne gerek var direnmeye, diyebilir miyiz?

Mümin kardeşlerimizin toprakları için yanmaya ve Rabbimize yalvarmaya devam edelim.

Elbet toprak bu zalimlerden intikamını alacaktır. Elbet toprak yedi kat olup onların boynuna dolanacaktır…