Bülent Acun/Bağcılar Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı

Teşrifi ile dünyamızı tenvir eden on bir ayın sultanı bütün  güzellik ve berraklığıyla zamanın ufkunda görülür. İşte o anda rahmet, bereket ve mağfiret iklimine girilir. Yeryüzünde esaslı bir cenk meydanı kurulur, şeytanlar zincire vurulur. Rahmanın saim kullarına oruç kalkanı verilir. İnsanı rahmetten ve cennetten uzaklaştıracak ne kadar kötülük varsa hepsi hayattan sürülür, cümlesinin defteri dürülür.

İşte bu kutlu iklimde değerlerimize can, damarlarımıza taze kan ve yüreklerimize de tarifsiz bir heyecan gelir. Oruç ibadeti, Ramazan cephesinde hepimizi cihada çıkarır. Ve biz sabırla kuşandığımız irade zırhlarıyla bizi biz olmaktan çıkarmaya kast etmiş ne kadar haram, günah, şer ve kötülük varsa cümlesine hücum ederiz.

Evet, Şehr-i Ramazan gelir ve biz nefislerimize, nefislerimizin bitmek tükenmek bilmeyen arzularına karşı kıyam ederiz. On bir ayın sultanı gelir, bizi sonsuz esenlik yurduna götürmek için ellerimizden ve gönüllerimizden tutar, biz de oruç tutarız. Zamanın sultanını dünyamızda en güzel şekilde ağırlamak için gecemizi gündüzümüze katarız.

Öfkemizi yutar, rehavet, gaflet ve ataleti büyük bir coşkuyla üzerimizden atarız. Rıza menziline doğru aşkla ve şevkle koşarak tozu dumana katarız. Dünya pazarında “Cennet karşılığında canlarımızı ve mallarımızı Allah’a satarız.” Yedi iklim dört bucaktan ırmak ırmak, vecd ile ümmet denizine doğru akarız. Bütün hata ve kusurlarımızı içimizdeki nedamet ateşiyle cayır cayır yakarız. Yılmadan, yıkılmadan, yorulmadan imsaktan iftara kutlu bir sefere çıkarız.

Şehr-i Ramazan gelir ve biz hak yola revan olur, neyimiz varsa onun yoluna ram ederiz. Duamız odur ki on bir ayın sultanı bütün insanlığa hidayet getirsin. Alem-i İslam’a vahdet getirsin. Bütün Müslümanlara istikamet getirsin, hanelerimize saadet, sofralarımıza bereket, kalplerimize ülfet ve muhabbet getirsin. Aramızdaki bütün fitne ve ihtilafları bitirsin. İcabet kapılarının sonsuza kadar açıldığı Şehr-i Ramazan gelir ve biz bütün kardeşlerimizin bu duaya “amin” demelerini istirham ederiz. On bir ayın sultanı bizi Kur’an ile ihya, oruç ile inşa, itikaf ile imar eder. Bize de hata ve kusurlarımızı tamir etmek düşer. İşte tam da bu demde, şehr-i siyam bize içimizi dışımızı, işimizi gösteren muhteşem bir ayna olur. Biz o aynaya gönül gözüyle bakabildiğimiz ölçüde kendimizi görür, kendimize varır, kendimizi bulur, kendimizi bilir ve kendimize geliriz.

Şehr-i Ramazan gelir ve biz böylece bütün eksikliklerimizi tam ederiz. On bir ayın sultanının dünyamızı teşrifiyle  mümin gönüllere art arda nice cemreler düşer. İnanmış her bahtiyar kul tarifsiz bir ilkbahar iklimi yaşar. Camiler ve mescitler, Rahman’ın abid kullarıyla dolar dolar taşar. Kötülükler köşe bucak kaçar, iyilikler herkesi kuşatmak için ülkeler kıtalar aşar, o sene içinde beşer en huzurlu günlerini yaşar. Bu manzarayı temaşa eden basiretli gözler, hayret makamından aleme nazar ederek şaşar.

Şehr-i Ramazan gelir ve biz alemde yaşanan bu güzellikleri ibret tepelerinden seyran ederiz. On bir ayın sultanı kendisini tanımış bahtiyarlar için, hem gönülleri ferahlatan bir bahar hem de cömertlik ve kerem kapılarını açan bir anahtar olur.

Rahmet ikilimi gelir gelmez önce kalp ve gönül kapılarını açar. Kapıları açılan kalplerden ve gönüllerden şefkat ve merhamet pınarları fışkırır. Böylece evlerimiz gariplere, sofralarımız yetimlere, ellerimiz fakirlere, ceplerimiz yoksullara, kasalarımız miskinlere ve keselerimiz muhtaçlara açılır. Artık vakit, yoksula infak ederek rıza-i bariyi hak etme vaktidir. Vakit, kimsesizin kimsesi, çaresizin çaresi olma vaktidir. Vakit, Allah Teâlâ’nın bize rızık olarak verdiklerini kullarıyla paylaşma, böylece cimrilik engelini aşma vaktidir. Vakit, eldekileri ihsana, imtihanı da  imkana dönüştürme vaktidir.

Şehr-i Ramazan gelir ve Rahman’ın bize ihsan ettiği nimetleri biz de kullarına ikram ederiz. On bir ayın sultanı, teşrif ettiği dünyamızı bir anda güzelleştirir. Ramazanın getirdiği güzellikler yeryüzünün tamamında hissedilir. Müslümanların huşu ile huzura varışları, Rahman’a içtenlikle yakarışları, birbirlerine sevgi ve muhabbetle bakışları, hayır ve hasenatta birbirleriyle kıyasıya yarışları, erdemleri ve faziletleri hayata hakim kılmada yol alışları, hep birlikte aynı gayeye yönelişleri; minareleri süsleyen mahyalar, diş kirası, iftar topu ve benzeri nice özgün güzelliklerle Ramazan’ı bir medeniyete çevirişleri İslam’ın dışında konumlanmış insanların içinde ne  hasret fırtınaları koparır kim bilir.

Şehr-i Ramazan gelir ve biz onu medeniyet olarak yaşar, böylece insanlığı İslam’a hayran ederiz. On bir ayın sultanı, dünyamızı teşrileriyle bizi varisi olduğumuz kerim kitabın kârisi ve arısı kılar. Mümini olmakla sonsuz ufuklara açıldığımız son kitabın ayetlerini, büyük bir dikkatle ve edeple okuyarak Rabbimizle olan misakımızı yineler, böylece kendimizi de yenileriz. Okuduğumuz her ayet bizim için; mübarek lafzıyla rahmet, tilavetiyle ibadet, manasıyla hikmet, tefsiriyle hakikat, mesajlarıyla iki cihanda saadet, rehberliğiyle de vesile-i cennettir. Bundan dolayı biz o kerim kitabı anlamak, düşünmek, yaşamak ve yaşatmak için okuruz. Mademki Şehr-i Ramazan “Şehr-i Kur’an”dır; şimdi vakit kitab-ı kerim ile dirilmenin, kitab-ı hakim ile durulmanın, kitab-ı mübin ile yoğrulmanın, kelam-ı kadim ile doğrulmanın vaktidir. Artık mushaf-ı şerifler ellerimizde, ayet-i kerimeler dillerimizde, hafızlarla mukabele etmenin sevinci gönüllerimizde olduğuna göre Kur’an-ı Kerim ahkamı ve ahlakıyla yeniden hallerimizde ve fiillerimizdedir. Bizi Kur’an ile buluşturan şehr-i furkan, teşrifiyle gönüllerimizi yine Kur’an’la coşturur. Ne zaman ki Şehr-i Ramazan gelir, işte biz o zaman “ferden ferda” ailece, milletçe ve ümmetçe hatm-i Kur’an ederiz.

On bir ayın sultanı dünyamızı teşrifi ile semadan yeryüzüne sağanak sağanak huzur ve esenlik yağdırır. Sayılı günler bizi sayısız güzelliklerle sarar, sarmalar. Tuttuğumuz oruç, aramızdaki senlik benlik duvarlarını yerle bir eder. Senlik ve benlik olmayınca hayatı, dostluk ve yarenlik kuşatır.

Manasını müdrik olanlar için şehr-i siyamın her günü doyumsuz bir şenliktir. Şehr-i Reyyan’ın getirdiği bu sevinç ve coşku ikliminden en çok çocuklar nasiplenir. Ramazan’a en çok onlar sevinir ve yine  Ramazan’da en çok onlar sevilir. Ramazan-ı Şerif, gençler için sevinç, heyecan ve aksiyon; büyüklerimiz için de zaman tünelinde geçmiş güzel günlere esaslı bir yolculuktur. Hayat denizinde, Ramazan gemisinde sahil-i selamete doğru sabırla seyahat etmekte olan saim yolcular, “Oruç Reis”in kaptanlığında batma va alabora olma felaketlerinden azade bir şekilde esenlikler ülkesine doğru yola revan olurlar.

Ramazan’ı Şerif’in hayatımıza dokunduğu günler bizim için bir huzur, sürur ve inşirah günleridir. O günlerde biz oruç tutarız, bizi kimse tutamaz. Rahmet, mağfiret, nimet ve cennet menzillerine doğru bugünlerde koştukça koşarız, coştukça coşarız. Aydınlık yarınlara doğru adeta kanatlanır uçarız. Bugünlerde önümüzdeki engellerin bir bir kalktığını görürüz. Biz de azim ve umutla durmak bilmeyiz, yürürüz. Rızaya nail olmaktır gayemiz. Maksuda vasıl olmaktır muradımız. Bu özel günlerde acılarımızı paylaşarak yok ederiz. Sevinçlerimizi yine paylaşarak çok ederiz. Artık dehr bizimdir, devir bizimdir. Biz de devran ederiz. Şehr-i Ramazan gelir ve biz bayram ederiz.