Övgü, üstün vasıflar taşıyan, güç ve kudreti kendinden olan ve daha nice büyük özelliklere sahip olan zata yapılır. Yücelerin yücesi olan bu zat tabiî ki Allah’tır. Böyle yüce vasıflara ait Allah nice gizli sırlara sahip bir hazinedir. Bu sırları keşfetmek ancak Allah’ı bilmek ve O’na teslimiyetle iman etmekle olur. Her hazinenin bir şifresi, haritası olduğu gibi, Allah’ın hazinelerinin şifresi de medh ve hamddir. Allah’ı övmek, bizzat şanındandır, büyüklüğündendir, azametindendir. Kulun Allah’ı övmesi, kulun Rabbine, yaratıcısına karşı tazim göstermesi, kulluğunu hissederek şükrünü Allah’a arz etmesidir.
İnsanın Rabbine övgü ve medihte bulunması, Allah’ın hazineleri olan ilim, marifet, hikmet deryalarından istifade etmesi demektir. Kişi, Allah’a ne kadar hamd ederse hazinelere o kadar mâlik olur.
Hamd, Allah’ı sadece övmek değil, O’nun büyüklüğünü, sonsuz kudrete sahip aşkın yüce bir Zât olduğuna iman etmektir. Bu iman ile Allah’ın Azameti karşısında eğilmek, her şeyimiz ile O’na muhtaçlığımızı idrak etmek, bizlere sunulan başta iman olmak üzere tüm nimetlere şükretmek, âlemlerin Rabbi olarak her an bizi gözetip ihtiyaçlarımızı anında karşıladığını bilmektir. “Hamd, âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1/2) ayetini bu hislerle okuruz. Sonra rahmetiyle bizleri çepeçevre kuşattığını anlayıp tüm iyiliklerin ve güzelliklerin O’ndan geldiğini kabullenip “Hamd, rahman ve Rahim olan âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1/2-3) deriz. Ayetleri okumaya devam ederiz. Bu dünya hayatının son bulup yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimizi kavrayarak “Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur.” . (Fatiha 1/2-4) Ayetlerini okuruz. Son olarak da yalnız ve yalnız ibadet edilecek ilahın O olduğunu idrak ederiz “(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha 1/5) ayetini okuyarak Allah’a hamdın zirvesine varırız. Tüm bunları derinlemesine içimizde sindirdiğimiz zaman, hamdin manasını anlarız. Hamd, sadece ve sadece tek sığınacağımız, aman dileyeceğimiz, yardım isteyeceğimiz, en zor şartlarımızda medet umacağımız, dua edeceğimiz tek merciinin Allah olduğuna gönülden inanmak ve bunu Allah’a kulluk olarak arz etmektir.
Allah'ı ne kadar översek övelim, ne kadar methedersek methedelim ve O’na ne kadar şükredersek edelim O’na lâyıkıyla hamd etmiş ve şükretmiş olmayız. Peygamberimiz bu durumu şöyle ifade ediyor; “Allahım! Azabından affına, gazabından hoşnutluğuna, senden yine sana sığınıyorum. Seni gereği gibi övmekten acizim, sen kendini övdüğün gibi yücesin.” (İbni Mace; c.1, s.444,Terğib ve’t-Terhib, c. 2, s119.) Hadîs-i şerifte görüldüğü gibi biz kulların övgüsü Allah’tan bir şey eksiltmez veya artırmaz. Güneş, dünyaya hiç ayırt etmeden herkese aynı ışığını ve ısısını yansıtmaktadır. Kim güneşe kendini, evini kapatırsa kendisi mahrum kalır. Kim de güneşin ışığını yerli yerinde gereği gibi kullanırsa kendisi güneşten faydalanır. Allah, güneş misali sonsuz kudretiyle tüm varlıkların rızkını ve ihtiyaçlarını karşılamaya devam etmektedir. Kim Allah’ı hamd ederse kendisini Allah’ın sırlarını açarak imanın huzuruna erer. Kim de Allah’a hamd etmezse kulluğunun bilincinden uzaklaşır.
İşte, övgü ve hamd. Allah’ı övmeyi ve hamd etmeyi umarım anlatabilmişimdir. Allah’ı lâyıkıyla hamd edebilen kullardan olma dileğiyle..