İnsanı dünyanın en kıymetli varlık olarak yaratan Allah, bize inişli çıkışlı dünya hayatında huzur bulacağımız ve güvende hissedeceğiz bir yuva bahşetmiştir. Bu hakikat Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir:
“Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” (Rum, 21)
Sevgi ve şefkat duygularının yeşerdiği ve kök saldığı aile yuvası, insana bu dünyada sunulan en değerli hazinedir. Bu güzel yuvanın bozulmadan sevgi, saygı ve huzur içinde devam edebilmesi ve korunması, hem insanın arzusu, hem de Cenab-ı Hakk'ın muradıdır.
Günümüz dünyasında teknolojik imkanların gelişmesine paralel olarak hayatın her alanında olduğu gibi aile hayatımızda da ciddi değişiklikler meydana geldi. Bu değişikliklerin bir kısmı olumlu ve yapıcı olduğu gibi bir kısmı da olumsuz ve yıkıcı etkilere sahiptir. Bundan dolayı teknolojinin hayatımızın nerdeyse tamamını etkisi altına aldığı bir dünyada aileyi korumak belki de Müslümanların en önemli meselesi haline gelmiştir.
Bu yazımızda teknolojinin ve sanal dünyanın yapıcı özelliklerinden ziyade yıkıcı etkilerinden bahsedecek ve Allah’ın Kitabı ve Resul’ünün Sünnetinin aydınlığında bunlara karşı ne gibi önlemler almamız gerektiğini anlatacağız.
Öncelikle şunu ifade edelim ki; teknoloji bir imkandır ve her imkan aynı zamanda bir imtihandır, sınanma vesilesidir. Müslüman hayatının her anında elde ettiği imkanların bir imtihan olduğunu unutmamalıdır.
Allah Teala, iyi ve kötü durumlara bizi imtihan edeceğini şu ayet-i kerimeyle kullarına hatırlatmaktadır:
“Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz.” (Enbiya, 35)
Aynı şekilde Allah Teala, dünya hayatının süsü olarak nitelediği ve dünya nimetlerinin en güzeli olan çocukların da birer imtihan vesilesi olduğunu şöyle ifade buyurmaktadır:
“Mal ve çocuklarınızın sizin için birer imtihan olduğunu ve büyük mükâfatın Allah katında bulunduğunu bilin.” (Enfal, 28)
Dünyadaki imtihan sırrını göstermesi açısından şu ayetler ne kadar da çarpıcıdır:
İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar. Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır. (Ankebut, 2-3)
Yaşadığımız Çağda Aile Nereye…
Yaşadığımız çağın en büyük talihsizliklerinden birisi de aile kurumunun örselenmesidir. İnsanlıkla ilgili çok da iyi niyetli duygular beslemeyen çevrelerin en başat hedefi ailedir. Özellikle biyolojik cinsiyetin inkar edilmesi, eşcinselliğin çeşitli iletişim araçlarıyla terviç edilmesi, çocuk sahibi olmanın gereksizliği üzerinde yapılan algı çalışmaları aslında aile kurumunu; daha önemlisi aile içinde muhafaza edilen dini ve manevi değerlerin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir.
Her konuda olduğu gibi Müslümanların bu konuda da çok duyarlı ve uyanık olması gerekmektedir. Zira çok masum gibi görünen cep telefonu oyunları, sosyal medyada viral bir şekilde yayılan kısa videolar, internet fenomeni olarak ortaya çıkan anormal kişiliklerin sosyal medya platformlarındaki paylaşımları, hiç farkında olmadan toplumumuzun ahlaki değerlerini örselemekte; anne-babaya saygı, küçüklere şefkat ve merhamet, karşı cinse karşı takınmamamız gereken ciddiyet gibi dini ve ahlaki ilkelerimizi hissettirmeden çürütmektedir.
Bütün bunların hepsi, bundan çok değil 30 yıl öncesine kadar hayatımızda olmayan şeylerdi. Ancak bugün teknolojinin gelişmesi ve internetin hayatımıza girmesiyle birlikte hayatımızın tam ortasına, hatta mahremimize girdi. Normal şartlarda evimize adım attırmayacağımız kişiler, gece-gündüz demeden evlerimize, hatta çocuklarımızın odalarına kadar girdi. İnternet üzerinden kurulan sanal arkadaşlıklarla artık çocuklarımızın arkadaşlarının kimler olduğunu tanıyamaz hale geldik.
İşte burada bize çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. O da yaşadığımız çağın tehlike ve tuzaklarını tanımak ve bunlara karşı tedbirler geliştirmektir. Bu da ancak teknolojiyi ve interneti en az çocuklarımız kadar bilmekten geçmektedir. Zira zamanının tehlikelerini tanımayan zafere ulaşamaz. Buradaki bir ihmal bizlere çok acı bir şekilde geri dönebilir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda ümmetini uyarmaktadır:
“Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45)
Oyun ve Eğence Uğruna Bir Ömrü Heba Etmek
Burada değinmemiz gereken önemli bir konu da oyun teknolojileridir. Belli şartlar dahilinde dinimizin oyun ve eğlenceye cevaz verdiği malumdur. Ancak maalesef bugün çocuklarımız ve gençlerimiz özellikle online oyunları hayatlarının merkezine koymuş ve saatlerini bu oyunların başında geçirmektedir. Bunun zararlarını anlatmaya gerek yok. Artık oyun bağımlılığı diye psikolojik bir rahatsızlık literatüre girmiş durumda ve oyun bağımlısı gençler bu rahatsızlık için kliniklerde tedavi görüyorlar. Aslında bu konuda dinimizin yaklaşımı bellidir. Bizi ibadetten alıkoyan, Allah’ı unutturan ve sorumluluklarımız ihmal ettiren her oyun yasaktır ve kınanmıştır.
Allah Teala, amaçsız ve ulvi gayelerden yoksun olarak yaşanan bir hayatın sadece sıradan, gelip geçici zevkler ve hazlardan ibaret olduğu uyarısında bulunmakta; insan için önemli olanın, “âhiret yurdu”ndaki asıl hayat, oradaki mutluluk ve esenlik olduğunu bize şu ayetle hatırlatmaktadır:
“(Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!” (Ankebut, 64)
Ahiret endişesi taşıyan insan, hedefini dünyanın geçici zevkleriyle ve oyunlarla sınırlamayıp kendisini, kalıcı sâlih işlere (Kehf, 46) adadığı takdirde sadece âhireti için çalışmakla kalmayıp dünyasını da anlamlı kılmış olur. İşte bunun için ahiret endişesini ve ölümden sonra gerçek hayatın var olduğunu çocuklarımızın zihinlerine nakış gibi işlememiz gerekmektedir.
Sanal Dünyaya Feda Edilen Aile Mahremiyeti
Aile yuvası, insanların şahsiyetlerinin korunduğu, dışarıdan gelecek tehlikelere karşı aile fertlerin muhafaza edildiği muhkem bir kaledir. Öyle olmalıdır. Ailedeki her şeyin ortaya döküldüğü, sırların ifşa edildiği bir aile, temellerinden sarsılıyor demektir. Allah Resulü, aile mahremiyetinin önemini ve bu mahremiyeti ihlal eden kimsenin ahiretteki akıbetini şu sözlerle anlatmaktadır:
“Kıyamet gününde, Allah katında konumu en kötü olacak insanlardan birisi, karısı ile beraber olup da onun (özel hayatına ilişkin) sırlarını yayan kimsedir.” (Müslim, Nikah, 123)
Maalesef günümüzde sanal dünyanın dayanılmaz çekiciliği aile mahremiyetini zedeler hale geldi. Gerçek hayatta paylaşmayacağımız sırlarımızı sosyal medya hesaplarında herkesin görebileceği şekilde paylaşır olduk. Geleneğimizde var olan haremlik-selamlık kültürü, sanal dünyada etkisini kaybetti. Halbuki, dinimizin ahlaki ilkeleri açısından baktığımızda gerçek dünya ile sanal dünya arasında bir fark yoktur. Gerçek dünyada caiz olmayan şeyler sanal dünyada da caiz değildir.
Teknolojinin Elinde Esir Olan Aileden Teknolojiye Hükmeden Aileye
İletişim ve teknolojideki hızlı gelişmelerin, hayatımızı kolaylaştırdığı bir gerçek. Birçok şeyi internet üzerinden yapıyoruz; yemek siparişinden kitap siparişine; gıda alışverişinden bankacılık işlemlerine kadar birçok şeyi internet üzerinden yapıyoruz. Teknolojiyi doğru ve belli bir sınırda kullandığımız zaman günlük işlerimizin daha kolay olacağı kesin. Ancak ipin ucu kaçtığında istenmeyen durumlarla karşılaşabiliyoruz. Daha da vahimi ipin ucunu kaçırdığımızda biz teknolojiye değil, teknoloji bize hükmetmeye ve bizi esir almaya başlıyor. Çocuklarımız sanal oyunların tuzağına düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor, kadınlarımız dijital şiddetin mağduru olabiliyor, erkeklerimiz evde temin edemediği huzuru ve mutluluğu gayrimeşru sanal ortamlarda arıyor.
Unutmamak gerekir ki; teknoloji bir nimetse aynı zamanda bir imtihandır. Şayet teknolojiyi ahlaktan soyutlayıp kullanırsak onun esiri olmamız kaçınılmazdır. Bu nedenle bize düşen vazife, teknolojinin ve sanal dünyanın esiri olmadan ailemizi korumak ve belli sınırlar dahilinde teknolojiyi hayatımızın içine katmak olmalıdır. Buradaki “sınırlar” ifadesi önemli. Zira dünyaya imtihan için gönderilen insanın, hayatın her alanında Allah’ın çizdiği “sınırlar” içerisinde hareket etmesi esastır. Şu halde Müslümanın zihin dünyasında “sınırsız” kavramına yer yoktur.