Doç. Dr. Ahmet DAĞ
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yapay zekâ; makineleri akıllı yapmak, özellikle bilgisayarları sofistik programlarla akıllı yapmayı sağlayan bilim ve mühendisliğin bir ürünüdür. İnsan zekâsına özgü olan “algılama, öğrenme, kavramlar ve örüntüler arasında bağ kurma, düşünme, akıl yürütme, problem çözme, muhakeme, mukayese, iletişim kurma ve karar verme” gibi yüksek bilişsel fonksiyonları gerçekleştirebilme yetileri kazanabildiği iddiası taşıyan YZ, içinde derin öğrenme ve makine öğrenme gibi unsurları bulundurur. Sadece bilişsel bir düzlem olmayıp robotik uygulamalarla da kesişerek otonom davranışlar sergilemesi beklenen YZ, yapay bir işletim sistemidir. II. Dünya Savaşı’nda askerlik yaparken matematik bilgisiyle -önemli bir tehlike olarak görülen Almanların- şifrelerini çözmek isteyen J. McCarthy, bilgisayarlar için özel programların yazılabildiğinde bilgisayarların da insanlar gibi düşünmeyi öğrenebileceğine inanmıştı. Bu fikre sahip olduğu askerlik dönemi bittikten sonra üniversiteden mezun olup doktorasını da bitirince düşüncesini hayata geçirmeye karar verdi. Bu genç akademisyen, 1956 yılında dünyanın ilk YZ Konferansı’nı düzenledi. Bu konferans sonrasında YZ çalışmaları, hem nicelik olarak artmış hem de nitelik açısından gelişmiştir.
R. Campa’ya göre YZ uygulamaları, endüstriyel devrimin evrimleşmesinin neticesinde XX. yüzyılın sonu ve XXI. yüzyılın ilk yıllarında ortaya çıkmıştır. “Otomasyon, bilgisayarlaşma ve robotlaşma” süreciyle tanımlanmış ve konumlanmış olan YZ, Transhümanizm hareketinin en güçlü vasıtalarından biridir. Makineleri akıllı yapmaya çalışan YZ; üç önemli buluş veya icat olan “buhar-elektrik-bilgisayar”dan sonra dördüncü büyük buluştur. Buhar ve elektrik enerjilerinin buluşlarına dayalı olan sanayileşme bilgisayarlaşmayla aşılarak yüksek teknolojikleşme sürecine geçilmiştir. 1990’lı yıllarda mevcut teknolojikleşmeyi daha ileri taşıyan bilişsel bilim ve sibernetik uzantılı bir çalışma olan YZ, sibernetik bir devrim olan Dördüncü Sanayi Devrimi’ni (DSD) meydana getirmiştir.
DSD’nin en etkili bilimsel uygulama temelli olan YZ çalışmaları, ilk Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde yapılmıştır. Daha sonraları Google’dan Samsung’a kadar çok büyük sermayeye sahip olan ticari sektörler tarafından da desteklenmektedir. YZ çalışmalarının birçok alana doğru genişlemesi; sosyal, kültürel, hukuki ve iktisadi vs. alanlarda hem dönüşümü hem de sorunları meydana getirecektir. Şimdiden internet, akıllı telefon, robotik ve YZ’li uygulamalarla hayatımıza dâhil olan maddi temelli ontoloji (düşünen cisim) olan YZ, homo-sapiens’ten robo-sapiens’e geçişi sağlayacak bir unsur olarak görülmektedir. İleride toplumsal görünürlük oranının yaklaşık yüzde 35 oranında olacağı söylenilen YZ’li robotik çalışmaların, insan zekâsını geride bırakacağı ve insanın üzerinde tahakküm kuracağı tartışmaları yapılmaktadır.
Endüstri, tıp, askerî ve eğlence alanlarında da kullanılan YZ’li uygulamalara sahip robotların, hastalıkları teşhis ve tedavi edeceği iddia edilmektedir. 2018 yılında “Varoluşsal Risk Araştırması Merkezi” adlı bir merkezin, 26 araştırma kuruluşuyla birlikte yaptığı bir çalışma raporunda; ticarileşen SİHA’ların yüz tanıma sistemiyle eğitilip hedefini yok edebileceği, bot veya sahte videolarla siyasi ve içtimai manipülasyonlar yapılabileceği, ciddi güvenlik sorunları doğuracağı, kişisel bilgilerin çalınarak tuzak mesajların üretilebileceği, hizmetçi olarak kullanılan bir robotun veya androidin katil hâle gelebileceği, deepfakes ile (kişilerin yüzleri müstehcen videolara eklenerek) şantaj ve itibar suikastçiliği yapılabileceği ifade edilmiştir.
YZ uygulamaları, “kod yazan kodlar” ya da “makine tasarlayan makineler” gibi sibernetik gelişmelerle, insan aklıyla altından kalkılamayacak kadar çok bilgi üretilmesine imkân tanıyor. İnsanın yetişemeyeceği teknoloji üreten teknolojilerin hızı, adına “teknolojik tekillik” denen bir süreci doğurmuştur. Teknolojik tekilliği zirve olarak gören bu 2. Rönesans hareketi (transhümanizm) sürecinde; robotik, YZ ve sibernetiğin veya nanoteknolojilerin yardımıyla etik bir perspektife yerleştirildiğinde insanlığın daha olumlu yeni bir bakış ve yaşam formuyla karşılaşacağı iddia edilir.
YZ’nin olumlu sonuçlar üretebileceği kadar veya daha fazla sorunlar meydana getireceği de tartışılmaktadır. YZ, günümüzde en az nükleer silah teknolojileri kadar tehlikeli bir boyut olarak görülen yüksek teknolojinin geldiği evrelerden biri olarak görülmektedir. İnsan gibi düşünen, bağ kuran ve eyleyen varlık düzlemine sahip YZ’li otonom teknolojisinin ciddi sorunlar doğurabileceği iddia edilmektedir. Devletlerin, nükleer füze fırlatma kodlarını YZ teknolojilerinin eline teslim etmesi durumunda “hacklenme” veya “programın değiştirilmesi” gibi ciddi tehlikelerle karşılaşma riski söz konusu olabilir. Bunun yanında ciddi sorunlar ve tehlikeler doğurabileceği gibi olası bir nükleer saldırı veya savunma durumunda ise insan kaynaklı hata ve felaketlerin önüne geçilebileceği de öne sürülür. Nitekim Japonya’nın Fukuşima şehrinde meydana gelen nükleer patlamada, santralde YZ uygulamaları söz konusu olsaydı bu büyük patlamanın önlenebileceği iddia edilmektedir.
Hizmet ve sağlık sektöründe birçok faydalar sağlamasına karşın YZ’nin “güç edinme veya iktidar devşirme” çabalarına alet olmasıyla ciddi tehlikeleri de doğuracağı ifade edilmektedir. YZ’nin askerî teknolojide kullanılmasıyla XXI. yüzyıl XX. yüzyıldan daha şiddetli savaşlara şahitlik edebilir. XX. yüzyıl askerî teknolojisinden daha şiddetli olacak olan yüksek teknoloji tabanlı YZ’li uygulamalara dayanan askerî teknolojiler, endüstriyel ve otonom sistemlerin olduğu savaşların olacağı bir yüzyılı doğurabilir. Askerî otonom sistemler ve YZ’li uygulamalar XXI. asrın en tehlikeli gelişmelerinden biri olabilir. Zira çeşitli kurumlar, bazı devletlerin mevcut acımasızlığını artırırken kontrolsüz üretilecek robot savaşçılar, gerilla savaşlarını ve terörizmi artırabilir. Merhamet ve şefkatten yoksun otonom savaş makinelerinin muhtemel olmasıyla savaşlar, âdeta video oyunu hâline gelecektir. Nitekim bu bağlamda “Çin, Rusya, bilgisayar biliminde gelişmiş tüm ülkeler arasındaki YZ alanında gerçekleşen üstünlük yarışı bence III. Dünya Savaşı’na yol açacak.” diyen Elon Musk’ın açıklamasını değerlendiren Sharkey, “Ben de robotların ‘III. Dünya Savaşı’nı başlatabileceklerini düşünüyorum, fakat tek başlarına değil.” diyerek bir anlamda savaşın insanlar ve robotlarla birlikte birbirlerine karşı başlatılacağını iddia eder.
Teknolojik sahiplik veya üstünlük durumu, yalnızca savaşlar üzerinden galipler ve mağluplar dengesizliğini değil aynı zamanda iktisadi ve içtimai bakımdan derin sınıf farklılığı olan devletler veya uluslar gerçeğini de doğurabilir. YZ uygulamalarını kullanan, geni iyileştirilmiş ve zihni güçlendirilmiş bireylere sahip toplumlar ve ülkeler ile bu imkânlardan yoksun bireylere sahip toplum ve ülkelerin arasındaki mevcut uçurum daha da derinleşebilir. Nitekim “gelişmiş-gelişmemiş” veya “ilkel-modern” ülkeler ifadeleri, daha da derinleşecek ve gerçeklik kazanacak gibi görünüyor.
YZ, hem matematik alanı ile ilgili hem de uygulamalı saha ile ilişkili olduğu için daha çok göze çarpsa da daha etkili ve dönüştürücü olma iddiası taşıyan yaklaşım transhümanizmdir. YZ, NBIC (nanoteknoloji, biyo-teknoloji, enformasyon teknolojisi ve bilişsel bilim), tabanlı bir hareket olan transhümanizmin dayandığı alt teknolojilerden sadece bir tanesidir.
Eğitimde paradigmanın dönüşümü
İnsanı sadece bedensel olarak geliştirmeyi değil aynı zamanda zihinsel olarak geliştirmeyi de amaçlayan transhümanizmin en çok etkilediği alanlardan biri eğitim olacaktır. Teknolojinin varlığı, eğitim üzerinde olan -yaklaşık 50 yıllık- etkisi; eğitimin içeriğini, amacını ve pratiğini değiştirmiştir. Trans-posthümanist çağda söz konusu teknolojik etkinin eğitim üzerinde daha da artacağı görülmektedir. Yalnızca YZ uygulamalarıyla değil aynı zamanda insan geninde ve beyninde yapılacak iyileştirmelerle bilgi düzeyinin artışının gerçekleşeceği öngörülmektedir. Bu süreç, hâliyle eğitimin içeriğini ve yapısını da değiştirecektir. YZ’nin eğitimde kullanımıyla ilgili belirlenen üç tema; uyarlanabilir öğrenme, kişiselleştirme öğrenme stilleri, uzman sistemler ve akıllı özel ders sistemleri ile eğitim süreçlerinin gelecekteki bir bileşeni olarak YZ’dir.
Teknolojinin yardımıyla biyolojik sınırların üstesinden gelmeyi hedefleyen ve insanın yetilerini teknolojilerin kullanımıyla geliştirme arzusunda olan transhümanizm, yalnızca çevrenin değil bedenin ve zihnin kontrolünü ele geçirmeyi hedefler. Transhümanizm, klasik felsefenin; beden ve ruh, kişi ve kişilik ayrımını yıkar. Tekillik (insan-makine birlikteliği), YZ, nanoteknoloji ve sibernetik uygulamalarla yeni zekâ türleri veya eklemlenmiş veya makine ile birleştirilmiş insan yaratarak bir nevi yepyeni insan ırkını ve yeni zekâ türlerini vadeder. Stewart Brand’in söylemiş olduğu “Bizler tanrılarız ve bunun için de iyi olabiliriz.” cümlesi transhümanizmin özüdür. Transhümanizm, insanoğluna şimdiye kadar din tarafından vaat edilen şeyi yani “posthuman bir cennet” vaat eder. İnsanı, teknoloji ve eğitim yoluyla değiştirmenin etik olarak eşit eylem kategorilerinin gereği olduğunu düşünen transhümanist tasavvurda yeniden tasarlanması gerekilen şey eğitimdir.
Goldber’in iddia ettiği gibi eğitim ideallerini yeniden inşa etmek ve temel değerlere insanın gelişimi için atıfta bulunan transhümanist süreçte erişim, yükseltme ve öğrenme konuları ile eğitimin geleceğinin ilginçleşmesi muhtemeldir. Teknolojinin gün geçtikçe artan etkisi ve gerçekliği dikkate alındığında eğitim-öğretim sürecini de etkileyecek olan post-transhümanist süreç kaçınılmaz görünüyor. Eğitimin temel vazifesi, eğitim vasıtalarıyla insanoğlunun biçimlenmesi olarak tanımlanmıştır.
Trans-posthuman süreçte diğerlerine karşı (Human 2.0, YZ, robot, cyborg, android) insanın konumu ve tanımının belirsizlik taşır hâle gelmesi muhtemeldir. Geleneksel öğreti ve inançların sorgulanması ve tartışılması daha da ileri taşınacaktır. Örneğin, yirmi yıl sonra bir transhümanist öğretmen, ölümü, bir dönem insanın çözemediği veba, cüzzam gibi bir hastalık olarak ele alırsa ve esasında ölümün insanlık için “kötü” olduğunu ve insanın bütün kötülükleri zaman içinde yendiği gibi ölümü de yeneceğine duyduğu inancı çocuklara öğretirse bu öğretmen “Ölüm, Allah’ın emri.” diyen geleneksel anlayışla karşı karşıya gelecektir. Bu bağlamda transhümanizmin eğitim ile ilgili olarak akla getirdiği ilk sorunlardan biri, din eğitiminin yerine bu eğitim anlayışının ikame edilmesi ihtimalinin oluşturacağı tartışmalardır.
Gen çalışmaları, farmakolojik ilaçlar ve beyne nöronlar eklemlenmesiyle oluşan zihinsel farklılıklar yani üstünlükler öğrenciler arasında sınıfsal farklılıkları ortaya çıkaracaktır. Bu farklar askerî, siyasi ve iktisadi üstünlüğü ve farkları da meydana getirecektir. Bu durumun gelişmiş-geri kalmış ülkeler ayrımını değil aynı zamanda gelişmiş-geri kalmış insan ayrımını meydana getirmesi mümkündür. Bu sürecin, birçok imkânı kadar zaafları da olacaktır.
YZ’yi eğitimde nasıl kullanacağımızı öğrenmeli, eğitimcileri YZ tabanlı sistemleri öğretim ve öğrenme süreçlerinde etkili bir şekilde kullanmaya hazırlamalıyız. Bu bağlamda yeni kapsayıcı yaklaşımlar geliştirmeli ve yalnızca bu çalışmaların nasıl yapıldığı bilgisini edinmeyip bu bilgiyi dünyanın geri kalanına yaymalı ve elde edilen verilerin, insanlığın yararı için nasıl kullanılacağının üzerinde düşünmeliyiz. Ülkemizin sürece yabancı ve sürecin getireceği imkânlardan yoksun kalmamaması için neler yapılabileceği üzerinde düşünmenin yanı sıra sürecin zaaf ve imkânları üzerinde düşünülmesi de gerekir. Hususiyetle felsefecilerin ve eğitimcilerin, sürecin eğitime dair etkisi üzerinde ayrıntılı ve derinlikli çalışmalar yapması gerekir.