Altınoluk ne demektir?

Arapça’da oluk karşılığı mes‘ab veya mîzâb kelimesi kullanılmakta olup mîzâbın Farsça’dan geçtiği veya “akmak” mânasına gelen “vzb” kökünden türemiş olduğu şeklindeki görüşler yanında bu kelimenin mes‘abın bozulmuş şekli olduğu da ileri sürülmüştür (bk. Jean Deny, s. 12).

Türkçe’de altınoluk diye anılan Kâbe’nin oluğu için ise daha çok mîzâbü’l-Kâ‘be (mîzâb-ı Kâ‘be) ve mîzâbü’r-rahme (mîzâb-ı rahmet) tabiri kullanılmaktadır. Türkçe ve Farsça’da rahmet kelimesinin mecazen yağmur mânasını da ifade etmesi, bu tabire adı geçen dillerde ikili bir anlam kazandırmıştır.

Altın oluğun ucunda, muhtemelen suyun aşağı doğru hafifçe akmasını sağlamak için yapılmış lihyetü’l-mîzâb (oluğun sakalı) veya zaknü’l-mîzâb (oluğun çenesi) denilen bir çıkıntı mevcuttur.

Altınoluk nerededir?

Altınoluk Kâbe’nin Rükn-i Şâmî ile Rükn-i Garbî denilen köşeleri arasındaki kuzeybatı duvarının üstündedir.

Kureyşliler 605 yılında Kâbe’yi inşa ederken kuzeybatı duvarına tavanda biriken suların Hicr’e akması için bir oluk (mîzâb) koydular.

Kabe’ye ilk oluğu kim yapmıştır?

Hz. İbrâhim Kâbe’yi inşa ettiğinde üstünü örtmemişti. Daha sonra Kusay b. Kilâb tarafından yeniden yapılışında üstünün ağaç ve hurma dallarıyla örtüldüğü biliniyor. Hz. Peygamber otuz beş yaşında iken Kureyş tarafından inşa edilmesi sırasında da üstü açık olan Kâbe, iki sıra halinde altı direğe dayanan bir tavan ile örtüldü ve Hicr’e bakan kuzey duvarının üstüne de bir oluk yerleştirildi (bk. Ezrakī, I, 164). Kâbe damına konulan ilk oluk budur. Bundan sonra da gerek Kâbe’nin muhtelif zamanlarda yapılan tamirleri sırasında yıprandığı dikkate alınarak, gerekse bazı hükümdarlarca yeni olukların hediye edilmesi gibi vesilelerle Kâbe’nin oluğu tamir edilmiş veya değiştirilmiştir. Abdullah b. Zübeyr 64 (684) yılında Kâbe’yi yeniden inşa ettirdiğinde, tavanı bu defa üç direğe oturtuldu ve oluk da eski yerine yerleştirildi (bk. Ezrakī, I, 209). İbnü’z-Zübeyr’in Kâbe’yi genişletmek üzere Hicr istikametine kaydırdığı ve üzerinde mîzâbın bulunduğu duvar, 74 (693) yılında Haccâc tarafından tekrar içe çektirildiğinde oluk yine eski yerine konuldu.

Altınoluk ismi nereden gelmektedir?

Kâbe’nin oluğu ilk defa Emevî Halifesi I. Velîd’in emri ile Mekke Valisi Hâlid b. Abdullah tarafından altınla kaplattırıldı ve bundan sonra ‘’Altın Oluk’’ adıyla anılmaya başlandı. 

Gümüş Oluk

Altın Oluk bundan sonra birçok defa yenilendi. Kanûnî Sultan Süleyman 1553 yılında gümüş levha ile kaplı bir oluk gönderdi; eskisi de muhafaza edilmek üzere İstanbul’a getirildi. Bundan sonra Kâbe’nin oluğu bir süre “Gümüş Oluk” adıyla anıldı. Sultan I. Ahmed 1612 yılında iyice yıpranan Kâbe duvarlarını takviye için hazırlattığı dışı gümüş, üzeri altın kaplı demir kuşaklarla birlikte Mekke’ye gönderilen gümüş üzerine altın kaplı oluk yerine konularak eskisi İstanbul’a getirildi ve Mîzâb-ı Rahmet yeniden ‘’Altın Oluk’’ adıyla anılmaya başlandı. Kâbe’nin bazı duvarlarının yıkıldığı 1630’daki sel sırasında enkaz arasında bulunan ve yerine konulan oluğu 1043’te (1633-34) IV. Murad yeniden altınla kaplattırdı. 1273 yılında (1856-1857) Sultan Abdülmecid eskiyen bu oluğun yerine yenisini gönderdi; bu altın oluk da 1997’deki tamiratta yenilendi. 

Resûl-i Ekrem’in kıblesi

Kıble, Mescid-i Aksâ’dan Kâbe’ye çevrildiğinde Mescid-i Nebevî’nin kıblesi tam oluğun bulunduğu tarafa isabet etmişti. Bundan dolayı burası Resûl-i Ekrem’in kıblesi olarak meşhur olmuş ve buradan Kâbe’ye yönelmek âdet hâline gelmiştir. “Hayırlı insanların içeceğinden için, seçkinlerin namazgâhında namaz kılın” diyen İbn Abbas’a bunların ne olduğu sorulduğunda, “Hayırlıların içeceği zemzem, seçkinlerin namazgâhı da oluğun altıdır.” diye cevap vermiştir (Ezrakî, I, 318; II, 53). 

Peygamberimiz (sas)’in Altınoluk altında duası

Hz. Peygamberin tavaf sırasında oluğun altına geldiğinde, “Allahım! Senden ölüm anında rahatlık, hesap anında da af dilerim” diye dua ettiği bilinmektedir (Ezrakî, I, 318). 

Hac ile ilgili bazı kitaplarda, “Mîzâb altında dua eden hiçbir kimse yoktur ki duası kabul edilmesin” meâlinde bir hadis de zikredilmektedir (bk. Muhibbüddin et-Taberî, s. 310). Atâ b. Ebû Rebâh şöyle der: “Kim Kâbe’nin oluğu altında durur da dua ederse duası kabul olunur ve anasından doğduğu günkü gibi günahlarından arınır” (bk. Ezrakī, I, 318; Fâsî, I, 80).