İskeçe Seçilmiş Müftüsü Mustafa Trampa, Yunanistan'daki Osmanlı eserlerinin korunmasının önemine ve bu eserlerin zaman içinde nasıl kullanıldığına dair Anadolu Ajansı muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Trampa, Osmanlı döneminde inşa edilen yapılara ilişkin "Osmanlı, şehirlerin ruhuna hitap eden eserler inşa etmişti. Cami, medrese, çeşme, kervansaray gibi yapılar yalnızca birer bina değildi. Aynı zamanda o şehrin sosyal ve manevi yapısını güçlendiren simgelerdi." dedi.
Bu eserlerin Osmanlı'nın şehirleşme felsefesiyle şehrin silüetini oluşturduğunu belirten Trampa, bu yapıların Osmanlı sonrası dönemde amacına uygun kullanılmadığını ve Yunan hükümetinin zamanla bunları yıktığını veya farklı amaçlarla kullandığını ifade etti.
Trampa, "Yunanistan'da bazı Osmanlı camileri bar, kafe, müze ya da sergi salonuna çevrildi, hatta bazıları kiliseye dönüştürüldü. Bu durum, Osmanlı izlerini silme çabası olarak yorumlanabilir." diye konuştu.
Trampa, Yunan yönetiminin bu tür değişiklikleri yaparak Osmanlı dönemini ve Türk izlerini unutturmayı hedeflediğini dile getirdi.
Osmanlı'nın fethettiği topraklarda önceki dönemlerden kalan eserlere zarar vermediğini hatırlatan Trampa, şöyle devam etti:
"Osmanlı, fethettiği yerlerde kendisinden önceki medeniyetlerin mirasına saygı gösterdi. Bizans'tan kalma kiliseleri restore edip Hristiyanların kullanımına sundu, aynısını Yahudi havraları için de yaptı. Oysa bugün Yunanistan'da Osmanlı'dan kalan camiler ve diğer eserler ya yok ediliyor ya da amacı dışında kullanılıyor."
Trampa, Yunanistan'daki Osmanlı eserlerinin korunması ve kullanımına ilişkin uygulamaların, yalnızca geçmişte değil bugün de karşılıklı ilişkilere zarar verdiğini vurguladı.
Türkiye'de Hristiyan eserlerinin korunup restore edildiğine dikkati çeken Trampa, İzmir'in Çeşme ilçesinde bulunan eski bir kilisenin onarıldığını ve Fener Rum Patriği Bartholomeos'un burada ayin düzenlediğini anımsattı.
"Biz de aynı şeyi istiyoruz. Sakız Adası'ndaki camiler neden ibadete açılmıyor?" ifadesini kullanan Trampa, bu konunun mütekabiliyet ilkesine uygun bir şekilde ele alınması gerektiğini ve Yunanistan'ın Osmanlı eserlerine daha fazla saygı göstermesi gerektiğini kaydetti.
Özellikle Batı Trakya'daki Osmanlı eserlerinin de benzer bir kaderi paylaştığına işaret eden Trampa, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu durum bölgede huzursuzluk yaratıyor. Batı Trakya Camiler ve Din Görevleri Derneği olarak, zaman zaman Osmanlı döneminden kalma camilerde ibadet etmek, mevlit programları düzenlemek gibi taleplerimiz oldu ancak bugüne kadar olumlu bir sonuç alamadık."
Trampa, Yunan hükümetince Osmanlı eserlerinin "Türk eseri" olarak değil de "Müslüman eseri" olarak adlandırılmasının bilinçli bir çaba olduğunu, bu şekilde Osmanlı'nın ve Türklerin bölgedeki izlerinin silinmeye çalışıldığını söyledi.
- Yenilenen saat kulesinde Osmanlı dokusundan eser kalmadı
Osmanlı eserlerini yaşatmaya çalışan Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Şükriye Mehmet de 4 yıl önce "Gümülcine ve Civarındaki Osmanlı Türk Eserleri" adlı bir kitap hazırladığını anlattı.
Bu kitapla hem gençlere hem de bölgeyi tanımak isteyen turistlere Osmanlı mirasını tanıtmayı hedeflediklerini vurgulayan Mehmet, şunları kaydetti:
"Kitabımızda, Gümülcine'nin sembolü haline gelmiş Gümülcine Saat Kulesi de yer alıyor. Saat Kulesi, 21 Ekim 1884'te Sultan 2. Abdülhamid döneminde inşa edilmeye başlanmış ve 1885 yılında tamamlanmıştır. Yeni caminin yanında bulunan bu eser, Gümülcine'nin merkezinde yer alıyor. Aynı zamanda, Rusçuklu Vezir Hasan Paşa'nın eşi Fatma Hanım'ın türbesi de Saat Kulesi'nin hemen yanında bulunuyor. Saat Kulesi şehrin sembolü haline gelmiştir.
Yalnızca Gümülcine'de değil, İskeçe'de de bir saat kulesi bulunuyor. Bu saat kulesi de kentin merkezinde. 1859 yılında İskeçeli Hacı Emin Ağa tarafından yaptırılan saat kulesi, 1938 yılında yenilendi ancak orijinal Osmanlı dokusundan eser kalmadı. 1972'de Albaylar Cuntası döneminde İskeçe Saat Kulesi'nin yıkılmasına karar verildi. Ancak Batı Trakya Türklerinin direnişi sayesinde kule ayakta kalmayı başardı."
Batı Trakya'daki Osmanlı anıtları ve yapılarının korunmasının önemini vurgulayan Mehmet, bunları genç nesillere tanıtmanın büyük bir görev olduğuna işaret etti.
Mehmet, "Bu eserler, sadece kültürel miras değil, aynı zamanda dünya mirasıdır ve sahip çıkılması gerekir." değerlendirmesinde bulundu.
Daha önce dernek tarafından lise öğrencilerine yönelik düzenlenen tarih söyleşilerinde de Osmanlı Türk eserlerinin tanıtıldığını belirten Mehmet, bölgeye olan aidiyetin bu yapılarla kuvvetlendirileceğinin altını çizdi.