Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Aylık Dergi Mayıs 2021
Günümüz dünyası, internet teknolojileri sayesinde zaman ve mekâna dair sınırların kalktığı, sanal olan ile gerçek olan arasındaki çizginin neredeyse silindiği bir yapıya bürünmüştür. Bu yapıda özellikle sosyal medya ve sosyal ağlar dijital çağın en önemli iletişim alanları hâline gelmiştir. Hayata dair hemen her şey bu alanlara taşınmaya başlamış ve daha açık bir ifadeyle hayat büyük oranda dijital bir görünüme bürünmüştür. Paylaşım ve erişim hızını ileri bir noktaya taşıyan bilişim teknolojileri ve internet, dijital çağın önünü açan en önemli unsurlardan olmuştur. İnternet, neredeyse insanın tüm eylemleriyle bütünleşmiş, başlangıçta hayata ferdî anlamda dokunmasına rağmen, zamanla hem kültürel hem de toplumsal değişimlerin yolunu açmıştır.
Hızlı ve sürekli bir değişim geçiren dijital mecra, toplumun geleneksel iletişim biçimlerinde, tüketim alışkanlıklarında ve davranış şekillerinde ciddi dönüşümleri de beraberinde getirmiştir. Bu yeni dönemde sosyalleşme, insanın içinde bulunduğu şartlarla, çevresindeki insanlar ve mekânlarla bağlantılı bir tanımlanmanın ötesine geçerek farklı boyutlar kazanmıştır. Eğitimden bilime, ekonomiden iletişime kadar hemen her alanda hizmet üreten bu yeni sistem, insana hayallerinin ötesinde imkânlar sunarak hayatın birçok alanını etkisi altına almıştır. Daha genel bir ifade ile dijital çağ, kendi kültürünü oluşturmuştur. Bu tecrübenin ilk defa yaşanıyor olması ise yeni oluşumların nasıl anlaşılacağı ve nasıl yönetileceği konusunda insanı çıkmaza sürüklemiştir.
Giderek büyüyen dijital dünyanın sağladığı fayda alanları birçok problemin ortaya çıkışına da sebebiyet vermiştir. Hakikatin yerini algının aldığı, sanal olanın gerçeği bastırdığı dijital dünyada görme ve görünme esas kabul edilmiş, görmek ve izlemek var olmanın, görünmek ise anlam kazanmanın yolu olarak bilinmiştir. Nihayetinde bu sıkıntılı gidişat, en güzel şekilde yaratılan ve “halife” sıfatıyla yeryüzünde hayatın öznesi kılınan insanoğlunu dijital çağın nesnesi olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır.
Bugün dijital dünyanın, dijital kimlik, dijital kültür gibi kendine mahsus kavramlar üretmek suretiyle klasik değer yargılarından uzaklaşarak, sanal kimliklerin oluşumuna da zemin hazırlıyor olması, fırsatlarla gelen tehlikelerden biridir. İnsanların hem kültürel hem sosyal davranışlarının bütünü olan kimlik, sanal dünyada idealize edilerek var olanla yaşama zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Bu tür mecralar, insanlara arzuladıkları sanal/yapay kimliklerini oluşturmada büyük bir alan ve kolaylık sunmaktadır. Bu tehlikeli kolaylığı temin eden ve dolayısıyla elverişli bir istismar aracına dönüşen dijital ortamlarda, gerçek olmayan söylem ve davranış biçimleriyle özgürlük kavramı sınırsızca kullanılmakta ve tereddüt gösterilmeden, sorumsuzca her türlü paylaşımda bulunulmaktadır. Modern çağın doğurduğu bu yeni sorun, esasında dijitalleşmenin ahlaki boyutuna tekabül etmektedir.
Doğru ve ahlaklı olmak, her şart ve durumda sahip olunması ve korunması gereken insani vasıflardandır. Kur’an-ı Kerim’de ahlak konusuna dair pek çok emir yer almakta, birçok ayette imanın yanında ibadet etmek ve güzel ahlaka sahip olmak gerektiğine işaret edilmekte, Müslümanlardan doğru ve güzel ahlak üzere yaşamaları istenmektedir. Yüce kitabımızda üstün ahlak sahibi olarak bahsedilen Hz. Peygamber de ahlakça en güzel olanların iman bakımından müminlerin en mükemmeli olduğunu bizlere bildirmektedir. Nitekim ahlak, insan davranışlarını diğer canlılarınkinden ayıran en temel niteliktir. Ahlakın kişisel bakımdan erdemliliği temin edici özelliğiyle beraber sosyal düzenin devamlılığını sağlayıcı tarafı da vardır. Bu sebeple diyebiliriz ki insan ile ilgili her şey, doğrudan ahlakla ilgidir ve ahlaki bir zemine oturmalıdır. Bu, doğal olarak dijital mecralar için de geçerlidir. Yani dijital alanda mevcut olan her şey, ahlakla irtibatlı olmak durumundadır. Zira içerisinde doğrunun yanında yanlışı da barındıran dijital dünyanın sunduğu bilgi karmaşası ve sağlıksız bilgiler sebebiyle insanlık, tarihin en büyük ve en yaygın ahlak krizini yaşamaktadır.
Çağın hizmetlerinden, ahlaki bozulmaya maruz kalmadan yararlanmak ise dijital çağda yaşadığımız gerçeğinin şuurunda olarak teknolojiyi doğru ve etkin kullanmakla ve sorumlu, duyarlı ve katkı sağlayan bir bakış açısı edinmekle mümkün olabilecektir. Bugün yaşantımızın merkezinde yer alan dijital dünyanın gerçeklikleri karşısında, mevcut şartları ve riskleri göz önüne alarak yeni pratiklerle manevi ve kültürel değerlerimizi korumak için bilgili, bilinçli ve ahlaklı bir davranış ortaya koymak gerekmektedir. Bu alanda verilecek mücadele, ancak İslam ahlakıyla ahlaklanma yönünde yüksek bir çaba ve nitelikli/doğru bilgi ile olacaktır.
Bu süreçte irşat hizmetleri, anlam ve etki bakımından daha önemli hâle gelmiştir. Sanal ya da gerçek hangi ortam olursa olsun sahih kaynaklara dayalı doğru bilgi sunulurken, İslam’ın öngördüğü ahlaki değerler çerçevesinde bir üslup kullanılması elzemdir. Dinimizin barış ve esenliği önceleyen rahmet mesajlarını daha etkili bir şekilde insanlara iletebilmemiz için öncelikle İslam ahlak ve adabının sadece gerçek hayatta ve toplumsal ilişkilerde değil, sanal ortamda ve bireysel davranışlarda da geçerli olduğu bilincini idrak etmemiz ve akıllara yerleştirmemiz gerekir. Dijitalleşmenin günlük hayat ile iç içe geçerek sosyal yaşantının uzantısı hâline geldiği günümüzde hem ahlaki değerlere sahip huzurlu bir birey ve toplum oluşturmak hem de Yüce Mevla’nın rızasını kazanarak ebedî saadete ermek, bizler için nihai hedef olmalıdır.
“Kuşkusuz Allah kullarından haberdardır, her şeyi görmektedir.” (Fatır, 35/31.)