Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Aylık Dergi Ağustos 2023
İnsan sosyal bir varlıktır. Onun toplum içinde yaşaması, psikolojik, biyolojik ve ekonomik bir gereksinimidir. Varlığını onurlu, güvenli ve huzurlu bir şekilde devam ettirebilmesi de büyük ölçüde diğer insanlarla münasebetine bağlıdır. Bu da insanlarla iletişim ve etkileşiminde belli ölçülere riayet etmesini zorunlu kılmaktadır. Birlikte yaşamanın gerektirdiği bütün bu ölçülere adab-ı muaşeret, yani nezaket kuralları denmektedir. Görgü, edep ve örf gibi kavramlarla da ifade edilen bu kurallar, kişinin diğer insanlarla sağlıklı iletişim kurmasını temin eden, beşerî ilişkileri güçlendiren, birlikte yaşama kültürünü pekiştiren ve toplumsal uyumun gerçekleşmesine yardımcı olan temel ahlaki prensiplerdir.
Sağlıklı bir sosyal hayatın mayası olan nezaket, güzel huylu olmaktır. Diğerkâm olmak, kardeşinin ihtiyacını kendi ihtiyacına tercih etmektir. Benliğini öne çıkarmadan insana değer vermek, herkese saygı, anlayış, müsamaha çerçevesinde yaklaşmaktır. İtici, kırıcı, yaralayıcı söz, tavır ve davranışlardan sakınmak¬tır. Bu meyanda, kişinin çehresine samimi bir tebessüm nakşetmesi nezaketin alametidir. Yoksula, yetime, darda kalmışa, kimsesize hâl hatır sorması nezaketin gereğidir. Nezaket, güzel bir sözle yaralı yüreklere tesirli bir ilaç sunmaktır. Hiçbir menfaat gözetmeden iyilikte bulunmak, hiçbir karşılık beklemeden gönüller ihya etmektir. Beşerî ilişkilerde sevgi, saygı, şefkat ve merhameti kuşanmak; sözün en güzelini, davranışın en zarifini seçmek; güler yüzlü, tatlı sözlü, yumuşak huylu ve ağır başlı olmak, tam anlamıyla bir nezaket ölçüsüdür.
Toplumsal hayatın vazgeçilmez değerleri olan nezaket kuralları, esasen İslam’ın güzel ahlak ilkelerinin sosyal hayata yansıyan boyutuna karşılık gelmektedir. Dinimizin güzel saydığı, tavsiye ve teşvik ettiği söz, tutum ve davranışlara tekabül etmektedir. Zira yüce dinimiz İslam, nezaketin bir hayat düsturu hâline getirilmesini telkin etmektedir. Müslümanlardan daima güzel ahlak sahibi olmalarını ve güzel ahlakın egemen olduğu bir toplum inşa etmelerini istemektedir. Bu bakımdan nezaket, Müslüman şahsiyetinin alametifarikası; Müslüman vakarının sosyal hayata yansımasıdır.
Nezaket aynı zamanda sınırlarının farkında olmaktır. Herkesin duygu, düşünce ve görüşlerinin kendince değerli olduğunun idrakiyle muamelede bulunmaktır. Bu bir nezakettir. Böyle bir muamele, muhatabını olumlu etkileyecek, onda güzel bir karşılığa vesile olacaktır. Çünkü nezaket öyle bir erdemdir ki onu kuşananlar, her gönülde iz her zihinde söz bırakırlar. Dili dönmeyen onu fark edebilir, gözleri görmeyen onu hissedebilir, kulağı duymayan onu anlayabilir.
İnsanın Rabbine, kendine ve topluma ilişkin sorumluluk alanlarını belirleyen Kur’an-ı Kerim’in muhtelif surelerinde nezaketin ve iletişim ahlakının ölçüsünü gösteren çok sayıda ayet bulunmaktadır. Özellikle Hucurat suresi baştan sona nezaketten ve adab-ı muaşeretten bahseden bir sure olarak insanları güzel ahlaka davet etmektedir. Bu surede Cenab-ı Hak, müminlerden Allah’a ve Resulü’ne saygı göstermelerini, asılsız haberlere karşı dikkatli olmalarını, kardeşlik hukukuna uymalarını istemektedir. Alay etme, lakap takma, su-i zanda bulunma, gıybet etme ve insanların özel hâllerini araştırma gibi bireyin kalbini ve toplumun huzurunu ifsat edecek ve birlikte yaşama imkânını ortadan kaldıracak tutum ve davranışlardan sakındırmaktadır. Bununla birlikte Kur’an’da yumuşak huylu olmak, dostluğa önem vermek, yapılan iyiliklere karşı teşekkür etmek, yaptığı iyilikleri başa kakmamak, insanlar hakkında hayır dilemek, yardımsever, civanmert ve mütevazı olmak yaşanabilir bir toplum için vazgeçilmez unsurlar olarak zikredilmektedir. İslam’ın temel kaynağı ve hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’in öğrettiği, tavsiye ve teşvik ettiği nezaket ölçüleri hiç şüphesiz insanların bir arada yaşamalarını kolaylaştıracak, dünya ve ahiret saadetlerini gerçekleştirecek evrensel hayat ölçüleridir. Bizler, onun söz konusu ölçülerinin vücut bulmuş hâlini ve zirvesini Resulüllah’ın hayatında görüyoruz. Onun hayatı, İslam ahlak ve adabının çağları aşan sembolüdür. Onun yaşantısı, nezaket ve zarafetin en güzel numunesidir. Çünkü o, sadece insanlara değil her canlıya ve hatta bütün varlığa karşı emanet bilinciyle yaklaşmış, her davranışında yapıcı ve olumlu bir üslup benimsemiştir. Hiç kimseye karşı kaba, sert, dışlayıcı, suçlayıcı olmamış, kötü muamelede bulunmamıştır. O, aile hayatından eğitim ortamına, ticari ilişkilerinden devlet işlerine kadar hayatın her alanında nezaketin, zarafetin ve güzel ahlakın en büyük örneği olmuştur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bu hakikati, “Sen elbette üstün bir ahlaka sahipsin.” (Kalem, 68/4.) fermanıyla tescil etmektedir. Bu ayet, bir taraftan Hz. Peygamber’in ahlakını taltif ederken diğer taraftan da onu insanlara en güzel örnek olarak takdim etmektedir.
Resulüllah’ın ahlakına kaynaklık eden, davranışlarını güzelleştiren ve ilişkilerini şekillendiren elbette Kur’an-ı Kerim’dir. Çevresine karşı her zaman mütebessim, müşfik ve mütevazı oluşu Kur’an ahlakının bir yansımasıdır. Kimseyi suçlayıp kötülememesi, ayıplayıp mahcup etmemesi, kınayıp tahkir etmemesi, vahyî terbiyenin bir sonucudur. Herkese güven veren asil duruşu ve hassas ruhuyla onun bütün hayatı âdeta Kur’an’ın vücut bulmuş hâlidir. O, nezaketi ve zarafetiyle çevresine ışık saçan bir kandil; vakarı ve ahlakıyla insanları iyiliğe, güzelliğe yönlendiren bir pusula gibidir.
Ahlakına Kur’an-ı Kerim’in şahitlik ettiği (Ahzab, 33/53.) Sevgili Peygamberimiz, Cahiliye toplumunun kaba, katı ve kırıcı tavırlarına rağmen Allah’ın lütfuyla nezaketinden asla ödün vermemiştir. Bu yüzden kısa sürede çevresinde büyük bir etki bırakmış; söz, tavır ve davranışlarıyla insanların kalplerini fethetmiştir. Nezaketli duruşuyla insanları nefret, adavet ve husumetten uzaklaştırıp kardeşlik, merhamet ve muhabbet iklimine taşımıştır. Böylece fertleri birbirine merhametle kenetlenmiş erdemli bir toplum ve bu toplumdan bütün dünyaya örnek olacak bir medeniyet inşa etmiştir. Kuşkusuz bu büyük devrimin önünü açan en önemli faktör, Resulüllah’ın herkesi ve hatta her canlıyı kuşatan eşsiz nezaketi, zarafeti, şefkat ve merhametidir. Nitekim Cenab-ı Mevla, “Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi…” (Âl-i İmran, 3/159.) ayetiyle bu hususa dikkat çekmektedir.
Ne var ki bugün bir kasırga gibi insanları girdabına çeken çokluk yarışı, dünya malına tamahkârlık, kibir, haset gibi duygular dünyayı bir rekabet alanına dönüştürerek nezaket, merhamet ve güzel ahlak gibi değerlerin ihmal edilmesine ve aşınmasına sebep olmaktadır. Durmadan, soluklanmadan amansız bir şekilde zamanla ve birbirleriyle yarışanların kendilerini toplumun bir parçası olarak görmeleri ve nezaket prensiplerine riayet etmeleri hayli güçleşmektedir. Hâliyle bütün bu değer ve prensipler hayattan çekilmekte ve günbegün yokluğunu daha fazla hissettirmektedir. Oysa modern yaşam biçimlerinin etkisiyle bireyselleştikçe yalnızlaşan, yalnızlaştıkça bunalan ruhların sevgiye, kardeşliğe, dostluğa, arkadaşlığa, nezakete ve daha da önemlisi birbirlerine ne kadar da ihtiyacı var.