Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Aylık Dergi Eylül 2023
Yüce dinimiz İslam’ın gayesi, erdemli birey, faziletli toplum ve huzurlu bir dünya inşa etmektir. Bu gayeye uygun bir hayatın en önemli göstergesi de iman ve istikamettir. Dünyevi ve uhrevi boyutuyla hayatı anlamlandırma hususunda en büyük imkân olan iman, her türlü batıl düşünce ve anlayıştan kalbi arındırarak samimiyetle âlemlerin Rabbine bağlanmaktır. Gözetilmesi ve korunması istenen maddi ve manevi tüm değerlere emanet bilinciyle sahip çıkmak adına Allah ile yapılmış bir ahittir. Bu bağlamda bilgi, tefekkür ve tecrübelerle tahkiki boyuta taşınmış bir iman, insana yaratılış gayesini ve sorumluluklarını hatırlatan, kimlik kazandıran ve onu özgürleştiren büyük bir nimettir. Aynı zamanda insanı Allah’ın rahmet deryasına daldıran, lütfuna mazhar kılan ve en doğru olana yönelten ilahi bir rehberdir. Rabbimizin “Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları, kendinden bir rahmet ve lütuf içine daldıracak ve onları kendine ulaştıran dosdoğru bir yola iletecektir.” fermanı, bu hakikate vurgu yapmaktadır. (Nisa, 4/175.) Bu ayet, aynı zamanda imanın hem gereği hem de neticesi olarak istikamete (sırat-ı müstakime) işaret etmektedir.
İstikamet ise Kur’an ve sünnet ilkeleri doğrultusunda asil bir duruşa karşılık gelmektedir. Bu yönüyle kuşatıcı bir kavram olan istikamet, imanla Allah’ın emniyetine sığınmak, imanı ibadete ve güzel ahlaka dönüştürmek, fıtrata uygun olmayan ve yaratılış gayesinden uzaklaştıran her türlü söz ve davranışı terk etmek anlamını içermektedir. Bir başka ifadeyle istikamet, söz, düşünce, tutum ve davranışların, “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” (Hud, 11/112.) ilahi fermanı doğrultusunda karar ve anlam bulmasıdır. Anlamını yitirmiş bir hayatın, varoluş amacından sapmalar barındırdığı aşikârdır. Zira hayatı anlamlı kılan değerler, insanın varoluş gayesi ekseninde şekillenmektedir.
Allah’ın peygamberleri aracılığıyla vazettiği bütün hüküm ve değerler, bizzat insanın yeryüzünde ilahi bir kararla var edilmesinin, dolayısıyla varoluş gayesinin tezahürleridir. Bu sebeple insanın varoluşa, hayata, ölüm ve sonrasına dair sorularına doğru karşılık bulmasının yolunu açacak en temel değer imandır. İmanla yönünü belirlemiş bir mümine düşen, istikamet üzere kalarak varoluş amacına doğru yol almaktır. Her hâlükârda kötüye karşı iyiden, yanlışa karşı doğrudan, harama karşı helalden, zulme karşı adaletten yana tercihte bulunmaktır. Nitekim ölümün ve hayatın yaratılış amacı da kimin iman ve istikamet üzere yaşayacağını ortaya çıkarmaktır. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/2.) Her sözüyle hayatımıza rehber olan Hz. Peygamber (sas) ise kendisine İslam’ı soran birisine hitaben, “Allah’a iman ettim de ve dosdoğru ol!” (Müslim, İman, 38.) cevabıyla dünya ve ahiret saadetinin yolunu beyan etmektedir.
İman ve istikamet hususunda müminler için en güzel örnek, hiç şüphesiz Peygamber Efendimizdir. Cenab-ı Hak, inanç, ibadet ve ahlakta istikametin yolunu göstermek için rahmetinin bir tecellisi olarak onu insanlığa rehber seçmiş; sırat-ı müstakimin ve güzel ahlakın gerektirdiği davranışları onun şahsında insanlığa öğretmiştir. Bu hakikat, Kur’an-ı Kerim’de “(Ey Muhammed) Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere gönderilenlerdensin.” (Yasin, 36/2,3,4.) ayetiyle açıkça beyan edilmiştir. Resul-i Ekrem (sas) de “Sözlerin en doğrusu, Allah’ın Kitabı; yolların en doğrusu ise Muhammed’in yoludur.” (Nesai, Îdeyn, 22.) hadis-i şerifiyle iman ve istikamet üzere yürünecek yolun kılavuzluğunu yapacak iki temel ölçüye dikkat çekmiştir. Bu bakımdan iman ve istikametin gereği, vahyin rehberliğinde ve Allah Resulü’nün örnekliğinde bir hayat yaşamaktır. Vahyi yaşanan bir hayata dönüştüren Resul-i Ekrem gibi güvenilir olmaktır. Özü sözü bir, dosdoğru, dengeli, kararlı ve dürüstçe bir hayatı tercih etmek ve orada karar kılmaktır. Kısacası onun ahlakıyla ahlaklanmak, onun açtığı yolda yürümektir. Zira “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (İbn Hanbel, II, 381.) buyuran Resul-i Ekrem’in (sas) hayatı, her yönüyle zirve bir örnek ve eşsiz bir numunedir.
Ne var ki bugün inancın itibarsızlaştırıldığı, istikametin örselendiği ve dünyevi menfaati yegane hedef kılan yaklaşımların teşvik edildiği bir çağa tanıklık ediyoruz. Bu çağın öne çıkardığı bireyselliğin ve bencilliğin insanlığı sürüklediği sonu gelmez arzu, istek ve ihtiraslar, imanı ve istikameti örseleyen başlıca yönelişler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada yapılması gereken, bizleri zaafa sürükleyen etkenlere karşı iman bilincimizi güçlendirmek ve Cenabıhak’la doğrudan ve güvenli bir bağlılığı her daim diri tutmaktır. Bu da Rabbimizle kurduğumuz en önemli irtibat olan namazın ve diğer ibadetlerin önemini hatırlatmaktadır. Nitekim namazın her rekatında okuduğumuz ayetlerde geçen hidayet ve istikamet talebi, dünyanın oyalama ve aldatmalarına karşı muhkem bir duruşu ifade etmektedir: "Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil." (Fatiha, 1/6-7.)