Kübra Arslan

Gündelik koşuşturmacaların, dünyevi debdebelerin içinde katmanlaşan bu kir, bizi etten bir beton yığını hâline getirir. Yükümüz artar, belimiz bükülür, kalbimiz eğrilir, gözlerimiz kararır. İnsan, kendisini bir diriliş aydınlığına erdirecek olan muştuyu bekler durur.

Ve bir mayıs gecesi başlar kendine uzaklaşan insanın özüne dönüş serüveni olan ramazan ayı… O ramazan ki affedilme ümidimizin bahar dalları gibi çiçek açıp yeşerdiği en mümbit aydır. İslam ile yepyeni anlamlara kavuşan ramazan ayı “müjde” kelimesinin Müslüman’ın ömründe can bulduğu bir zaman dilimidir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) “Ramazan ayının ilk gecesi girince şeytanlar ve cinlerin şerli olanları zincire vurulur, cehennem kapıları kapatılır ve hiçbiri açılmaz. Cennetin kapıları açılır, hiçbiri kapanmaz ve bir seslenen şöyle haykırır: ‘Ey hayır isteyen, ibadet ve kulluğa gel. Ey şer dileyen günahlarından vazgeç.’ Allah’ın ateşten koruduğu kimseler vardır ve ramazan boyunca bu iş her gece yapılır.” (Tirmizî, Savm, 1) buyurmuştur.

O; yorulmuş ruhlar için yaslanıp soluklanacak bir ağaç, kirlenmiş ruhlara abıhayat, daralmış kalplere inşirah, kararmış gözlere fer, arsızlaşmış hislere edep, dünyanın ve dünyalıkların pranga vurduğu ruhlara özgürlüktür. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluş olan bir aylık muştu mevsimidir.

Af ve mağfiret kapılarının sonuna kadar açıldığı bu mukaddes ayda insan, kalben, ruhen ve bedenen büyük bir arınma içinde olmanın; Rabbine karşı ubudiyet vazifesini hakkıyla yerine getirebilme gayretinin en büyük yücelik olduğunun idrakine varır. Madde âleminden mana âlemine geçişinde insana rehberlik eden oruç, bir diriliş mimarı olarak çıkar karşımıza. Sabır ile yoğurup şefkat ile yontar insanı. Fizik ve metafizik arasında sıkışıp kalan ruhumuzu diriltir.

Oruç; içtimai hayatımızı inşa eder, söküklerimizi diker, boşluklarımızı doldurur, onulmaz yaralarımızı ilahi vahyin şifası ile iyileştirir. Zenginleri açlık ile terbiye ederek fakir ve muhtaçlardan haberdar eder. İnsanı enaniyetinden sıyırıp yükünü hafifletir. Ruhunu eşyaya tapınmaktan azat edip hürleştirir. İnsanın insana karşı şefkat ve merhamet hislerini uyandırarak aralarındaki ülfet duygusunu geliştirir. Kalbimizi yumuşatmasına rağmen irademizi sertleştiren tek şeydir oruç.

“Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.’’ (Müslim, Sıyam, 164) buyuran Hz. Muhammed, oruç ibadetinin Rabbimiz katında ne kadar sevimli olduğuna dikkat çekmiş ve oruç ibadetine olan şevkimizi arttıracak şekilde bizleri hem müjdelemiş hem de teşvik etmiştir.

Ramazan ayını mübarek kılan en önemli unsurlardan biri de Kadir Gecesi’dir. Bu geceye çok önem veren Hz. Peygamber, ramazan ayı içerisinde gizlenmiş olan Kadir Gecesi’ni  “Ramazan ayının son on gününde arayın.” buyurmuştur. (Muvatta’, İ’tikâf, 6) Ramazan ayının son on günü içindeki tek sayılı gecelerin Kadir Gecesi olma ihtimalinden dolayı (Buhârî, Ezân, 135) kendisi de aile efradıyla birlikte 23. 25. ve 27. gecelerini uzun süre ibadet ederek geçirmiştir. (Tirmizî, Savm, 81) Bu mübarek ayda ashabına fıtır sadakası vermelerini söyleyen Allah Resulü, bunun insanlar bayram namazına çıkmadan evvel ödenmesini istemiştir. (Buhârî, Zekât, 76)

Hz. Peygamber’in bu güzel öğütleri, maddi manevi arınma kaynağı olarak bitmek tükenmek bilmeyen bir memba…

Aylardan Mayıs. Hem baharın muştusu oldu ramazan ayı hem ramazan ayı muştuladı baharı.  Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz müjde çiçeği açtı.

Bu sene de ramazan ayına ermiş olmanın neşvesiyle nasiplendirdi Rabbimiz bizi. Yitik cennetimizi huzur ikliminde bulduğumuz rahmet ayı dayandı evlerimizin, kalplerimizin, ruhlarımızın kapısına. İçten bir tebessümle buyur ettik on bir ayın en güzel sultanı, en bereketli misafiri olan ramazan ayını.

Neden mi?

Sezai Karakoç’un söylediği gibi; “Oruç, belli belirsiz hilalle birlikte, her yıl bize gelen bir medeniyet, şuurlandıran bir armağan, bir Peygamber armağanı, bir diriliş mucizesi, inkâr karanlığında kıvrananlara bir azap ve korku, aydınlığa doğru koşanlara ve susamışlara bir umut ve bir muştu, dünyaya inen bir arş aşısı, vakte gelen ilahi bir sahife, kalbe yaklaşan bir teselli ve bir güven, rızkı saran bir ışık ve bir berekettir.”

Öyleyse, bereketlendir kalbimizi ey ramazan! Ruhumuza bir "Ruh’ul-Kudüs" gibi gelen kutlu ramazan!