24 Kasım Öğretmenler günü münasebetiyle hem bizleri yetiştiren cefakar öğretmenlerimizi anmak hem de Mevlid-i Nebi haftasıyla öğretmenler gününün bir araya gelişine dikkat çekmek için özel bir haber hazırladık.
İthaf Olunur...
Bir gün evinden çıkıp mescide giden Hz. Peygamber (s.a.s.), orada halka olmuş iki toplulukla karşılaşmıştı. Bunların birinde Kur’an okuyorlar ve Allah’a dua ediyorlardı, diğerinde ise ilim öğreniyor ve öğretiyorlardı. Sevgi ve rahmet dolu bakışlarıyla onlara ilgi gösteren Resûl-i Ekrem: “Her biri hayır üzeredir. Şunlar Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyorlar; Allah dilerse onlara verir, dilerse vermez. Bunlar ise ilim öğreniyor ve ilim öğretiyorlar. Ben de muallim olarak gönderildim.” buyurdu ve onların halkasına katıldı. (İM229 İbn Mâce, Sünnet, 17; DM357 Dârimî, Mukaddime, 32) Diğer bir rivayette de Resûl-i Ekrem Hz. Âişe’ye: “…Allah beni sıkıntı verip zorlaştırıcı olarak göndermedi. Beni ancak kolaylaştırıcı bir öğretmen olarak gönderdi.” (M3690 Müslim, Talâk, 29) buyurarak, kendisini eğitici ve öğretici olarak tarif etmişti.
Evet; Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), vahiyle donanmış, hikmetle bezenmiş bilge bir muallimdi. İbn Mes’ûd’un ifade ettiği gibi, o (s.a.s.), hayrın anahtarlarını da sonuçlarını da öğretmişti. (N1164 Nesâî, Tatbîk, 100; HM4160 İbn Hanbel, I, 438) Hayatın her alanında insanlara faydalı olan pek çok şeyi ashabına öğretirken: “Ben size, bir babanın evlâdına öğrettiği gibi öğretiyorum.” demekteydi. (İM313 İbn Mâce, Tahâret, 16; N40 Nesâî Tahâret, 36)
“İlim talep etmek her Müslüman’a farzdır.” (İM224 İbn Mâce, Sünnet, 17) buyuran Hz. Peygamber, bir anlamda; eğitim ve öğretimin dönüştüren, değiştiren, geliştiren ve geleceğe hazırlayan özelliğine atıfta bulunarak, kadın-erkek bütün Müslümanları ilme teşvik ederdi: “Kim ilim tahsili için bir yola girerse, Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Allah’ın evlerinden bir evde, Allah’ın Kitabı’nı okuyan ve kendi aralarında onu araştırıp öğrenen bir topluluğun üzerine sekinet (ilahî yardım, bereket ve rahmet) iner, onları rahmet bürür, etraflarını melekler sarar ve Allah onları huzurunda bulunanlara anar. Kimin ameli kendisini geriletir ise soyu onu ileri götürmez.” (M6853 Müslim, Zikir, 38; T2945 Tirmizî, Kırâat, 10)
Eğitim ve öğretimin önemini çok iyi bilen Hz. Peygamber (s.a.s.), bunu gerçekleştirirken farklı yöntemler uygulardı. Her şeyden önce o, kendisinden tavsiye isteyen insanların her birinin durumunu, anlayış seviyesini, ruh hâlini ve ihtiyacını dikkate alarak farklı tavsiye ve muamelede bulunurdu. O, beşerî ilişkilerde ve eğitim öğretim faaliyetlerinde muhatapların durumunun daima göz önünde bulundurulmasını öğütlerdi. Allah Resûlü’nün gözettiği bu ilkeleri onun ashâbı da dikkate alırdı. Nitekim Hz. Ali: “İnsanlara anlayabilecekleri şeyleri rivayet edin! Allah ve Resûlü’nün yalanlanmasını ister misiniz?” (Buhârî, İlim, 49 -bâb başlığı-) uyarısını yapmıştı. Abdullah b. Mes’ûd da: “Şayet bir topluluğa akıllarının ermediği bir rivayette bulunursan, bu onların bir kısmı için ancak fitne olur.” (M14 Müslim, Mukaddime, 5) diyerek her bilginin her topluluğa nakledilmesinin zihnî kargaşaya sebep olabileceğine işaret etmişti.
Allah Resûlü bilginin peşinde koşan, ilim öğrenmek isteyen insanlarla yakından ilgilenilmesini, onların güzel bir şekilde karşılanıp ihtiyaç duydukları konularda bilgilendirilmelerini ister ve şöyle derdi: “Size doğu tarafından ilim öğrenmek için insanlar gelecektir. Size geldiklerinde onlara iyiliği tavsiye ediniz.” (T2651 Tirmizî, İlim, 4; İM249 İbn Mâce, Sünnet, 22)
Hz. Peygamber (s.a.s.), muhatabını mahcup etmez ve onu güç durumda bırakmazdı. Medineli genç sahâbî Muâviye b. Hakem, yasak olduğunu henüz bilmediği sıralarda namaz esnasında aksıran birisine: “Yerhamükellâh” demişti. Cemaat, bakışlarıyla ona tepki göstermiş, o da: “Yazıklar olsun! Ne oluyor da bana bakıyorsunuz?” diye karşılık vermişti. İnsanların üstelemeleri üzerine ise susmak durumunda kalmıştı. Namazın ardından Hz. Peygamber’in kendisine nasıl davrandığını şöyle anlatıyordu: “Ne ondan önce ne de sonra daha güzel öğreten birini gördüm. Vallahi Resûlullah beni ne azarladı ne bana vurdu ne de hakaret etti. Sadece: ‘Bu namazdır, namaz kılarken konuşulmaz. Çünkü namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur’an okumaktır.’ dedi.” (M1199 Müslim, Mesâcid, 33)