Haksızlığın er geç ortaya çıkacağını hatırlatmak için “hak yerini bulur veya hak yerde kalmaz” deriz. Bu atasözünü çoğunlukla şahsımıza ya da bir başkasına bir haksızlık yapıldığı durumlarda kullanırız.
Hiç kimse kendisine veya başkasına bilerek haksızlık yapılmasını istemez ama “insanlar farkında olarak veya olmayarak bazen hak ihlali yapabilirler. Bu durumlarda kişi, Peygamber Efendimizin ‘Kim kardeşine haksızlık etmişse onunla helalleşsin…’ emri gereği Allah’ın huzuruna çıkıp sıkıntı yaşamadan önce yaptığı haksızlığı gidermeli ve mağdur ile helalleşmelidir.”
O hâlde Hakk’ın huzuruna varmadan önce, bize sunulan fırsatları değerlendirmeye çalışalım. Şu anda toprağın altında olup da bu fırsatları kaçıran nice kimseler ahu figan etmektedir. Çünkü nefesi kesilen pek çok kişinin haberi de kesilmektedir. Öyleyse şu dünyadan gitmeden önce öyle güzel şeyler yapalım ki yaptığımız o güzel şeyler bize nefes olsun, hayat olsun.
Sözgelişi işlerimizi aşkla yapıp şükürle tamamlayabiliriz.
İşlerimizi aşkla yapıp şükürle tamamlayabilmek için de yaşadığımız anın farkında olmamız gerekiyor. Yaşadığı anın farkında olan bir kişi, vaktinin kıymetini bilir ve başkalarının hakkını da gözetir. Başkaları derken, öyle çok uzaklara gitmenize gerek yok. Anne babamızın, hocalarımızın, yürüdüğümüz şu yolların, soluduğumuz havanın, her dertli başın, velhasılı kelam yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz her türlü nimetin üzerimizde bir hakkı vardır.
İşte tüm bu nimetlerin hakkını vermek ancak şükürle olur.
Şükür ise “Nimetlerin süsüdür.” Şükreden bir kulun hayatı, güneş alan havadar bir eve benzer. Bu evden bereket ve huzur eksik olmaz. Allah’ın verdiği sayısız nimetlere nankörlük edenlere gelince, bunların hayatı da köhne bir ev gibidir, yani içinde bet bereket yoktur.
Neyse, biz asıl konumuza geri dönelim. Biraz da “Hak” meselesinin “değer” yönünden bahsedelim. Yani herkese hak ettiği değeri vermeye çalışalım.
İyi de bunu nasıl yapalım?
“Her elini sıkanla dost, her canını sıkanla düşman olma” sözünü kendimize ilke edinerek başlayabiliriz mesela. Hatta bu söz bizim mihenk taşımız bile olabilir. Ayrıca emanete riayet edelim, hem de buna çok dikkat edelim lütfen!
Emanet dediysek aklınıza hemen mal mülk gibi şeyler gelmesin. Çoluk çocuğumuz ile çevremizdeki bütün canlılar ve eşyalar da birer emanettir. Bizim de onların da gerçek sahibi ve koruyucusu Yüce Allah’tan başkası değildir. İşte tüm bu emanetlere riayet etmek sevgi ve saygı duymayı gerektirir.
Şu ten kafesindeki cana ve bütün canlara sevginiz içten, saygınız gönülden olsun.