Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Aylık Dergi Kasım 2021
Eğitim, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, yetiştirme ve geliştirme işi olarak tanımlansa da genel anlamı itibarıyla değerleri aktarma eylemidir ve karşılaşılan hadiselere dair bir idrak oluşturma, o idrak çerçevesini gelecek nesillere intikal ettirebilme faaliyetidir. İyi, güzel ve doğru anlayışı oluşturarak bir bilinç zemini inşa etmek, bizatihi eğitimin konusudur. Planlı bir şekilde insan yetiştirme süreci olması ve belli amaçları taşıması hasebiyle de ancak eğitim sayesinde kültür ve medeniyetlerin gelişmesi söz konusu olabilmekte; millî, manevi ve evrensel kültürü oluşturan unsurlar kalıcı hâle gelebilmektedir. Zira bilgi toplumunun temelini teşkil eden eğitim, geçmişten günümüze fertlerin ve toplumların belirlenen hedefe ulaşmada temel dinamiği olmuştur. Teoriler, politikalar ve sistemler, insanın eğitimi ile ilgili farklı sonuçlar ortaya koysa da kesin olan, bilgiye sahip olanın geleceğe sahip olduğudur.
Kur’an-ı Kerim, toplumların stratejik kaynağını oluşturan bilginin söz konusu gücünün; insanı, toplumu, milletleri üstün kılan bir değer olması yönüne işaret etmektedir. Mukaddes kitabımızın sıklıkla araştırmanın, incelemenin, düşünmenin ve öğrenmenin önemine vurgu yapması, inanç ve ibadetlerin yanı sıra davranışlarda da eğitimi temel alan müesses bir bilgi toplumunun amaçlandığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Zira bilgi aydınlık, cehalet ise karanlıktır. (İbrahim, 14/2.) Aklını kullananlar ile kullanmayanlar eşit olmadığı gibi bilenlerle bilmeyenler de bir değildir. (Fatır, 35/19-21.) Esasen hakikatin bilgisi üzerine kurulu İslam medeniyetinin aklı, bilgiyi ve tefekkürü ön plana çıkarması da insanoğlunun, Kur’an-ı Kerim’i ve kâinat kitabını birlikte okuyup anlamakla yükümlü olması dolayısıyladır. Bu yükümlülükle birlikte Kur’an-ı Kerim ve onun tebliğcisi olan Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetinin insanlığa sunduğu evrensel mesajın odağında, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin bütün insanların huzuru ve mutluluğu vardır. Nitekim dinin prensip mahiyetindeki hitap ve emirleri, kadın ve erkek ayrımında bulunmaksızın bir genellik arz etmektedir.
Dinimizin bu asli kaynaklarının biçimlendirdiği anlayışa göre eğitim, insanın fıtri yapısı üzerine bina edilmektedir. Gerek ayet-i kerimeler gerekse hadis-i şerifler, eğitimin her nevi cehaleti yok etmek ve insanı, bilginin aydınlığında, Allah’a yaraşır bir kul olmak için hazırlamaya yönelik olduğunu ortaya koyar. Kur’an-ı Kerim kadını, insan ve Allah’ın kulu olması sebebiyle erkekle eşit bir varlık olarak kabul ettiğinden, bu hazırlamada herhangi bir cinsiyet ayrımının izi dahi yoktur. İlk nazil olan ayet-i kerimedeki “Oku!” emri de cinsiyet açısından bir ayrıma gitmeksizin bütün inananlara hitap etmektedir. Cenab-ı Hak, “Sizden erkek olsun kadın olsun, hiçbir çalışanın amelini karşılıksız bırakmayacağım.” (Âl-i İmran, 3/195.) buyurmak suretiyle, davranışları cinsiyet odaklı değerlendirmediğini açıkça ilan etmektedir. Bir muallim olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.s.) de âlimleri peygamberlerin varisleri olarak görmüş, kuşatıcı bir dil kullanarak, öğrenenin ve öğretenin insanların en hayırlıları sayılacağını ve eşit mükâfata nail olacağını belirtmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “İlmi talep etmek, her Müslümana farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime, 17.) buyururken de kadın ve erkek arasında asla bir ayrım yapmamıştır. Çünkü vahye muhatap oluşları itibarıyla kadın ve erkek arasında bir fark bulunmamasının yanı sıra gerçeğin bilgisine ulaşma hususundaki sorumlulukları da aynıdır. Ancak, kadının hakları ve sorumlulukları bakımından tüm zamanlarda ve medeniyetlerde sürekli tartışma konusu hâline getirilmesi, yüzyıllar boyunca dinî ve sosyal hayatı olumsuz etkileyen bir tutum olarak varlığını sürdürmüştür.
Bu olumsuz tutum, Kur’an-ı Kerim’in rehberliği ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) örnekliği ile köklü bir değişim ve dönüşüm yaşamıştır. İslam dini, Cahiliye döneminin bütün karanlık uygulamalarını ortadan kaldırarak kadının bireysel ve sosyal hayattaki bütün hak ve hürriyetlerini teslim etmiştir. Böylece kadın, başta eğitim olmak üzere, yaratılış gereği doğuştan sahip olduğu haklarına, onuruna İslam’ın evrensel mesajı ile kavuşmuş; insana yaraşır bir muamele görerek hak ettiği değeri bulmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.s.) mümkün olan her fırsatta ve mekânda kadın erkek ayrımı yapmadan ashabını eğitmiş, eğitim faaliyetini ara vermeden sürdürmüştür. Söz konusu dönemde kadınlar, yegâne eğitim kurumları olan mescitlerde daima hazır bulunmuşlar, Resulüllah’ın (s.a.s.) sohbetlerinden yararlanmışlar ve bu konuda herhangi bir güçlükle karşılaşmamışlardır. İnsanları yaratıcı karşısında eşit bireyler olarak tanıtan İslam’ı tebliğ ederken kadınlar için özel eğitim planlamasına gitmesi, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) kadın eğitimi hususundaki hassas tutumunu göstermesi bakımından önemlidir. İnsanı merkeze alan bir tebliğin sahibi olarak Hz. Peygamber (s.a.s.), insan olmakla zaten kıymetli olan kadının değerini insanlığa yeniden hatırlatmıştır. O, toplumun geleceğini şekillendiren ilk ve en önemli eğiticileri kadınların, en az erkekler kadar eğitim almalarını sağlamıştır.
Bugün temel etkileşim alanlarını yeni bilgi teknolojilerinin işgal ettiği, bilginin durmaksızın çoğaldığı ve aynı hızla eskidiği farklı düzeylerde bilgi çağını yaşamaktayız. Geleceğin bilgi toplumlarını ise elbette ki donanımlı, olayları doğru tahlil edip değerlendirebilen, okuyabilen kadını ve erkeğiyle eğitimli bireyler oluşturacaktır. Bu açıdan cinsiyete özel bir paye biçilmeden, eğitimin sosyal ve kültürel hayattaki etkinliğini dikkate almak suretiyle, varlık sebebimizi de idrak ederek hayata bakış açımızı güncellemek elzemdir. Maddi ve manevi yönden huzurlu bir hayatın inşası için düşüncelerimizi sorumluluk bilinciyle her daim geleceğe yönlendirmemiz icap etmektedir.
Bu doğrultuda Kur’an-ı Kerim’in ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) vurguladığı “saygıdeğer ve şerefli bir varlık olarak yaratılan insan” mesajı, kadının kişiliğini rencide eden pek çok olumsuzluğun ve özellikle eğitim sorununun çözümüne yön verebilecek ehemmiyettedir.