Hayır, hasenatı çoğaltma mevsimi

Ramazan, iç âlemimize yönelmek kadar bir cihetimizle de mahzun kalplere dokunarak en çok da bir başkasının sesine kulak vermektir. Bir garibin gönlünü nasıl hoş edebilirim derdiyle dertlenmektir. Bizde olanı olmayanla paylaşarak toplumsal adaleti sağlamaktır. İnfak, kalplerdeki nifak tohumunu çürüterek muhabbet ve kardeşlik tohumlarını ekmektir. İyilikleri çoğaltarak kötülükleri azaltmaktır. Hayır ve hasenatta yarışmaktır. Bir mazlumun duasının karşılığı olmaktır.

Ramazan, birlik ve beraberliği teşvik eden kalpleri birleştiren infak ibadetinin en yoğun yaşandığı zaman dilimidir. İnsanların en cömerdi olan Sevgili Peygamberimiz, Ramazanda bu hasletini zirveye taşıyarak ümmetine de hayrı, iyiliği çoğaltmalarını tavsiye etmiştir. “Hangi sadaka daha faziletlidir? sorusuna “Ramazan ayında verilen sadaka”[i] buyurmuştur. Bu sebepledir ki müminler, Allah’a sadakatin nişanesi olan sadakanın, imanın alameti olan zekâtın, bizzat bu ayda verilmesine ihtimam göstermişlerdir. Kuşkusuz ki mağfiret ayında verilen her türlü sadakanın, günahların bağışlanmasına vesile olacağı aşikârdır.

En güzel alış veriş

İnfak, bize verilen maddi manevi nimetlerden bedelsiz başkalarına ikram etmektir. Kullarına ikramda bulunan Rabbimizin bizlere bahşettiği lütuflar karşısında O’na teşekkür etmektir. İnfak, bizi yoksulken zengin kılan Allah’ın, bize verdiği nimetler üzerinde fakirin hakkını vermektir. Oysa vermek için mal zenginliği değil gönül zenginliği gereklidir. Zira herkes kanaati kadar zengindir. Kanaat ise bitmez tükenmez bir hazinedir. İşte gerçek müminler ki bu zenginlik nimetine sahip olup karşılıksız ikramda bulunanlardır. Ve bu ikram ahiret yurdu için en güzel hazırlıktır.

İnfak insanı güzelleştirir, kemâlata erdirir. Elbette o kâmil müminlerin hasletleri gıpta edilmeye değerdir doğrusu. Onlar ki; Gayba iman eder, namazı ikâme ederler, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerinden infak ederler.[ii] Allah’ın adı anıldığında kalpleri titrer, başlarına gelene sabrederler.[iii] Öfkelerini yutar, insanları affederler.[iv] Kötülüğü iyilikle savarlar[v]. Allah’ın Kitabını okur,[vi] Rablerinin çağrısına uyarlar.[vii] İnfaklarını başa kakmazlar ve eziyet vermezler. İşte onların ecri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.[viii]

Kim Allah’a borç vermek istemez ki!

Allah’ın rızası gözetilerek ve karşılığı ancak O’ndan beklenerek verilen her infakı kendisine verilmiş bir borç (karz-ı hasen) olarak kabul ettiğini ve bunun karşılığını kat kat ödeyeceğini vadeden Rabbimizin çağrısına[ix] koşarak icabet eden Ebü’d-Dahdâh, “Yâ Resûlallah! Allah hiçbir şeye muhtaç değilken bizden borç mu istiyor? diye sordu. Peygamber efendimiz: “ Evet, bununla sizi cennete kavuşturmak istiyor.” buyurdu. Bunu işiten Ebü’d-Dahdâh, Allah Resulü’nün elini tuttu ve “ O halde ben de çok sevdiğim hurma bahçemi Rabbime borç olarak veriyorum!”[x] dedi. Ebü’d-Dahdâh vefat ettiğinde Peygamber efendimiz, cennette meyveleri sarkan nice hurma ağacının Ebü’d Dahdâh’ı beklediğini müjdeledi.[xi]

Kim hazinesi sonsuz olan, vaadinde duran, kerem ve lütuf sahibi olan Rabbine borç vermek istemez ki! Kim Allah’ın rızasını kazanmak için bu hayır yarışında yer almak istemez ki! Kim dünya ve ahiret selametine eriştirecek mükâfatlardan mahrum kalmak ister ki! Kim bu karlı alış verişten kaçar ki!

Verdikçe bereketlenen amel

İnfak verdikçe tükenmeyen bilakis bereketlenen ameldir. Peygamber efendimiz, “Sadakanın malı eksiltmeyeceğini aksine artıracağını[xii] buyurmuştur. Kesilen kurbandan hane halkına ne kaldı sorusuna “Sadece bir kürek kaldı” cevabına mukabil, “Desenize bir küreği hariç hepsi bize kaldı”[xiii] diyerek sevincini ifade etmişti, Sevgili Peygamberimiz.

Nelerden, nasıl ve ne zaman vermeliyiz? sorusunun cevabı bolluk ve darlıkta,[xiv] gizli ve açıkta, gece ve gündüzde[xv] en çok da sevdiğimiz şeylerden infak etmekten[xvi] geçtiğini buyuruyordu Yüce Rabbimiz. Bu ilahi davete sahabenin en değerli varlıkları üzerinden bir infak seferberliği başlatarak icabet ettiğini görmekteyiz. Ebu Talha’nın koşarak Beyruha isimli bahçesini bağışlaması,[xvii] Zeyd b.Harise’nin çok sevdiği atını Resulullah’a getirerek “Bu, Allah yolundadır!” demesi, Ebu Zer’in misafirine ikram etmek üzere çobanından en güzel deveyi getirmesini istemesi, infakta esas olanın en güzeli gözden çıkarmak olduğunu göstermektedir. Zordur sevdiklerimizden vermek, sevdiklerimizle sınanmak. Kuşkusuz ki bu zorluğu aşanlar imtihanı kazananlardır.

“Her iyilik bir sadakadır”

Elbette verme eylemi salt maddiyatla sınırlı değildir. Bilakis yeryüzüne gönderiliş amacı güzel işler yapmak olan insanın, yapacağı her iyilik bir sadakadır.[xviii] İki kişinin arasını bulmanın, bineğine binerken birisine yardım etmenin, insanlara zarar verecek şeyleri yoldan kaldırmanın, tebessüm etmenin,[xix] kısacası insanların hayrına yapılan tüm güzel işlerin sadaka olduğunu buyurmuştur Allah Resulu. Dolayısıyla İnsanın malını, ilmini, ilgisini, muhabbetini, sözünü, gönlünü ve en büyük sermayesi olan zamanını ihtiyaç sahipleriyle paylaşabilmesi en büyük erdemdir. Tüm hayatını infak temelinde inşa etmesi ise en güzel nimettir.

İnsan verdikçe özgürleşir

İnfak edebilmek ancak emanet bilincine sahip olmakla mümkündür. Mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunu bilenler, hiçbir şeyin mâliki olmadıklarının idrakinde olurlar. Bu bilinçle yaptıkları iyilikleri seve seve ihsan ile yaparlar. Aksine kendisine verilen nimetlerin emanetçisi değil sahibi olduğunu zannedenlerin, bencillik hastalığına yakalanması da kaçınılmazdır. Onlar ki daha çok biriktirme ve daha çok tüketme hırsı benliklerini sardığında aslında tükenenin kendilerinin olduğunun farkına varamazlar. Mutmainsizlik hissiyle savrulanların dünyaya katacağı bir güzellik de olamaz. Oysa insan varlığını kendi ekseninden ziyade yüce bir değere isnad ettiğinde ulvileşir. Bir başkasına kulak kesildiğinde merhamet ve empatiyi kuşandığında erdemleşir. Verdikçe, ağırlıklarından kurtuldukça dünyadan azâde olarak ruhu da özgürleşir. Ve insan fani olan dünyada ancak yaptığı iyiliklerle bâki olur.

Verilen her sadakanın kendisine verilmiş bir borç olduğunu belirten Yüce Allah, bunun karşılığını kullarına kat kat ödeyeceği müjdesi ne güzel muştudur! Canlarını ve mallarını Allah yolunda harcayanların, karşılığında cenneti satın almaları ne kârlı alış veriştir! Mümin kardeşimizin ihtiyacını giderdiğimiz takdirde Rabbimizin de bizim ihtiyacımızı gidereceğini vaat etmesi ne güzel vaattir! İnfak eden müminlerin, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşın gölgesinde barınanlardan olmaları ne büyük bahtiyarlıktır!

İnfak anlayışıyla güzide vatanımızın dört bucağından, yedi kıtaya uzanan gönül köprüleri kurarız. Adını bilmediğimiz kardeşlerimizle kalplerimizi birleştirerek insan olmanın, mümin olmanın tadını yaşarız. Ve hızla akan zamanın içerisinde ancak yaptığımız iyiliklerle bir ömrü bereketli kılarız. Huzura erer, huzura varırız.


[i] Tirmizî, Zekât, 28.

[ii] Bakara, 2/3.

[iii] Hac, 22/35.

[iv] Âl-i İmrân, 3/134.

[v] Fussilet,41/34.

[vi] Fâtır,35/29.

[vii] Şûrâ,42/38.

[viii] Bakara,2/262.

[ix] Bakara,2/245.

[x] Tâberî, Câmiu’l Beyan, V, 283.

[xi] Müslim, Cenâiz,89.

[xii] Müslim, Birr 69.

[xiii] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 33.

[xiv] Âl-î İmrân,3/134.

[xv] Bakara,2/274.

[xvi] Âl-î İmrân,3/92.

[xvii] Buhâri, Zekât,44.

[xviii] Buhârî, Edeb, 33.

[xix] Müslim, Zekât, 56.