Yaşam dairesinde olmanın ifadesi olan bu gelgitlerde her inişten sonraki sarp yokuş aslında hayata yeni bir gülümsemedir. Bu sebeple, her daim yaratma hâlinde olan yüce Allah’ın dünya ile yüzleştirdiği insan, esasen hayatta kaldığı her an yeni bir oluşa yeşil ışık yakmaktadır. Dolayısıyla insan, yaşamını devam ettirmek için ya hâlihazırda sorunsuz olduğuna inanıp karar verdiği mevcut çizgisinde ilerleyecek ya da bariz bir problemle karşılaştığında kendine alternatif çıkış yolları arayacaktır. Bu da göstermektedir ki, insanın hayat yolculuğunun bazı dönemlerinde yeni bir başlangıca imza atması yaşama daha sıkı sarılması için tabii bir vazgeçilmezdir.
İnsanı, yaşamı anlamlandıracak köklü bir kararla yeni bir sayfa açmaya iten sebepler analiz edildiğinde, ondaki fıtrata muhalif olanı değiştirmeye ve istenmedik gidişata son vermeye yönelik her zaman aktif olan bir eğilimin mevcudiyeti hemen göze çarpacaktır. Dolayısıyla, içinde bulunulan hoşnutsuz durum pik seviyeye ulaşıp içinden çıkılmaz bir hâl aldığında, insan doğal olarak yeni bir karar verip vakit kaybetmeden onu uygulamaya koyulmaktadır. Bu yaklaşım, sözü edildiği üzere yaşanılan olumsuz vasattan uzaklaşarak yeni ufuklara yelken açma düşüncesi ile gerçekleşeceği gibi, aynı zamanda mevcut durumdan optimum düzeyde memnun olmama, onu anlamlandıramama neticesinde ideali yakalama gayesiyle de vücut bulmaktadır.
Etkin bir karar ve iyi bir başlangıç için öncelikle bireyin tüm yönleriyle kendi potansiyelinin farkında olması gerekir. Dolayısıyla evvel emirde, kişinin güçlü ve zayıf yönlerini tüm çıplaklığıyla masaya yatıracak, kendisini teşhis ve tespit etmesine olanak sağlayacak, bu yeni yolculuğa çıkabilme kudretini sınayacak samimi bir ikrar şarttır. Bu farkındalık, tıpkı içindeki havayı boşaltmadan doldurulamayan çakmakta olduğu gibi iyi bir başlangıcın ilk ve zaruri aşamasıdır. Bu açıdan, batmadan durulmayacak esaslı bir değişim ve dönüşümün öncelikli uğrak noktası olan ikrar, bu yönüyle kararı besleyerek istikrarın önünü açan ve istikamete zemin hazırlayan bir işaret fişeğidir.
Karar sürecinin oluşmasında sağlam bir inanç ve kuvvetli bir motivasyon ihmale gelmeyecek vazgeçilmezdir. Dolayısıyla, öncül ve gerekçeleri sağlam zemine oturmayan kararsız kararlar, tıpkı düşünülmeden gelişigüzel bir şekilde önündeki aracı sollamaya kalkışan bir kimsenin yaşayacağı muhtemel kötü tabloda olduğu gibi, önceki vaziyeti aratacak daha olumsuz riskler taşımaktadır. O yüzden, “kervan yolda düzülür” mantığıyla alınan gücü ve enerjisi zayıf kararların henüz varlık dahi gösteremeden hiçlikle tanışacağı izahtan varestedir. Bu sebeple kişinin, gözünü kırpmadan karar almasını sağlayacak, yatay ve dikey olarak kendisini yeni bir başlangıca taşıyacak esaslı bir gerekçesi olmalıdır. Bunun için de iyi bir başlangıçta, bardağı taşıran son damla mesabesindeki doruk deneyime konu olan zaman, mekân veya nesne ile kararı ilişkilendirip bir atıf noktası oluşturmak ve bunu asla hatırdan çıkarmamak elzemdir. Bu anlayış, bir bakıma karar sonrası süreçte motivasyonu sağlayıp hedefin selametini temin edecek sistem geri yükleme noktası gibidir.
Karar verme aşamasında, idealize edilen hedef için ona ait tüm cepheleri kazanmaya yönelik tümel bir isteğin sonucu kuşkusuz akamet olacaktır. Bilgiden ziyade duygunun sürüklediği bu her şeyi kucaklayan aşırı iyimser yaklaşım, aslında kişiye yok yere çokça deneme yaptıran, her defasında bu tecrübelerden yenilgiyle çıkmasına sebebiyet veren ve son kertede mağlubiyeti kanıksayan bir kişilik yapısına zemin hazırlamaktadır. Buna mukabil, güvercin tedirginliğiyle sürekli havayı koklayan ve harekete geçmeden neticenin her zaman olumsuz noktalanacağına dair peşin hüküm sahibi olan pesimist bir tutum da elbette kabul edilemez. Bu meyanda, bir şeyin tamamının elde edilemediği durumlarda hepsini de terk etmemenin resmi olan ideal bir karar, Hz. Peygamber’in (s.a.s.); “Allah’a en sevimli gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır” (Buhari, İman, 32) sözünde vücut bulmuştur. Buna göre, karar alınıp yeni bir yön çizilirken yakın-orta-uzun vade planlamalarla risk minimize edilmeli ve her bir dönemin hedef davranışları önceden belirlenip kümülatif bir yol izlenmelidir. Bu da göstermektedir ki, iyi başlangıçların beklenen neticeleri meydana getirmesinde sağduyulu, gerçekçi, bilgece tavır ve yaklaşımlar büyük önem arz etmektedir.
Konusu maddi unsurlara dayalı kararlar hayatla kolaylıkla buluşurken, maneviyata dair başlangıçlar her zaman daha zordur. Zira maddi hedefler, esasında manevi ideallere hizmet etmede ve ulaşmada basamak işlevi gördüğünden hiçbir zaman başrolde değildir. Bu yüzden, basit ve kolay olanın yürürlüğe konması her zaman daha az meşakkat içerir. Fakat unutulmamalıdır ki ağızlarda tat bırakan her türlü kazanım, beraberinde zorlu bir hikâyesi ve serüveni olan yorucu uzun yolculukların izlerini taşır. Bu bağlamda, manevi aksiyona dair kalkınma çabalarının zorluğu, nefsin insan üzerindeki aklı izale etmeye yönelik dominant etkisiyle izah edilebilir. Nitekim insanın; “…O sizin için apaçık bir düşmandır” (Yasin, 36/60) ayetinde işaret edilen şeytanı tüm boyutlarıyla tanımasına rağmen derinliği kaybederek günah denizlerinde vurgun yemesi bunun tipik bir göstergesidir.
Yeni bir başlangıç için alınan kararlarda maziye ait düşünce ve tasavvurlar tecrübe edildiği için gri renktedir ve kişiye heyecan vermeyebilir. Gelecek de henüz yaşanmadığı için hâliyle gizem yüklü olduğundan ürkütücü olabilir. Bu iki net olmayan işlevsiz taraf, sağlam bir motivasyonla karara bağlandığında birey, anı yaşayarak geçmiş ve gelecek arasında muhkem bir köprü inşa edip yola revan olacak; bu idrak hâli de onu anlamlı ve mutlu kılacaktır. Çünkü sükûndan ziyade hareket; ters akışa teslim olmaktansa bünyeyi kuşatan problemi çözme cesareti her zaman insana iyi gelmiştir. Bu da iyi bir başlangıcın tezekkür, tefekkür ve tedebbürü içeren istikrarlı, mutlu ve umutlu bir yolculuk olduğunu göstermektedir.
İyi bir başlangıç için karar almaktan ziyade, alınan kararın devamını getirmek esasen işin en zor tarafıdır. Çünkü kararı ve sonrasındaki süreci, önceki yaşantılar, deneyimler, alışkanlıklar gibi birçok faktör doğrudan etkilemektedir. Kuşkusuz mekanik bir yapıda olmayan insanın daha önce deneyimlemediği yeni bir duruma yahut alana tam manasıyla adapte olması mümkün değildir. Bu sebeple, her yenide olduğu gibi bu anlamda da kırılmalara açık doğal bir nekahet dönemi kişiyi beklemektedir. Diğer taraftan, karar sonrası çeşitli sebeplerle algının değişip yön değiştirmesi veya yoğunlaşıp kişiyi akl-ı selimden uzaklaştırması gibi etmenler de kararın geleceğini tayin eden değişkenlerdir. Bu sebeple, zihne ait soyut bir edinim olan kararı yeşertip yaşatacak tek cevher bilfiil boyut yani eylemdir.
Bu meyanda, özellikle yeni başlangıcın ilk dönemlerinde karşılaşılan problemlere karşı gösterilecek sabır, metanet ve mevcut duruma şükür, Yaratan tarafından karşılıksız bırakılmayıp sekinetle ödüllendirilecek ideal bir yaklaşımdır. Nitekim bundan sonra, arzulanan hedef kapılarının aralanmasına yani beklenen fethe çok fazla bir yol kalmamıştır. Dolayısıyla, bu kırılgan dönem kayıpsız atlatıldığında, sonraki aşamaların daha kolay kat edileceğini söylemek mümkündür. Ayrıca bu boyutta, karşılaşılacak istenmeyen kazalar için öncelikle şeffaf bir yönelimle problem odağının üzerine gitmek ve nefsin olumsuz telkinlerinin yerine olumlu düşünce ve tasavvurları zihne ve kalbe yerleştirmek gerekir. Hâl böyleyken tüm bu süreçlerde, pes etmeme adına son raddede ulaşılmak istenen hedefin ideal görüngüsü de asla zihinden çıkarılmamalıdır.
Bu noktada, süreç için gerekli olan yapıcı davranışları ortaya koyduktan sonra doğal olarak her şeye gücü yetmeyen sınırlı varlık insanın yapacağı tek şey kalmıştır; o da süreçle ilgili Cenâb-ı Hakk’a tevekkül etmektir. Zira karar alırken O’nunla çıktığımız bu yolun sorumluluğunu kul olarak yerine getirdikten sonra asıl hükmü O’na bırakmanın adıdır tevekkül. Tüm bunların sonunda istenen hedefe ulaşıldığında, artık onu rutin bir netice olarak algılamadan, karaya çıkmanın verdiği rahatlıkla her şeyin geride kaldığını düşünerek tastamam da terk etmeden, Yaratanla söz konusu bağlantıyı aktif tutup daima yenilemek gerekir. Aksi hâlde yorucu uğraşlar sonunda, meşakkatli dönemeçlerden geçerek artık kazanıldığı düşünülen bir ganimetin bu gibi çantada keklik bir tutum sebebiyle elden çıkması işten değildir.
Buradan yola çıkacak olursak, tarihin ve yeryüzü sakinlerinin daha öncesinde şahit olmadığı bir virüs salgınıyla proaktif bir mücadele içinde olduğumuz bu sancılı günler, kişinin hayat yolculuğunda hafızasından silmesinin mümkün olmayacağı belirgin zaman dilimleridir. Dolayısıyla, zihin ve gönül arşivimize kazınan bu rijit tecrübe, temas edilen boyutuyla yeni bir başlangıç için elbette elverişli bir havza, muhtemel zorlu ve sisli günler için de istikamet bulacağımız deniz feneridir. Evlerimizi karargâh edindiğimiz bu sürecin kendi özümüze dönüp derinlikli muhasebeler yapmaya doğrudan imkân tanıması da kuşkusuz bu iyi başlangıcın can suyudur. Bu açıdan söz konusu günleri imanımızı tahkiki seviyeye çıkarmak, kulluğumuzu derinleştirmek, ahlakımızı güzelleştirmek ve nihayetinde ahiretimizi kazanmak için kendimizi ağır bir sözle bağlayacağımız bir dönüm noktası addetmeliyiz. Bir yelkenin en büyük yardımcısının iyi bir rüzgâr olduğu düşünüldüğünde, nurlu gölgesi üzerimize düşen birçok güzellik, feyiz ve bereketin kaynağı Ramazan-ı Şerif’in de çıktığımız bu yolda sırtımıza dokunan kudret eli olacağını aklımızdan çıkarmamak gerekir. Unutmayalım ki gayret bizden, tevfik Allah’tandır.