Gülsüm SOYDAN 
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzman Yardımcısı

Her sevgi kanıt ister. Sevginin kanıtı ise cümle âlemin şahitlik edeceği fedakarlıktır. Sevmek, sevdiğini sık sık anmayı, ziyaret etmeyi, ona yakın olmayı gerektirir. Varını yoğunu sevdiğinin uğrunda memnuniyetle harcamak, arı duru, katıksız bir sevgidir. En yüce sevgi ise imanın ta kendisi olduğuna göre namaz, oruç, hac ve umre, zekât ve kurban ibadetleri, imanın kanıtları olarak görülebilir. Kurban ibadeti, diğerlerinden farklı olarak candan fedakârlıktır. Sunulan candan kanıtın Hak katında kabul edildiği gün, bayram değil de nedir?
Sevgisiz bir gönlün getirdiği kanıt eğreti durur. Nitekim Allah’a kurban sunan Hz. Âdem’in iki oğlundan, iki kardeşten birinin kurbanı kabul edilmiş, diğerinin kurbanı ise kabul edilmemiştir. “…Çünkü Allah ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder.” (Maide, 5/27.)
İmtihanı kazanıp da kurbanı kabul edilenler arasında İbrahim peygamber de vardır. Üstelik ondan istenen kurban, ilerlemiş yaşlarında bir mucize olarak bahşedilen gözünün nuru evladıydı. İlahi murat, ne İsmail’in canına kastetmek ne de İbrahim’e acı çektirmekti. Bu imtihanla, Hz. İbrahim ve oğlunun Allah’a olan kusursuz teslimiyeti kıyamete kadar insanlığa duyurulmuş, gelecek nesiller arasında onlara güzel bir nam bırakılmış olacaktı. Nitekim Hz. İbrahim, oğlunu kurban etmek üzere yüzüstü yatırdığı zaman emri yerine getireceği anlaşılınca evladının canına bedel olarak kurbanlık gönderilmişti. Yeryüzünde her toplum tarafından bilinen ve uygulanmakta olan kurban ritüeli, İbrahim peygamberle birlikte daha özel bir anlam kazanmıştır. Hz. Peygamber de (s.a.s.), “Babanız İbrahim’in sünneti” olarak nitelendirdiği bu mirası kendi sünnetinin çerçevesinde bizlere hediye etmiştir. (Saffat, 37/101-111; Hac, 22/34; Buhari, Îdeyn, 3; İbn Mace, Edâhî, 3; İbn Hanbel, IV, 368.)

Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın lütfettiği nimetlerin bir sembolü olan kurbanlık hayvanlara saygısızlık edilmemesi emredilmiştir. İnsanlara sayısız faydası olan bir nimetin, yine nimeti verene kurban edilmesi, nimet sahibini unutma hastalığına karşı önleyici bir tedavidir. Bu açıdan kurban kesmek, ihtiyaç sahiplerine yardım etmekten ibaret görülmemelidir. Öyle olsaydı kurban bedelini tasadduk etmekle de bu ibadet yerine getirilmiş olurdu. Bununla birlikte Yüce Allah, kurban kesenin, kurbanlıktan istifadesine izin verdiği gibi isteyen isteyemeyen ihtiyaç sahiplerini de bu rızka ortak ederek kullarını sevindirmiştir. Böylece kurban, kulu sadece Allah’a yaklaştırmakla kalmaz; kulu kula da yaklaştırır. Kurbanlıkları yaratan Allah elbette kendisi için kesilen kurbanlara muhtaç değildir ama insan, kurban kesmeye ve teslimiyetini kanıtlamaya muhtaçtır. İşte tam da bu sebeple kurbanın eti ve kanı değil; Allah’a ulaşan bizim takvamızdır. Kurban Bayramı da Allah’a yaklaşmanın sevincidir. (Maide, 5/2, 97; Hac, 22/28, 34-37; Gâşiye, 88/17; İbn Mace, Edâhî, 1; Ebu Davud, Dahâyâ, 3-4.)

Kurban edilmek üzere seçilen hayvanlar, Kur’an-ı Kerim’de “en‘âm” kelimesiyle ifade edilir. “En‘âm”, kök itibarıyla “nimet, lütuf, yumuşak başlılık” gibi anlamlara gelir. İnsana boyun eğme fıtratında yaratılan kurbanlık hayvanlar, bazen insanı ve onun yükünü taşımış bazen de tarlasını sürmüştür. Modern zamanlarda kurbanlık hayvanların insana faydası biraz daha arka planda kalsa da hâlâ önemini yitirmiş değildir. Bembeyaz, lezzetli sütleri, etleri ve kemikleri, vazgeçilmez gıda malzemelerindendir. Yününden yatak döşek yapılan, tezeği dahi gübre, yakıt ve yapı malzemesi olabilen kurbanlık hayvanların, boynuzları, derileri, toynakları, ödleri de başka türlü değerlendirilir. Otlamaya gidip gelirken hayvanların insana verdiği mutluluk ayrı bir güzelliktir. (Enam, 6/142; Nahl, 16/5-7, 66; Yasin, 36/71-73.) Belki de tüm bu faydalarından dolayı, geçmişte de günümüzde de bazı toplumlarda bu tür hayvanlara ya da onların heykellerine “tapıldığına” rastlamak mümkündür. (Bakara, 2/54; Taha, 20/87-88.) Onları yaratana kulluk etmek dururken…
Rabbe kul olmak, bazen tek kelimeye sığar. Kapalı bir kapı, anahtarla da açılabilir zor kullanarak da. Anahtarla kapıyı açan ev sahibi iken zor kullanarak açan hırsızdır. Her iki durumda da kapı açılmış olur ancak açılan kapının ardı birine helal, diğerine haramdır. Usulüne uygun kesilse de bir hayvanı murdar olmaktan çıkarıp onu helal kılan anahtar ise “Allah” lafzıdır.

Bir hayvanın kurbanlık olduğu kesinleşince artık onun sütü bile fakirin hakkıdır. Kesildiğinde vücudunun hiçbir parçasının, sırtındaki örtünün bile parayla karşılığı yoktur. Kişi bunları ya kendi kullanır ya da aynını/satıldıysa bedelini tasadduk eder.  Kasabın ücreti dahi kurbanlıktan ödenmez. (Buhari, Hac, 113; Müslim, Hac, 348.) Her işi güzelce yapmayı emreden Allah Resulü (s.a.s.), kurbanı güzelce kesmenin de bıçağı bilemek ve hayvanı rahatlatmaktan geçtiğini buyurmuştur. (Müslim, Sayd, 57; Ebu Davud, Dahâyâ, 10-11.) Bütün şahsi menfaatlerden arındırılan ve Allah’a has kılınarak kesilen kurbanın kanı yere düşmeden mükâfatı Allah katında kaydedilir. (Tirmizi, Edâhî, 1.)

Candan sunulan kanıtların kabul edildiği Kurban Bayramı günlerinde Müslüman kardeşlerimizle bir araya gelerek sevincimizi birlikte yaşayalım. Sadece bayram namazında ya da kurban hissedarı olarak değil; bayramda toprağını değiştirdiğimiz sıla-i rahme can suyu olalım. Unutmayalım ki çocuklarımız, bayramın nasıl yaşanacağını bizden öğrenecektir.