Abdullah b. Mes'ûd şöyle anlatıyor:

“Bir gece biz Resûlullah (sas) ile birlikteydik. Bir ara onu kaybettik ve kendisini vadilerde, dağ yollarında aradık. "Acaba kaçırıldı mı, yoksa gizlice öldürüldü mü?" diye endişe ettik. Ve bu hâlde, olabilecek en kötü geceyi geçirdik. Sabahlayınca bir de baktık ki, Resûlullah (sas) Hira tarafından çıkageldi.

- Yâ Resûlallah! Seni kaybettik, çok aradık ama bulamadık. Bu yüzden çok kötü bir gece geçirdik, dedik. Bunun üzerine Resûlullah (sas):

Bana cinlerin elçisi geldi. Onunla gittim ve cinlere Kur'an okudum , buyurdu. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini, ateşlerinin küllerini gösterdi...”

Hadis kaynaklarında yer alan bir başka rivayete göre ise, Hz. Peygamber farkında değilken cinler kendisinden Kur'an dinlemişlerdir. Bu ilginç olayı Abdullah b. Abbâs şöyle anlatmaktadır:

“Resûlullah (sas), bir grup arkadaşıyla Ukâz Panayırı'na gitmek üzere yola çıkmıştı. O günlerde şeytanlarla gökyüzü haberleri arasına engel konulmuş ve (gökten haber çalmak isteyen şeytanların) üzerlerine yakıcı alevler gönderilmeye başlanmıştı. Şeytanlar, kendi toplumlarının yanına döndüklerinde, "Bu hâliniz ne?" diye sorulunca, "Gökyüzünden haber alamaz olduk ve üzerimize yakıcı alevler atıldı." dediler. Bunun üzerine onlardan biri, "Sizin haber almanıza engel olan mutlaka olağanüstü yeni bir olay olmalıdır. Yeryüzünün doğusunu ve batısını dolaşın da, gökyüzünden haber almanızı engelleyen bu yeni olayın ne olduğuna bir bakın!" dedi. Bunun üzerine cinler, yeryüzünün her tarafını dolaşarak kendileriyle gök haberleri arasına giren olayın ne olduğunu araştırdılar.” İbn Abbâs demiştir ki: “İşte bunlardan Tihâme tarafına yönelmiş olan grup, o sırada Ukâz Panayırı'na gitmek üzere Nahle'de konaklayan Resûlullah'ın bulunduğu yere vardılar. Resûlullah, ashâbına sabah namazı kıldırıyordu. Cinler Kur'an"ı işitince, ona dikkatle kulak verdiler. Birbirlerine, "Gökyüzünden haber almanıza engel olan şey işte budur." dediler. İşte o zaman kavimlerine döndüler ve onlara, “Gerçekten biz, doğru yola ileten güzel bir Kur"an dinledik ve ona iman ettik. Artık Rabbimize kimseyi asla ortak koşmayacağız.”  dediler. Yüce Allah da Cin sûresinin ilgili âyetlerini Peygamberine vahyetti.” 

Cirane Mescidi ve Cirane'nin önemi Cirane Mescidi ve Cirane'nin önemi

Tarih kitaplarında aktarıldığına göre, bu görünmez, duyu ötesi varlıkların Kur'an dinleyip İslâm'a girmeleri, Hz. Peygamber"in en zor zamanlarından birine rastlamıştır. Şöyle ki, Müslümanlara uygulanan abluka yıllarının ardından Mekke'deki baskı ve işkenceler iyice artmış, amcası Ebû Tâlib ile fedakâr eşi Hatice'nin peş peşe ölmeleri Hz. Peygamber'i derinden sarsmıştı. Allah Resûlü, kendisini anlayıp onaylayacak ve koruyacak kimseler aramaya başlamıştı. Sırf bu amaçla gittiği Tâif'te de aradığını bulamamış, şehirden kovulmuş hatta taşlanmıştı. İşte cinlerin İslâm ile tanışmaları ve Resûl-i Ekrem'in bu durumdan haberdar olması böyle bir dönemde gerçekleşmiştir. Tâif dönüşü Nahle denilen yerde konakladığı gecelerden birinde cinlerden bir grup gelerek Allah Resûlü'nün okumakta olduğu Kur'an'ı dinlemişler ve bundan çok etkilenerek İslâm'ı seçmişlerdi. Yüce Allah daha sonra bu olayı Kur'an"da Resûl-i Ekrem'e şöyle anlatmıştı:

“Hani cinlerden bir grubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur'an'ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) "Susun!" demişler, Kur'an'ın okunması bitince uyarıcı olarak kavimlerine dönmüşlerdi.

Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.

Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun! O'na iman edin ki, Allah da sizin günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun.

Allah'ın davetçisine uymayan kimse, yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Ahkaf 29-32)

Mekke'deki ziyaret yerleri - ARAFAT Mekke'deki ziyaret yerleri - ARAFAT

Cin ismi verilen varlıkların doğaları itibariyle insan algısının sınırlarını aşmaları, onlar hakkındaki rivayetlerin içeriğine de yansımıştır. Resûlullah'ın cinlerle kaç kez ve nerede buluştuğu ihtilâflı bir konudur. Farklı zaman ve mekânlara atıfta bulunan birtakım haberlere göre cinler, Mekke"de bugün Cin Mescidi'nin bulunduğu Hacûn'da, Medine'de ise Bakî'de heyetler hâlinde Resûlullah'a gelmişler ve haklarında Cin sûresi ile Ahkâf sûresinin ilgili âyetleri indirilmişti. Nitekim yukarıda da geçtiği üzere Hz. Peygamber (sas), bir gece Abdullah b. Mes"ûd"la birlikte Mekke"deki Hacûn mevkiinde konaklamış, İbn Mes'ûd'un etrafına bir çizgi çizmiş ve ona yerinden ayrılmamasını söyledikten sonra kendisi cinlere Kur'an okumuştu.

CİN MESCİDİ

Cin Mescidi gece bekçilerinin bu tepede toplanarak nöbet değiştirmelerinin âdet olması sebebiyle “Mescidü’l-hares” adıyla da bilinir.

Hz. Peygamber değişik zaman ve mekânlarda cinlere vahiy tebliğ etmek için Kur’an okurdu. Bir gün Abdullah b. Mes‘ûd’la birlikte Hacûn yakınlarında bir yere gittiklerinde toprağa bir çizgi çekerek ondan bunu aşmamasını istemiş ve çizginin ilerisinde cinlere Kur’an okumuştur. Bundan dolayı buraya “mevziu’l-hat”, daha sonra bu noktada yapılan mescide de Mescid-i Cin adı verilmiştir.

Halen camiye, isimleri bir duvarına yazılmış olan yedi cinin Resûl-i Ekrem’e bu mevkide biat etmeleri sebebiyle “Mescid-i bey‘a” da denilmektedir ancak Akabe biatlarının gerçekleştirildiği yerde de aynı adı taşıyan bir cami vardır.

Ezrakī ve Fâkihî’nin kayıtlarında III. (IX.) yüzyılın ikinci yarısında Mekke’de Hz. Peygamber’in cinlerle buluştuğu bir yerden bahsedilmekte, fakat burada herhangi bir yapının bulunup bulunmadığı belirtilmemektedir. X. (XVI.) yüzyılın ikinci yarısında Cennetü’l-muallâ yakınlarındaki Ferhadiye adı verilen yerin burası olduğu tahmin edilmekte ve İbn Zahîre’den de Resûlullahın cinlerle buluştuğu mekânın meşhur olduğu ve yine üzerinde bir yapı bulunmadığı öğrenilmektedir.

Mekke halkı her yıl zilhiccenin bitmesine üç gün kala akşam namazı vakti Ferhadiye’de toplanıyor ve geceyi burada geçiriyordu burayı gören Faslı Ayyâşî de tepenin ağaçlık olduğunu ve üzerindeki düzlükte fakirlere yemek verildiğini kaydetmektedir.

Mescid-i Cin’in ilk yapımı 18 Muharrem 1112’de (5 Temmuz 1700) Mekke’ye gelen İbrâhim Ağa adlı mimar tarafından gerçekleştirilmiştir. O dönemde iki geniş cadde arasında kalan Ferhadiye’de yer altına kubbesiz ve minaresiz olarak tesis edilen caminin kuzey ve güney tarafı sekiz, batı tarafı on altı ve doğu tarafı on bir adım uzunluğunda idi.

2000 yılında tamamen yeniden yapılan Mescid-i Cin yer üstündedir ve minareli modern bir cami görünümüyle yakınındaki Cennetü’l-muallâ ile birlikte Mekke’de ziyaret edilen önemli mekânlardan biridir.

Cin Mescidi nerededir?

Cin Mescidi Mekke’nin mezarlığı, Cennetü’l-Muallâ’nın yakınında ve Harem-i şerif’in yaklaşık 2 km. kuzeyinde bulunan şehre hâkim bir tepenin üzerinde yer alır.