Peygamber emaneti: Mescid-i Nebevi

Hz. Peygamber’in (sas) Mekke’den Medine’ye hicreti yalnızca İslam tarihi için değil insanlık tarihi için de bir dönüm noktasıdır. Bir mekân değişikliğinden çok daha öte anlamları olan hicret, dünyevi hiçbir çıkar gözetmeksizin sırf Allah rızası şuuruyla fedakârlık ve gayretten kaçınmayan muhacir ve ensarın simasında, İslam’ın bireysel boyuttan toplumsal boyuta geçmesi bakımından varoluş mücadelesinin simgesi, Müslüman kimliğinin miladıdır. Müslümanların hak, hakikat ve medeniyet yolculuğu Medine’de, şehrin kimliğini inşa eden Mescid-i Nebevi’nin gölgesinde başlamıştır. Zira Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa Kur’an’ın teyit ettiği kadim mekânlarken Mescid-i Nebevi, Hatemü’l-enbiya’nın emanet ettiği mukaddes mekândır. Vahyin nüzulüne en çok şahit olan, İslam kardeşliğinin tesis edildiği, Peygamber emaneti şehre ve mescide salât-ü selam ile giren, bütün varlığıyla kendisini Hz. Peygamber’in huzurunda hisseden Müslümanlar, Mescid-i Nebevi’de huşu ile ibadet etmektedir.

---

Bir Hadis: “Allah’ım! Beni bağışla, bana merhamet et, beni cezalandırmaktan vazgeç ve beni affet, şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhametli olansın...” (İbn Ebî Şeybe, Dua)