Zeyd bin Sabit Kimdir?
Hicretten on bir yıl önce (m. 611) Medine’de doğdu. Ebu Harice olarak da tanınan Zeyd b. Sabit (r.a.) Medineli Hazrec kabilesinin bir kolu olan Neccaroğulları’na mensuptur. İslam öncesi dönemde Medine’nin iki büyük Arap kabilesi olan Evs ve Hazrec kabilesi arasında bitmeyen kavga ve savaş vardı. Yine bu iki kabile arasında çıkan Buas savaşında Zeyd (ra) babasını kaybetti. 6 yaşında yetim kaldı. Annesi Nevvâr bint Mâlik’tir.
Zeyd bin Sabit Nasıl Müslüman Olmuştur?
Hz. Zeyd, Rasullah’ın (sas) Medine’ye gelişinden önce çocuk yaşta Müslüman olmuştur.
Milâdî 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etmiş olan Allah Resûlü (sas), Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin davetine icabet ederek onun evinde konaklamaya karar vermişti. Adı artık Medînetü’r-Resûl olan kutlu beldenin Peygamber’e hasret insanları, ona yaklaşabilmek, onu şanına lâyık şekilde ağırlayabilmek için seferber olmuşlar, hicret yorgunu Hz. Nebî’yi memnun edebilmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamışlardı. O vakit on bir yaşında olan Zeyd b. Sâbit, o günlere ait bir hatırasını şöyle anlatır: “Resûlullah (sas) Ebû Eyyûb"un evinde (misafir) iken, evine ilk giren hediye, benim götürdüğüm ve içinde ekmek, tereyağı ve süt bulunan tirit kabı idi. “Yâ Resûlallah! (sas) Bu kabı annem gönderdi.” dedim. O da, “Allah bunu senin için bereketli eylesin.” buyurdu ve ashâbını çağırdı; yemeği birlikte yediler.
Bu hatıra ile Efendimiz (sas)’in , “...Size hediye verene karşılık verin. Karşılık verecek bir şey bulamazsanız, onun için dua edin.” hadis-i şerifini Zeyd b. Sâbit bizzat yaşamıştır.
Hz.Zeyd (ra) Peygamberimiz (sas) Medine’ye gelmeden önce on yedi sûreyi ezberlemişti. Hicretten hemen sonra akrabaları tarafından Resûl-i Ekrem’e tanıtıldı, ezberlediği sûreleri ona okudu ve onun takdirini kazandı.
Zeyd bin Sabit, Bedir Gazvesine yaşı küçük olduğu için katılamadı. Bedir Gazvesinde Müslümanlar zafer kazandılar. Gazvenin sonuçlarından birisi de Mekkeli esirlerden okuma yazma bilenlerin, Müslümanlardan on kişiye okuma yazma öğretmek şartıyla serbest bırakılmaları idi. Esir müşriklerden okuma yazma öğrenenlerden birisi de Zeyd b. Sabit olmuştur.
Ordu Uhud’ a doğru giderken yolda yapılan denetimler sırasında Peygamberimiz (sas) çocukları fark etti. Fahr-i Kainat (sas) Efendimiz onların bu hareketinden pek memnun oldu. Onlara tebessüm etti. Gülümseyerek şefkat ve sevgi dolu bakışlarıyla çocukların cesaretlerini takdir etmekle birlikte, durumun ciddiyetini onlara anlattı ve savaşa katılmalarına müsaade etmedi. Zeyd bin Sabit’te bu şekilde geri çevrilen çocuklardandı.
Zeyd b. Sabit (ra)’in Hz. Peygamber (sas)’le birlikte katıldığı ilk muharebe Hendek savaşıdır. Bu savaştan önce gerçekleştirilen Hendek kazma faaliyetinde gayretle çalışan Zeyd (ra)’i gören Allah Rasulü (sas) onun hakkında “Ne kadar iyi bir çocuk” diyerek takdirlerini ifade etmiştir. Hendek kazma işi tamamlandıktan sonra, diğer çocukları ailelerinin yanına gönderen Peygamberimiz, Abdullah b. Ömer (ra) ile Zeyd b. Sabit (ra)’in savaşa katılmalarına izin vermiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in son askeri faaliyeti olan Tebük seferi esnasında Zeyd (ra)’in kabilesi Benî Malik b. Neccar’ın bayrağını Umare b. Hazm (ra) taşıyordu. Allah Rasulü (sas) daha sonra bayrağı alıp Zeyd b. Sabit (r.a.)’e teslim etti. Bunun üzerine Umare (ra): “Ey Allah’ın Rasulü! Hakkımda sana herhangi birşey mi ulaştı da benden bu görevi aldın?” diye sorunca, Rasulüllah (sas) “Hayır, lakin Kur’an’a öncelik verilmiştir: Zeyd (ra) Kur’an’ı senden daha çok ezberlemiştir” şeklinde cevap vererek, bu görevde niçin Zeyd’i (ra) tercih ettiğini bildirmiştir.
Peygamberimiz (sas)’in genç tercümanı
Çok akıllı ve hâfızası güçlü bir çocuk olan Zeyd’in dil öğrenme konusundaki kabiliyetini keşfeden peygamberimiz (sas), O’na: "Zeyd! benim için Yahudilerin yazısını, İbrani ve Süryanî dillerini öğren" buyurdu. Zira bu dillerle yazılmış çeşitli mektuplar Rasulüllah (sas)’a geliyor, bunların okunup anlaşılması, gerektiğinde de cevap verilmesi gerekiyordu. Allah Rasulü (sas) bunları başkalarına, özellikle de Yahudilere okutmak durumunda kalıyordu. Hâlbuki yazışmaların muhtevasını yabancıların öğrenmesini istemiyordu. Bunun için Zeyd (ra), "Baş üstüne ya Resûlallah!" diyerek çok kısa bir sürede hem İbranice hem de Süryanice’yi en güzel bir şekilde okuyup yazmayı öğrendi. Bundan sonra gelen mektupların büyük bir kısmını okuma ve bunlara cevap yazma işlemlerini Zeyd (r.a.) yürüttü. Böylece Resûlullah'ın (sas) genç tercümanı oldu.
Vahiy Katibi
Vahiy inmeye başladığında Hz. Peygamber’in kendilerine haber gönderdiği kâtipler arasında Hz. Zeyd’de vardı. Aynı zamanda Resûl-i Ekrem zamanında Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını ezberleyen ensara mensup dört kişiden biriydi (Tirmizî, “Menâḳıb”, 32; İbn Sa‘d, II, 355).
Peygamberimize (sas) vahiy geldiğinde, evi Mescid-i Nebevi’ye oldukça yakın bulunan Zeyd b. Sabit’i çağırır, gelen vahyi yazmasını ve ilgili ayetlerin nereye yerleştirileceğini ona söylerdi. Ardından da yazdıklarını okumasını buyurur, varsa yazım hatalarını -derhal- tashih ederdi. Tek işi vahyi kayıt altına almak olan Zeyd b. Sabit, bu bakımdan Hz. Peygamber’in yanında en çok bulunan sahabidir. Medine’de vahiy kâtipleri içerisinde vahyi en çok yazan kişi olmuştur.
Allah Resûlü bir gün kendisine indirilen Kur’an âyetlerini yazması Zeyd b. Sâbit’i yanına çağırmıştı. Bunu duyan Zeyd, yazı için eline aldığı bir kürek kemiğiyle Resûlullah’ın (sas) yanına geldi. Hz. Peygamber(sas), Nisâ sûresinin 95. Âyetini yazdıracaktı. “Müminlerden oturanlarla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz.” demişti ki âmâ sahâbî Abdullah b. Ümmü Mektûm çıkageldi. Allah Resûlü’nün sözlerini işitmişti ve bu nedenle yüreğini derin bir hüzün kaplamıştı. Dilinden dökülen şu sözler üzüntüsünü ve çaresizliğini ifade etmeye yetiyordu: “Yâ Resûlallah! Vallahi, eğer gücüm yetseydi ben de mutlaka cihada katılırdım.” İbn Ümmü Mektûm’un iman dolu bu sözcüklerin ardından vahyin ağırlığı tekrar Allah Resûlü’nün üzerine çöktü. Zira kulunun taşıyamayacağı yükü ona asla yüklemeyen Allah Teâlâ,“özür sahipleri müstesna” ifadesini Elçisi"ne vahyetmişti.
İkinci bir vahyin tesirini Hz. Zeyd (ra) şöyle anlatır: “Vahiy geldiği sırada Resûlullah’ın (sas) dizi, benim dizimin üzerindeydi. Vahyin ağırlığından dizi bana o kadar ağır geldi ki, dizim ufalanıp dağılacak diye korktum (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 4)
Zeyd B. Sabit’in En Çok Bilinen Özellikleri
Zeyd b. Sabit (r.a.) ilmi sayesinde ashap tarafından büyük saygı görmüştür. Nitekim kendisi de alim bir sahabi olan Abdullah b. Abbas (ra) toplumda sahip olduğu yüksek sosyal mevkiine rağmen Zeyd (ra)’in evine gelir, ondan ilim almaya çalışırdı. Niçin böyle davrandığı kendisine sorulduğunda da "İlim gelmez, ilme gidilir" cevabı verirdi. Rivayet edilir ki, İbn Abbas (ra) bir gün, Zeyd (ra)’in bineğinin üzengisini tutmuştu. Bu durumdan mahcubiyet duyan Zeyd (ra)’in "yapma" demesi üzerine "Alimlerimize saygı göstermek konusunda aldığımız emir budur" cevabını vermiştir. Zeyd (ra) de bunun üzerine İbn Abbas (ra)’ın elini tutarak öpmüş, ardından da "Biz de Peygamberimiz’in yakınlarına böyle davranmakla emrolunduk" demiştir.
Zeyd b. Sabit (ra) sadece ilimde şöhret kazanmakla kalmamış, güzel ahlakın da timsali olmuştu. Aynı zamanda, Rasulüllah (sas)’a olan sevgisiyle de tanınmıştı.
İslâm tarihi boyunca Zeyd b. Sâbit’in adı Hz. Ömer, Ali, İbn Mes‘ûd, Übey b. Kâ‘b ve Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’yle birlikte ilim ve fetva ehli olan sahâbîler arasında zikredilmiştir. Zeyd fıkhî konularda vuku bulmuş olaylar üzerine görüş bildirir, kendisine sorulan bir olayın vuku bulup bulmadığını sorar, gerçekleşmeyen olaylar hakkında cevap vermezdi.
Zeyd b. Sâbit, hadisleri anlama ve sünnetleri tesbit etme hususunda uzman bir sahâbîydi. Rivayet ettiği hadisleri doğrudan doğruya Rasulüllah (sas)’tan işitmiş, ayrıca Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Osman (r.a.)’dan da hadis öğrenmiştir. Kaynaklarda ondan 92 hadis adet hadis rivayet edilmiştir.
Bunlardan iki tanesi mealen şöyledir:
"Size iki şey bırakıyorum: Birincisi Allah’ın kitabıdır ki, gök ile yer arasında bir ip mesabesindedir, ikincisi ise al-i beytimdir ki, havz-ı kevser bana verilinceye kadar onlar benden ayrılamazlar”; “Bizden bir hadis duyarak bunu hafızasında tutan ve başkasına duyuran kimsenin Cenab-ı Hak yüzünü nurlandırsın. Çünkü bazen fakih olmadıkları halde fıkhı taşıyan kimseler vardır. Çok kimseler fıkhı kendilerinden daha fakih kimselere ulaştırırlar. Üç sıfat vardır ki, her Müslüman onları yerine getirmekle mükelleftir. Bunlar, ihlas ve Allah rızasından ayrılmamak, âmir durumunda olanlara nasihat etmek, bir de cemaat ruhunu muhafaza etmektir."
Zeyd b. Sâbit ayrıca geniş ferâiz bilgisine sahipti. Bu husus onu bi‘set döneminde ön plana çıkaran önemli özelliklerdir. Sonraki yıllarda fıkıh alanında belli başlı isimler arasında yer alması Zeyd’in bütün dinî alanlarda kendisini yetiştirdiğini göstermektedir. Ferâiz konusundaki derin bilgisini bizzat Hz. Peygamber (sas), “Ümmetim içinde ferâizi en iyi bilen Zeyd’dir” sözüyle dile getirmiştir (Tirmizî, “Menâḳıb”, 32).
Hz. Peygamber (sas)’in vefatından sonra Müslümanlar arasında hilafet problemi meydana gelmişti. Bilhassa Ensar halifenin kendilerinden olması konusunda ısrar ediyordu. Buna karşılık Muhacirler ise bu görevi Kureyşli bir kişinin yapmasının daha uygun olacağını ileri sürdüler. Bu esnada genç bir sahabi olan Zeyd b. Sabit (ra) ise kendisi Medineli olmasına rağmen "Rasulüllah Muhacirlerdendi. Biz de Rasulüllah (sas)’ın yardımcılarıydık. Onun yerine seçilecek olanların da yardımcıları olmalıyız." demek suretiyle, hilafet meselesinin çözülmesine, ardından da Hz. Ebu Bekir (ra)’in halife seçilmesine önemli katkı sağlamıştır.
Kur'an-ı Kerim'in Mushaf Haline Getirilmesi
Kur’an sevdalısı olan Zeyd b. Sabit (ra)’in İslam’a yaptığı en büyük hizmet yine Kur’an-ı Kerim ile alakalı idi. Peygamberimiz (sas) zamanında Kur’an-ı Kerim bugünkü gibi kitap halinde değildi.
Hz. Peygamber (sas) döneminde gelen vahiyler, vahiy kâtipleri tarafından kâğıt parçalarına, tabaklanmış derilere, yassı beyaz taşlara ve develerin kürek kemiklerinin üzerine yazılıyordu. Ancak ayet ve surelerin yazıldığı bu parçalar bir yerde toplanmıyordu. Kur’an hafızı olan sahabilerin sayısı çok olduğundan ayrıca herşeyi bizzat peygamberimize (sas) ilettikleri için, yazılı olanları bir araya getirmeye ihtiyaç görülmemişti. Ancak Allah Rasulü (sas)’nün vefatından kısa süre sonra gerçekleşen Yemame Savaşı’nda çok sayıda hafızın şehit olması üzerine böyle bir ihtiyaç baş gösterdi. Bu ihtiyacı ilk defa fark eden ise Hz. Ömer (ra)'dır. Hz. Ömer (ra) zamanla hafızların daha da azalacağından, ayetlerin yazılı bulunduğu vesikaların kaybolabileceğinden ve bazı ayetlerin unutulabileceğinden endişe etmeye başladı. Bu husustaki düşüncesini Halife Hz. Ebu Bekir (ra)’e açarak Müslümanların elinde dağınık halde bulunan Kur’an vesikalarının bir araya getirilerek iki kapak arasında toplanmasını teklif etti. Hz. Ebu Bekir (ra) başlangıçta bu konuda tereddüt etti. Zira daha önce Hz. Peygamber (sas)’in yapmadığı bir şeyi yapmayı uygun görmüyordu. Ancak, daha sonra ikna olunca Kur’an’ın toplanmasına karar verdi. Bu görev için ise Zeyd b. Sabit (ra) uygun görüldü. Daha yirmili yaşlarından olan bir sahabiye böyle mühim görevin verilmesinin birçok sebebi vardı. Her şeyden önce Zeyd (ra), Rasulüllah (sas)’ın Medine’deki hayatı boyunca vahiy kâtipliğini yapmıştı. Ayrıca ashap içerisinde Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberleyenlerden ve en iyi okuyanlardan birisiydi. Aynı zamanda, Peygamberimiz (sas) irtihal edeceği yıl Kur’an’ı nasıl Cebrail (as)’e okumuşsa, Hz. Zeyd (ra) de yazdığı bütün ayetleri Allah Rasulü (sas)’ne arz etmişti.
Hz. Ebu Bekir (ra) ile Hz. Ömer (ra), Kur’an ayetlerinin bir araya toplanması vazifesi için, Zeyd b. Sabit (ra) üzerinde karar verdikten sonra onu yanlarına çağırdılar. Hz. Zeyd (ra) yanına gelince, Hz. Ebu Bekir (ra) ona, Hz. Ömer (r.a.) ile aralarında geçen konuşmayı haber verdi ve şöyle devam etti: "Sen genç ve akıllı birisin. Senin aleyhinde hiçbir şey söyleyemeyiz. Sen Rasulüllah’a gelen vahyi yazıyordun, Kur’an-ı Kerim’i inceleyip toplar mısın?" Bu vazifenin zorluğuna işaretle Hz. Zeyd (ra) şöyle cevap verdi: "Allah’a yemin ederim ki, bana bir dağı taşımayı teklif etselerdi, Kur’an’ı toplama işinden daha ağır gelmezdi." Zeyd (ra) bununla birlikte bu mühim vazifeyi yapmak gerektiğine inanıyordu. Öncelikli olarak Kur’an’ın yazılı olduğu sahifeleri araştırmaya başladı. Bu hususta çok ihtiyatlı davranıyordu. Yazılı olarak bulduğu ayetleri hemen kabul etmiyor; bu ayetin, Allah Rasulü (sas)’nün huzurunda yazıldığına dair iki şahit istiyor, ondan sonra kaydediyordu.
Zeyd b. Sabit (ra), Sahabe-i Kiram’ın da gayretiyle Kur’an’ın toplanması işini bir sene gibi kısa bir zamanda tamamladı. Daha sonra ashabın tamamını bir araya getirdi. Toplanan mushafı onlara okudu. Müslümanlar okunanları tasdik ettiler. Bu şekilde iki kapak arasında toplatılan Kur’an sahifeleri, vefatına kadar Hz. Ebu Bekir’in (ra), sonra Hz. Ömer (ra)’in, daha sonra da Hz. Ömer’in (ra) kızı ve Rasulüllah (sas)’ın hanımı Hz. Hafsa (rah)’nın yanında kaldı.
Zeyd b. Sabit (ra), Hz. Ebu Bekir (ra)’in halifeliği zamanında Kur’an-ı Kerim’in toplatılması işini yaptığı gibi, Hz. Ömer’in hilafeti döneminde de, kıraat, yani Kur’an okuma ilminin öğretilmesi ile meşgul olmuştu.
Kur'an-ı Kerim'in Çoğaltılması
Zeyd b. Sabit (ra)’in Kur’an’a yapmış olduğu mühim hizmetlerden birisi de, Hz. Osman (ra)’ın halifeliği zamanında gerçekleşen Kur’an’ın çoğaltılmasıdır: Hz. Ebu Bekir (ra) devrinde toplatılan Mushaf, bir adet olduğu için ihtiyaca kâfi gelmiyordu. Çünkü gün geçtikçe İslamî fetihler genişliyor, fethedilen şehirlerdeki Müslümanlar, kendilerine Kur’an-ı Kerim’i ve İslam hukukunu öğretecek kimselere ihtiyaç duyuyorlardı. Böyle bir ihtiyaçtan dolayı sahabiler çeşitli beldelere dağıldılar. Mesela, Abdullah b. Mes’ud (r.a.) Kûfe’ye, Ubey b.Ka’b (ra) Şam’a gitmişti. Bu sahabiler arasında Kur’an’ın okunuşunda bazı kıraat farklılıkları vardı. Bu dönemde gerçekleşen Ermenistan fethinde Iraklılar ve Şamlılar beraber bulunmuşlardı. Şamlılar Ubey b. Ka’b (ra) kıraatıyla, Iraklılar da Abdullah b. Mes’ud (ra)’un kıraatıyla okuyunca iki taraf arasında ihtilaf meydana geldi. Bu fetihlerde komutanlık yapan Huzeyfe b. el-Yemanî (ra) bu ihtilaflara şahit olmuştu. Medine’ye döner dönmez durumu Halife Hz. Osman (ra)’a haber verdi. Hz. Osman (ra) bunun üzerine ashap büyüklerinin görüşüne başvurdu. Neticede mevcut olan nüshadan birkaç tane çoğaltılarak bu şehirlere gönderilmesine karar verdiler. Bu vazife için aralarında Hz. Zeyd b. Sabit (ra)’in de bulunduğu dört kişilik bir heyeti vazifelendirildi. Bu heyet, tek nüsha olan Mushafı yedi adet çoğaltılıp başta Basra ve Şam olmak üzere çeşitli medeniyet merkezlerine yollandı. Bu şekilde Kur’an’ın okunuşu konusundaki ihtilaflar önlenmiş oldu. Şüphesiz, bu hizmette en büyük pay sahibi Zeyd b.Sabit’tir.
Zeyd bin Sabit'in Vefatı
Bütün hayatı İslam’a hizmetle geçen Zeyd b. Sabit (r.a.) hicretin 45. (M. 665) yılında vefat etti. Zeyd’in 45, 51 veya 55 yılında vefat ettiğine dair rivayetler vardır. Bunların içinde en çok 45 yılıyla ilgili rivayet tercih edilmektedir. Cenaze namazını Hicaz Valisi Mervân b. Hakem kıldırmıştır. Müslümanlar onun kaybından dolayı çok üzüldüler. Nitekim Abdullah b. Ömer (ra) onun öldüğünü haber aldığında "Bugün insanların en âlimi öldü" derken; Abdullah b. Abbas (ra) da birçok âlimin ilmiyle toprağa gömüldüğünü söylüyor ve Hz. Zeyd (ra)’in kabrine işaretle, "İşte ilmin gömülmesi böyledir" demiştir.