Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Aylık Dergi Nisan 2021
Ramazan; nuru ile Hira’yı, rahmeti ile âlemi, şifası ile gönülleri, ayetleri ile zihinleri aydınlatan ve varoluşunun anlamını unutan insanlığı, bilgi, hikmet ve iffete davet eden yüce kitabımızın nazil olduğu müstesna bir aydır. Peygamberimizin mübarek ve bereketli bir ay olarak tavsif ettiği ramazan, çoraklaşmış yüreklere ab-ı hayattır. Bu ayda “cennet kapılarının açıldığını, cehennem kapılarının kapatıldığını ve şeytanların zincire vurulduğunu” (Nesai, Sıyam,5.) bildiren Peygamber Efendimiz; “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman,28.) buyurmak suretiyle ramazanın ve orucun manen dirilten, arındıran ve dönüştüren gücüne vurgu yapmıştır.
Sahuru ile seherlerimizi ihya ettiğimiz, orucu ile ruhlarımızı olgunlaştırdığımız ve teravihi ile gönüllerimizi dinlendirdiğimiz ramazan, iftarlarımızla fıtratımıza, sadakalarımızla kardeşlerimize, mukabelelerimizle kitabımıza, itikâfımızla kendimize yaklaştığımız bir vahdet ayıdır. Ramazan, bireysel anlamda arınma ve yenilenme bilincimizi, sosyal boyutta ise yardımlaşma ve dayanışma duyarlılığımızı gözden geçirdiğimiz bir muhasebe mevsimidir. Nitekim Rabbimiz, “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183.) buyurarak orucun, bizlere sorumluluklarımızı hatırlatan ve bizi takvaya eriştiren bir ibadet olduğuna dikkatimizi çekmektedir. Bu bağlamda yüce bir ahlakı ifade eden takva, müminler için “salih amel bilincine” ve “hesap verme şuuruna” sahip olmayı ifade etmektedir. Kur’an’ın ifadesiyle takva, dünyadan ahirete uzanan yolculukta “akıl sahiplerinin en hayırlı azığıdır.” (Bakara, 2/197.) Oruç ibadetinin özünden bir parça olan takva, her boyutuyla dünyevi ve uhrevi hayatı kuşatan bir hak bilinci ve bu bilincin davranışa dönüşmüş hâlidir. Zira dünyada kâmil insan olmanın ve erdemli bir toplum inşa etmenin, ukbada ise cehennemden kurtulmanın ve ebedi huzura ulaşmanın ön şartı bu bilinci kuşanmaktır.
Ramazan, tevhidin kadim ibadetlerinden biri olan oruç ibadetiyle arzu ve ihtiraslarımızı teskin ve ruhumuzu terbiye ettiğimiz, bereketli bir şifa mevsimidir. Oruç, bir şifa vasıtasıdır. Nitekim “Oruç tutun, sıhhat bulun.” buyrularak orucun bu yönüne işaret edilmiştir. Ayrıca Peygamber Efendimiz, bir taraftan “Oruç, sabrın yarısıdır.” (Tirmizi, Deavat, 86.) hadis-i şerifiyle orucun arzularımıza karşı bir irade eğitimi olduğuna ve nefsimizin dünyevi isteklerine karşı koyma hususunda mukavemet sağladığına işaret etmiştir. Diğer taraftan “Her şeyin bir zekâtı vardır; bedenin zekâtı da oruçtur.” (Ebu Davut, Zekât, 32.) hadis-i şerifiyle de orucun bedenimiz için bir arınma vesilesi olduğunu belirtmiştir. Zira nasıl ki zekât, malın temizlenmesini, bereketlenmesini ve korunmasını sağlıyorsa aynı şekilde oruç da bedenin hastalıklardan arınmasına, sıhhate ve selamete erişmesine bir vesiledir. Bugün, orucun sindirim sistemi üzerindeki olumlu ve hatta iyileştirici etkisiyle beden ve ruh sağlığı bakımından insana sağladığı faydalar, hekimlerimizce müsellem bir hakikattir.
Esasen oruç, sadece midemiz ve yeme içme arzularımız üzerinde bir kontrol sağlamayı değil bütün azalarımıza sahip olmayı öğretir. Peygamber Efendimiz, orucu, olumsuzluklardan ve kötülüklerden koruyan bir kalkana benzetir. Bu yönüyle oruç yalan, gıybet, kötü söz ve kavga gibi fıtratı tahrip eden şeylere karşı insanın imanını ve istikametini muhafaza eder. Nitekim Allah Resulü (s.a.s.), oruçluyu bu tür kötülüklere karşı uyanık olmaya davet eder. Hatta kendisine çirkin bir söz söylenmesi ya da sataşılması durumunda “Ben oruçluyum.” diyerek cevap verilmesini emreder. Bu hassasiyeti taşımayanlar için de Allah Resulü (s.a.s.) şu uyarıyı yapar: “Nice oruç tutanlar vardır ki orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz. Geceleri nice namaz kılanlar vardır ki namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.” (İbn Mace, Sıyam, 21.)
Maddi yönümüz kadar mana dünyamız için de şifa kaynağı olan ramazan ayı, hayatı anlam ve amacından uzaklaştıran anlayışlara karşı güçlü bir varoluş bilinci inşa eder. Müminin anlam dünyasını adalet, merhamet, muhabbet, tefekkür, ihsan, ikram, sabır, metanet, şükür ve tövbe gibi ulvi değerlerle donatır. Ruhsal iyilik ve esenliğin, en az bedensel sağlık kadar önemli olduğunu hatırlatır. Oruçla birlikte inananların gönül dünyasında kibir, enaniyet, hırs gibi menfi duyguların yerini tevazu, samimiyet ve kanaat gibi erdemler alır. İyi olmayı ve iyilik yapmayı müminin karakterine nakşeder. Müminin hayır ve hasenatla mahzun ve mahrum gönüllere yaklaşma çabası, hakikatte onu kalbindeki güzelliklere ve Rabbine yaklaştırır.
Hayatımıza ve hanelerimize insani değer, erdem ve güzelliklerle gelen ramazan, tam anlamıyla bir irfan okuludur. İmsak ile sabretmeyi, iftar ile şükretmeyi öğreniriz. Bizlere sabır ve şükür bilinci ihsan ettiği için de her daim Rabbimize hamdederiz. Bununla birlikte ramazan, dünyevi meşgaleler sebebiyle çoğu kez unuttuğumuz veya ihmal ettiğimiz değerlerimizi yeniden hatırlatır. Ailemiz, akrabalarımız, dostlarımız ve komşularımızla aynı sofra etrafında birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları içerisinde ibadet bilinciyle buluşturur bizleri. Hüzünleri dindiren ve sevinçleri çoğaltan paylaşmanın ve dayanışmanın lezzet ve sevabını ibadet sofrasında tattırır inananlara. Rahmet ve mağfiretiyle gönül dünyamızı imar eden ramazan, bereketiyle de toplumun huzur, güven ve mutluluğunu tesis eder. Meydana getirdiği vahdet bilinciyle müminleri sevgi, kardeşlik, diğerkâmlık ve isar duygularıyla kuşatır. Hayırda ve takvada yarışma şuuru kazandırır.
Tüm bu yönleriyle müminler için rahmet, bereket, sıhhat ve şifa membaı olan ramazan, hayata istikamet kazandıran anlamı ve insanı Allah’ın rızasına ulaştıran ibadetleriyle bizler için eşsiz bir imkândır. İbadetlerle bugünün imarı ve takva ile istikbalin inşası için bahşedilmiş bir fırsattır. Özünde barındırdığı anlam, değer ve ibadetlerle bizleri maddi ve manevi hastalıklarımızdan arındırarak sıhhat ve istikamet üzere yaşamamızı ve Rabbimizin rızasını kazanmamızı sağlayan bir bereketli bir zamandır. Şimdi ramazan ayının getirdiği bereket ve dirilişi yüreklerimizden başlamak üzere hayatın bütün alanlarına taşıma vaktidir.