Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

 

هُوَ اللّٰهُ الَّذٖي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزٖيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ ؕ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

“O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır; egemenliğin mutlak sahibidir, her türlü eksiklikten uzaktır, esenlik verendir, güven sağlayan ve kendisine güvenilendir, görüp gözeten ve yönetendir, üstündür, iradesine sınır yoktur, büyüklükte eşi olmayandır. Allah onların yakıştırdıkları ortaklardan tamamıyla münezzehtir.” (Haşr, 59/23.)

Yüce Allah insanı, yer ve gökleri, canlı cansız bütün varlıklarla birlikte kâinatı yoktan var edendir. İnsanı sorumlu bir varlık olarak yarattığı gibi diğer varlıkların her birini de bir hikmet gereği var etmiştir. O, mutlak yaratıcı olması yanında bütün varlıkların sahibi ve yöneticisidir aynı zamanda. Öyle ki gönderdiği peygamberler ve kitaplar vasıtasıyla insana hidayet yollarını göstermiştir. (Maide, 5/16.) Ay ve güneşi, gece ve gündüzü şaşmaz bir düzen içerisinde hareket edecek şekilde programlamıştır. (Yasin, 36/40.) Arıya nasıl yuva yapacağını, nasıl bal yapacağını ilham etmiştir. (Nahl, 16/68-69.) Kısacası, “O, gökten yere her işi düzenleyip yönetir.” (Secde, 32/5.)

Ayetü’l-Kürsi’de Yüce Allah’ın bir ve diri olduğu belirtildikten sonra kayyum olduğu vurgulanır. (Bakara, 2/255.) “el-Kayyum” ismi O’nun, yarattığı bütün varlıkları yöneten, idare eden olduğu hakikatini ifade eder. Zira “doğrulup ayakta durmak, devam ve sebat etmek, bir işin idaresini üzerine almak, gözetip korumak” anlamındaki kıyam kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olan “el-Kayyum”, “her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, kâinatı idare eden” demektir. Kayyum, kâinatı yaratıp yaşatması açısından Allah’ın fiilî sıfatları arasında yer alır. (Bekir Topaloğlu, DİA, “Kayyum” md.)

Bu ayet-i kerime, Yüce Allah’ın varlığı ve birliğini açıkça ifade etmesi yanında yarattığı varlıkları her daim gözetlediği, yönettiği, sevk ve idare ettiği gerçeğini de ifade etmektedir. Zira O’nun, mahiyetini yalnız kendisinin bildiği, gökleri ve yeri içine alan “kürsü”sü, mecazi olarak saltanat, hükümranlık, mülk manalarında kullanılmaktadır. (Kur’an Yolu Tefsiri, 1/398-401.)  Kur’an’da Allah’ın varlığının özellikle vurgulanması, bir yaratıcı olmadığını iddia eden akımlara reddiye olması yanında birliğinin vurgulanması da bir yaratıcıya inanmakla birlikte Allah’a ortaklar tanıyan şirk inancını reddetmektedir. Yüce Allah’ın yaratması yanında bilmesi, görmesi, irade ve kudret sahibi olması gibi sıfatlarıyla birlikte kayyum olmasının özellikle vurgulanması ise O’nun sadece yaratıcı olduğu, kâinatın işleyişine müdahale etmediği şeklindeki akımlara reddiye mahiyetindedir. İnsanı, canlı cansız bütün varlıkları, kısacası bu mükemmel kâinatı yoktan var eden Allah’ın bütün bunları kendi hâline bırakması elbette ki düşünülemez. Bu bağlamda, Yüce Allah’ın Kur’an’da yer alan isim ve sıfatları doğru bir Allah inancına sahip olma hususunda bize ışık tutmaktadır.

Başta Allah’ın yaratan anlamında Halik ismi olmak üzere, O Müheymin’dir; her şeyi görüp gözeten ve yönetendir. Latif’tir; kullarına lütfeder. Habir’dir; her şeyden haberdardır. Hafiz’dir; yani koruyup gözetendir. Şehid’dir; yani her şeye şahit olandır. Kendisine güvenip dayanılan Vekil’dir. Mülkün gerçek sahibi olan Malikü’l-Mülk’tür. Nur’dur, aydınlatır; Hadi’dir, hidayete erdirir; Reşid’dir, doğru yolu gösterir. Zira “Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’ndan ister (O’na muhtaçtır). O her an yaratma hâlindedir.” (Rahman, 55/29.) Rüzgârı gönderen, yağmuru yağdıran, yeryüzünde türlü türlü nimetler var edendir. (Araf, 7/57.) Bütün canlıların rızkını verendir. (Zariyat, 51/58.) Hz. İbrahim’in dilinde ifade bulduğu üzere bizi yaratan ve bize doğru yolu gösterendir. Yediren ve içirendir. Hastalandığımız zaman şifa verendir. Canımızı alacak olan, sonra da yeniden diriltecek olandır. Hesap günü hatalarımızı bağışlayacağını umduğumuz da yine O’dur. (Şuara, 26/78-82.) 

Bütün bu isim ve sıfatları yanında Yüce Allah’ın ilk insan Hz. Âdem’den itibaren bütün toplumlara peygamberler göndermesi, peygamberlere indirdiği kitaplarla ilahi hakikatleri insanlara bildirmesi de O’nun her daim insanla, kâinatla iletişim hâlinde olduğunun bir göstergesi değil midir? Kur’an’da önemli bir yer tutan peygamber kıssalarında anlatılan olaylar, nakledilen diyaloglar Yüce Allah’ın tarih boyunca insanlarla olan iletişiminin de şahididir aynı zamanda. O hâlde, doğumdan ölüme, ölümden yeniden dirilme ve sonsuz olan ahiret hayatına kadar her anımızda Yüce Allah’ın var olması, yaratması, sevk ve idaresi inkâr edilemez bir hakikattir. Bu durumda insana düşen öncelikle kelime-i tevhitte ifadesini bulan Allah’ın varlığı ve birliğine iman etmektir. Dahası O’nun her an yanımızda olduğu, görüp gözetlediğinin bilincinde olmaktır. “Karada ve denizde ne varsa bildiğini, O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmediğini, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bildiğini, yaş ve kuru ne varsa hepsini bilip kaydettiğini.” (Enam, 6/59.) idrak etmektir. Böylece, Allah’a inanmamanın veya O’nun yaratıcı olduğunu kabul edip hayatımıza müdahale etmediği şeklindeki yanlış inançların anlamsız olduğu ortaya çıkacaktır. Zira bu tür inançların temelinde inkâr ya da Allah’ı hayattan dışlayan kuru bir iman anlayışı vardır. Bu anlayışların geçici bir mutluluktan öte, gerçek anlamda insana huzur veremeyeceği ortadadır. O hâlde, peşinden koştuğumuz ama bir türlü yetişemediğimiz modern hayatın çekiciliği ve aldatıcılığı karşısında kaybolup gitmemek için tutunacağımız en sağlam kulp Allah’a iman edip O’nu gereğince tanımak olacaktır. Sadece O’na iman ettiğimizi söylemenin yeterli olmadığını, O’nun her an bizimle olduğunu hissedebilmektir. Sadece kendimizden sorumlu olmadığımızın farkında olarak bu bilinci başta ailemiz olmak üzere çevremize de kazandırabilmektir. Böylece Yüce Allah hayatımızın merkezinde olacaktır. İbadet hayatımızdan aile hayatımıza, iş hayatımızdan sosyal hayatımıza değin her an O’nunla birlikte olma bilincine erme imkânımız olacaktır. Bu, imandan kulluğa, kulluktan da “ihsan”a giden kutlu bir yolculuktur. Ne mutlu iman edenlere! Ne mutlu imanın tadına varabilenlere! Ne mutlu gereğince yaşayabilenlere!