Eskiler Yüce Rabbimizin ismini hiçbir zaman tek başına kullanmamışlar; O’nu her daim yüceltici sıfatlarla birlikte zikretmişlerdir. Bunlardan, kulaklarımızın en alışkın olduğu kullanım şekli “Cenab-ı Hakk” ve “Allah Teâlâ” ifadeleridir. Teâlâ fiilinden türemiş bir isim olan Müteâlî, Rabbimizin sınırsız bir yücelik sahibi olup akla gelebilecek her türlü sınır ve kayıttan münezzeh olduğunu ifade eder. Bu kalıbın özünde bulunan zorluk da bu yüceliği aklın almasındaki zorluğa tekabül eder.
Zihinlerimizin Allah tasavvuru doğru dürüst olmayınca oradan üretilen hiçbir düşünce, davranış ve bakış düzgün olamıyor, malumunuz. Zihnimizin hiyerarşik yapısı içinde en üst değerlerin, bütün bilgi ve kazanımların birbirine eklene eklene bağlanacağı nihai nokta Allah Teâlâ olmazsa orada ciddi bir kargaşa olur. Bu kargaşadan her şeyin yerli yerinde olduğu bir hayat kurulamaz. İşte bu açıdan Müteâl isminin taşıdığı, yücelerden yüce oluş anlamı, en küçük detaydan en büyük adımlara varıncaya kadar hayatlarımızın her anı için muazzam önem taşımaktadır.
Bu konuda aklın makamı O’nu hakkıyla kavramaktan aciz olduğunu itiraf etmektir. Hiçbir akıl O’nun kemalini hakkıyla kavrayıp anlatamaz. Sıfatlarını gereği gibi tasavvur edemez. Bunu kabul edip kusursuz mükemmellik ve akla gelebilecek her üstün gücün de üstünde bir yücelik sahibi olan Allah (cc) her an hatırda tutulmadıkça üstün görülenler karşısında ayakların kayması ne kolaydır. O’ndan gelene razı olmak, sonsuz iyi, eksiksiz merhamet ve şefkat sahibi, kimsenin engel olamayacağı bir güce sahip ve her şeyden yüce bir kudretin rehberliğinde ve onunla uyum içinde yaşamak demektir.
Ragıb el-İsfahani’ye göre bu kavram zat-ı ilahiyyeye nispet edildiğinde, “kimsenin O’nun mahiyetini anlatamayacağı, arifler de dâhil olmak üzere hiç kimsenin ilim ve irfanının künhünün bilgisine ulaşamayacağı” anlamına gelir. Müteâl ismi ile aynı kökten olan “Teâlâ” sıfatının geçtiği şu ayet tam olarak bunu ifade eder: “Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet günü bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.” (Zümer, 39/67)
Kur’an-ı Kerim’de Müteâl
Müteâl isminin kökü olan “ulüvv” kavramı yirmi yedi ayette Allah’a izafe edilmiş olup bu ayetlerin çoğunda, müşriklerin Allah Teâlâ’ya izafe ettiği ortaklar ve Yüce Rabbimiz hakkında düşünülemeyecek uygunsuz ifadeler reddedilmiş. (En’âm, 6/100; A’râf, 7/190; Yûnus, 10/18; İsrâ, 17/43; Cin, 72/3); bazılarında ise doğrudan Allah Teâlâ’nın yüceliği hatırlatılmıştır. (Tâhâ, 20/114; Mü’minûn, 23/116; A’lâ, 87/1) Bu ayetlerde Müteâl isminin çeşitli formları cedd, kebîr, ulüvv gibi Rabbimizin yücelik ve azametini vurgulayan sıfatlarla birlikte gelmiştir. Müteâl ismini, bu kalıpla Kur’an-ı Kerim’de sadece bir yerde görürüz: Ra’d suresi 9. ayette. Yoğun bir şekilde yaratıcının tekliği ile mahlukatın çeşitliliğinin işlendiği surenin bu ayetinin sonunda Kebîr ve Müteâl isimleri peş peşe zikredilir. Bu kısmın tefsirinde Elmalılı kısaca şunları söyler: “Kebîrdir, yani her şey kendisinden daha küçük olan ve hiçbir şekilde, hiçbir çerçeveye sığdırılamayan tek ve biricik büyüktür. Müteâldir, yani kudretiyle her şeyden üstün, miktar ve sınırlılık gibi yaratılmışlara mahsus olan sıfat ve özelliklerden münezzeh, eşsiz ve yücedir. Yüceler yücesidir. Bundan dolayı hidayet O’na aittir. O’nun ilim ve kudretinin dışında kalacak ve huzuruna çıkıp hesap vermeyecek hiçbir şey yoktur.''
Yücelik Tecelli Ettiğinde
Müteâl isminin içerdiği yücelik ve ululuğu kavrayan ve ona iman eden kişinin ahlak ve davranışlarında, ibadet ve dualarında muazzam bir tecelli meydana gelir. Müteâl olan Allah Teâlâ’nın her gücün üstünde, her görünenin ötesinde olduğunu bilmiştir. Bunu hakkıyla bilen insan, mahlukattan herhangi birinin gücü karşısında eğilmez; güçlüler, yalnızca güçlerine dayanarak onun üzerinde hâkimiyet kuramaz. İnanır ki kibir ve tekebbürün en büyük ilacı olan namazdaki secde, kulun bu dünyada gerçek manada ulaşabileceği en yüksek konumdur. İnsan, kalbindeki en üst noktaya Allah Teâlâ’yı yerleştirdiğinde, bu da kalbin secdesi olur ki işte o zaman Müteâl olan Allah’ın, o kuluna bu ismiyle tecellisi tekemmül eder.
Bu isim, bizi dolaylı olarak Allah (cc) katındaki yücelikle bizlerin zihinlerindeki yücelik kavramını da karşılaştırmaya ve bir şeye kıymet verirken yanlış ölçütler kullanmamaya teşvik eder. Herkes kendince bir örnek bulabilirse de biz sizin dikkatinize “Dünyanın kıymeti nedir?” sorusunu sunuyoruz. Yüce olan nedir, aşağı olan nedir? Kimlere, niçin kıymet verilir? Ömrümüzü hangi değerin peşinde harcıyoruz? Bunlar ve benzeri sorular zihnimizdeki “üstün, değerli, kıymetli” sıfatlarını neyin hak ettiğini daima gözden geçirmenin önemini ortaya koyar. Eğer bu sorulara doğru düzgün cevap bulamayıp zihinsel inşamızda şeylerin yerini altüst edersek tevhide ulaşamaz, kendini çeşitli şekillerde ortaya çıkaran şirkin hercümercinde boğulur gideriz.