ÖNSÖZ
Toplumda dinin kabullenilmesi, benimsenip özümsenmesi yönünde ciddi zihinsel sorunlara işaret eden tezahürler ortaya çıkmaktadır. Çoğunlukla bu tezahürler, dinin teorik öğretilerinin insan üzerindeki anlaşılabilir yansımalarından çok insanın psikolojik gerekçelerle dine tutunma arzusunun getirdiği duygusal tepkimeler şeklinde kendini göstermektedir. Akıl ve mantık sınırını aşan ifrat ve tefrit davranışları, uyumsuzluklar, soyutlanmalar ve nihayet şiddet eğilimleri şeklindeki din ile bağlantılı olumsuz tezahürler, ciddi bir dini danışma ve rehberlik sorununa işaret etmektedir.
Din üzerindeki ileri düzeyde ve biraz da bilgi temeli eksik duygusal yoğunlaşmaların ortaya çıkardığı haller kadar kayıtsızlık, aldırmazlık, ciddiye almama şeklinde kendini gösteren dinden kaçma halleri de diğer bir sorundur. Bunlara çözümler üretememek İslam toplumlarının bir zaafı olarak görünmekte, İslam’ın evrensel değerlerini temsil edememe ve taşıyamama karakteri olarak yansımaktadır. Batı dünyasında gerek kilise papazlarının gerekse misyoner rahiplerin uzun zamandan beri giderek artan ciddiyetle yürüttükleri dini danışma ve rehberlik çalışmaları her nedense İslam dünyasında yeterli ilgiyi görmemiştir. Müslümanlar, dinin hassasiyetle üzerinde durduğu bu görevi bireysel sorumluluk çerçevesinde yerine getirmekle yetinmişlerdir. Artık günümüzde dini danışma ve rehberlik hizmetlerinin bir geliştirme ve olgunlaştırma süreci olarak sistemleştirilmesine ve kurumsal yapıya kavuşturulmasına ihtiyaç olduğu apaçık ortadadır.
Bu çalışmada psikolojik danışma ve rehberlik alanının temel dinamikleri üzerinden yürüyerek insanların din konulu sorunlarının çözümüne doğru bir yol tutulmuş, dini danışma ve rehberlik alanının sistemleştirilmesinde bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Aslında konunun alanını belirlemek, çerçevesini belirgin hatlarla çizebilmek son derece sıkıntılıdır. Ciddi ruhsal bozukluklara işaret eden patolojik hallerle dini duygu ve düşüncenin yüksek düzeyde hassasiyet kazanmış durumlarını ayırmak o kadar kolay bir iş değildir. Şeytan ve cinlerin varlığını, bunların insana musallat olabileceğini kabul eden bir dinin bakış açısı ile vakalara yaklaşıldığında kendisini cinlerin yahut şeytanın etki altına aldığını sanan bir ruh hastasına dini yönden yardımcı olmaya kalkışmak şaşırtıcı değildir. Aynı şekilde normal bir cezbe halini patolojik vaka olarak değerlendirip ruh hekimine havale etmek de mümkündür. Dolayısı ile dini danışmanın görevinin nerede başlayıp nerede biteceğinin tayin edilmesi kolay olmamaktadır.
Hangi dinden olursa olsun insanların din konulu sorunları benzerlik göstermektedir. Bununla beraber dinlerin kendilerine özgü amaç ve muhtevaları da dini danışma ve rehberlik konusundaki çalışma alanının ana hatlarını tayin etme etkisine ve rolüne sahiptir. Bu bakımdan böyle bir çalışmada, psikolojik danışma ve rehberliğin dini açıdan yapılandırılması kadar İslam dininin konuya getirdiği farklı bakış açılarına, Kur’an ve sünnette öne sürülen ilke ve tekniklere dair tespitler de önem taşımaktadır.
Bu çalışmanın temel iddiası, dini danışma ve rehberlik konusunun önemli bir hizmet ve bilimsel çalışma alanı olmayı hak ettiği ve bunun kaçınılmaz bir gereklilik olduğudur. Öncelikle psikolojik danışma ve rehberlik tecrübelerinden hareketle dini danışma ve rehberlik konusunda bir temel oluşturmaya çalışılmıştır. İkinci adım olarak da Din Eğitimi ve Din Hizmetleri alanlarında yürütülen çalışmalarda dini danışma ve rehberlik yaklaşımı oluşturma üzerinde durulmuştur. Ayrıca günümüzde önemli bir hizmet alanı olarak kendisini hissettiren aile konusu da yine dini danışma ve rehberlik yaklaşımı ile ele alınıp incelenmiştir. Toplumda yürütülen din eğitimi, din hizmetleri ve aile konularındaki çalışmalara dini danışma ve rehberlik yaklaşımının kazandırılması bu çalışmaların verimini ve kalitesini artıracaktır. Şüphe yok ki, dini danışma ve rehberlik konusu, hem uygulama sahasında hem de akademik alanda çalışma yapan herkesin ilgisini hak edecek öneme sahiptir.
Suat Cebeci
Sakarya-2012