ÖN SÖZ
Milli Mücadele, Türk ulusunun varlığını ve bağımsızlığını korumak için maddi-manevi bütün olanaklarını seferber ettiği fevkalâde önemli bir dönemi içerir. Zira Avrupa, Anadolu’nun 1071’de Alparslan tarafından fethedilmesini, daha sonra da Türkleştirilmesini ve Müslümanlaştırılmasını bir türlü içine sindirememiştir. Bu yüzden Mondros Ateşkesi (mütarekesi) (30 Ekim 1918) sonrasında Batı, hemen faaliyete geçti. Başka bir ifadeyle, iç-dış ihanet odakları elele vererek, nihayet 9 asır süren bir mücadelenin sonunda anayurdumuz, Anadolumuz, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların ve Yunanlıların işgaline uğramıştır.
Böyle bir anda milletin ruhunda ve benliğinde mevcut olan direnme gücünü ateşleyen hocalar, müftüler, din adamları Milli Mücadele fikrinin doğuşunda önemli bir faktör olmuşlardır. Ölüm-kalım mücadelesinin ilk günlerinde halk, Mustafa Kemal Paşa’nın da belirttiği gibi “hakiki vaziyeti anlamamışlardı. Fikirlerde karışıklık vardı. Dimağlar âdeta durgun bir haldeydi...” Pek çok din adamı yine Mustafa Kemal Paşa’nın ifadesiyle “hakikatı halka izah ettiler...doğru yolu gösteren vaaz ve nasihatlerden sonra herkes çalışmaya başladı.”
Bu cümleden olarak, İzmir’in işgalinden sadece dört saat gibi kısa bir süre sonra düzenlediği mitingte; “işgal edilen memleket halkının silaha sarılması dinî bir görevdir” diyen Müftü Ahmet Hulusi Efendinin etrafında Denizli’liler hemen birleşmişlerdir.
Din adamları Milli Mücadele kıvılcımını ateşlemekle kalmadılar. Kimileri ellerinde silah, beldelerini de korumuşlardır. Örneğin, Isparta’da Hafız İbrahim Efendi, DEMİRALAY, Afyonkarahisar’da da Hoca İsmail Şükrü, ÇELİKALAY adlarında gönüllülerden alaylar teşkil etmişlerdir.
Öte yandan hiçbir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yoktur ki, onun içinde veya başında bir din adamı bulunmasın. Bilindiği üzere TBMM, bu kuruluşların üzerine bina edilmiştir. Yine Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Anadolu topraklarına ayak bastığında, O’nu karşılayanların başında din adamları ön saflarda yer almışlardır.
Kısaca ilk direniş fetvasını veren ve örgütünü kuran Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’den, İzmir Valisi İzzet Bey’in Yunan işgaline karşı çıkılmaması emri üzerine; “Vali Bey... bu sakalım kanımla kızarabilir, ama bu alına Yunan alçağını sükûnetle selâmlamış olmanın karasını sürerek huzur-u İlâhiye çıkamam” diye haykıran İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, Mustafa Kemal Paşa’ya “Paşam! Bütün Amasya emrinizdedir” diyen Müftü Hacı Tevfik Efendi’den Milli Mücadele’nin meşru olduğuna dair fetva veren Ankara Müftüsü M. Rifat Efendi ve daha niceleri, Mustafa Kemal Paşa’nın “Ya istiklâl, ya ölüm” parolası etrafında birleşmişlerdir.
Bununla birlikte, Milli Mücadele’de din adamları konusu yeterince incelenmemiştir. Bu konudaki kitap ve araştırmalar da yok denecek kadar azdır. Halbuki Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve Osmanlı Arşivleri, onların kahramanlıklarını dile getiren belgelerle doludur. Anılan arşivlerdeki belgeler incelendiğinde, onların Hulleci piyesinde ortaya konan, yüzlerce tiyatro eserinde ve karikatürde hafife alınan uydurma kıyafetli, ürkek şahsiyetli ve kurnaz karakterli tipler olmadıkları görülecektir. Ayrıca Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye isimli eserinde tahkir ve tezyif ettiği, karaladığı bir camianın büyük bir çoğunluğunun Anadolu harekâtı yanında yer aldığı anlaşılacaktır. Tarafsız bir tarihçi gözüyle Milli Mücadele tarihini yazanlar, bu gerçeği göreceklerdir.
Öte yandan merhum Dr. Fethi Tevetoğlu’nun da belirttiği gibi “Türk Milli Mücadelesi’nin noksansız tarihini yazanların, eserin asıl sahibi büyük Türk Milletinden bu mücadeleye ufak-büyük hizmeti geçmiş her Türk evlâdına, gördüğü milli hizmet ölçüsünde yer ve değer vermeleri, hem ilmî bir zarûret, hem de bir kadirbilirlik borcudur”.
Bu düşünceden hareketle çalışmamızda, Milli Mücadele Tarihi’nin bir kesitinin ortaya konması amaçlanmıştır. Başka bir ifadeyle amacımız, yeni nesillere, şimdiye değin kendilerinden pek söz edilmeyen millet kahramanlarını tanıtmaktır. Böylece gençlerimiz, üzerinde yaşadıkları vatanın, sevinçlerini ve kederlerini paylaştıkları toplumun teneffüs ettikleri hürriyet havasının, kısaca sahip oldukları bütün değerlerin kimler tarafından nasıl ve hangi mücadelelerle elde edildiğini anlayacaklardır. Aynı zamanda Milli Mücadele’yi ve Türk İstiklâl Savaşını bir millet hareketi olmaktan çıkararak belirli sınıf ve zümrenin davranışları şeklinde yorumlayan, yazan ve yayınlayanlara karşı da yakın geçmişlerini daha iyi öğrenmiş olacaktır.
Çalışmamız girişle birlikte üç bölümden ibarettir. Giriş kısmında, kısaca din adamlarının Milli Mücadele’deki hizmetlerinden söz edilmiş, örnekler verilmiştir. Bölümler kısmında ise, Denizli, Ankara ve Amasya Müftüleri olmak üzere dört Müftünün, Milli Mücadele’deki hizmetleri ele alınmıştır. Niçin dört Müftü? Çünkü bunlardan; Ahmet Hulusi Efendi, 15 Mayıs 1919 günü Denizli’de düzenlediği mitingle Ege’de Milli Mücadele meş’alesini ilk yakanlardandır. Mehmet Rifat Efendi’nin önderliğinde hazırlanan fetva ile de, İstanbul’un son kozu elinden alınmıştır. Amasya Müftüleri Hacı Tevfik ve Abdurrahman Kâmil Efendilerin önderliğinde de ilk defa bütün bir şehir halkı, safhalarını öğrenme ihtiyacını duymadan Milli Mücadele’ye katılmıştır. Böylelikle sağlanan huzur ortamı içerisinde Mustafa Kemal ve arkadaşları çalışarak, Misak-ı Millî’nin temeli olan tarihî Amasya Tamimi’ni 22 Haziran 1919’da yayınlamışlardır.
Hemen belirtelim ki, Milli Mücadele’de hizmet verenler sadece adları geçen dört din adamı değildir. Daha niceleri vardır. Büyük bir kısmının isimlerini “Giriş” kısmında zikrettik. Daha sonraki çalışmalarımızda bunların da hizmetlerinden etraflıca söz edilecektir. Bu arada sayıları çok az da olsa kimi din adamı özellikle ilk günlerinde milli harekata pek sıcak bakmamış, hatta bir kısmı aleyhte bulunmuştur. Bu şekilde davranan din adamlarıyla ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Sonuçlandığında okuyucularımıza sunulacaktır. Yine tarafımızdan ilk Meclis’teki din adamı milletvekillerinin faaliyetleri ile ilgili çalışma da yapılmaktadır.
Bu nedenlerle daha önce makale olarak yayınlanan kısımlarının da yeniden ele alındığı bu çalışmamızın adını, Milli Mücadele’de Din Adamları -I- (Ahmet Hulusi, Mehmet Rifat, Hacı Tevfik ve Abdurrahman Kâmil Efendiler) koyduk.
Araştırmamız, büyük oranda hatırat ve arşiv belgelerine dayandırılarak yapılmıştır. Ümit edilir ki, daha sonra tarafımızdan ve gerekse başka ilim adamlarınca yapılacak olan araştırmalara ışık tutar.
Bir hususu da yinelemeliyim: Milli Mücadele’de, vatanını ve milletini seven herkesin emeği, teri ve kimilerin ise kanı vardır. Hatta bu mücadelede, büyük bir kısmı II. Abdülhamit zamanında çekilen telgraf tellerinin bile rolü büyüktür. Yukarıda da değinildiği üzere araştırmamızda Milli Mücadele Tarihi’nin bir kesitinin ortaya konması amaçlanmıştır.
Ali SARIKOYUNCU
23 Nisan 1995
ANKARA